Bunun yanında adaletin tecellisine imkân vermekle toplumsal hayatın kalitesini yükselten bedensel keşifler de söz konusu olmuştur. Sözgelişi dünyadaki yaklaşık yedi milyar insandan her birinin parmak izinin diğerinden farklı oluşunun keşfi, insanı maddi ve fiziksel yönden tanımada çok büyük bir adım teşkil etmiştir.
Devrime yol açtı
Birçok olayda parmak izinden hareketle suçluların hiçbir şüpheye meydan vermeyecek netlikte tespiti, kriminolojide bir devrime yol açmıştır. DNA’nın keşfi ise, insan bedenini tanımada daha geniş ufuklar açmış; çok karmaşık ve adaleti yanıltıcı bir sorun olan çocuğun baba tarafından nesebinin belirlenmesinin yüzde 99.9 gibi bir gerçeklikle tespitini sağlamıştır.
Bütün bu gelişmelere rağmen bazı organların bütün fonksiyonları yeterince aydınlığa kavuşmuş değildir. Bugün beyin kapasitemizin ancak yüzde 20’sini kullanabildiğimiz söyleniyor. Dünyaca ünlü Türk beyin cerrahı Prof. Gazi Yaşargil 15 yıl kadar önce Hürriyet gazetesine verdiği röportajda, “Biz beyni anlamak için henüz uyandık, bu konuda ne zaman emekleyebileceğimiz bile belli değil” diyordu.
Ancak günümüzdeki hızlı bilimsel gelişmeler ve buna dayanan tıp, bedensel varlığımızın tüm sırlarını yakın bir gelecekte çözecek gibi görünüyor. Fakat ruhsal cephede durum çok farklı. Bedensel olarak bütün insanlar hemen hemen aynı. Psikolojisi bakımından ise her insan ayrı bir dünya. İnsanoğlunun ruh dünyasını, bu dünyadaki med ve cezirleri yüzde 100 isabetle analiz etmek en azından şu anda mümkün değil. Ruh hakkındaki kısıtlı bilgimiz, Kuran-ı Kerim’in, “Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Rabbimin katındadır. Size ondan çok az bilgi verilmiştir.” (İsra suresi: 85) açıklamasıyla örtüşmektedir.
Hürmete layıktır
İnsan İslam’da “eşref-i mahlûkat” (yaratılmışların en üstünü, en onurlusu) olarak kabul ediliyor. Kur’an’da insanın değerine, yüceliğine, ruhsal bakımdan üstün yaratılışına, ona verilen yüksek paye ve itibara işaret eden ayetler olduğu gibi; fiziki varlığının da eksiksiz, kusursuz, son derece fonksiyonel, başka türlüsü olamayacak biçimde yaratıldığını ifade eden ayetler var.
Şu iki ayet bunlardandır: “Hakikaten biz insanı en güzel (daha üstünü olamayacak) biçimde yarattık.” (Tîn suresi: 4). “O (Allah) değil mi seni yaratan, varlık amacına uygun olarak kusursuz şekil veren, bedenini en düzgün biçimde oluşturan?” (İnfitar suresi: 7). Bu açıklamalar gösteriyor ki, insan bu evrende her şeyin kendisiyle değer kazandığı varlıktır. Pozitif değerine sınır yoktur. Bu yüzden hiçbir bilgisi, görgüsü, marifeti, liyakati, statüsü olmayan sıradan bir kimse bile sırf insan olduğu için değerlidir ve hürmete layıktır.
Kuran’da yine insanın hem iyiliğe hem de kötülüğe eğilimli olarak yaratılmış olma özelliğine de değinilmektedir. İnsan iyi ve güzel davranışları tercih ettiği zaman kendisine layık görülen en yüksek mertebeye ulaşabiliyor. Kötülüğe eğilim gösterip zulüm ve haksızlığa yöneldiği zaman da Allah Katındaki derecesi hayvandan bile aşağı iniyor.
Tahmin edilemez
İşte biz tam bu noktada bir nebze insanın bu negatif yönüne dikkat çekmek istiyoruz.İnsanın ruh dünyasını tanıma çabalarının başlangıcından beri bu vadide çok büyük mesafe alındığını söylemek; bugünkü bilgilerimizin bin, iki bin yıl öncekinden çok fazla, çok ileri olduğunu iddia etmek mümkün değil. Bu alanda birçok soru cevaplandırılmayı, birçok sır çözülmeyi bekliyor. Bu karmaşık, bu anlaşılmaz durumu Althusser çok anlaşılır şekilde ifade etmiştir: “İnsanın temel niteliği, tahmin edilemez oluşudur.”
Çok sayıda insanın hayatında sevdiği, güvendiği, ümit bağladığı kimseler tarafından aldatılma, kandırılma, yüzüstü bırakılma gibi sahneler vardır. Böyle durumlar insan hayatındaki en önemli şokları oluşturmaktadır. İnsanların bilinen çizgilerini birdenbire değiştirmelerinin; prestijlerini, itibarlarını bir anda ayaklar altına almalarının başta gelen nedenlerinden biri açgözlülüktür, çıkar düşkünlüğüdür. Şu ayetler insanın bu yönüne değiniyor:
“Gerçekten bazı insanlar pek hırslı yaratılmıştır. Kedisine bir fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder; iyilik dokunduğunda ise pinti kesilir.” (Mearic suresi: 19-21) “İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir, yan çizer; fakat ona bir kötülük dokunduğu zaman da yalvarıp durur.” (Füssılet suresi: 51) Nankörlük ve bencillik de insanların çok tanıdık psikolojilerindendir. Şu ayet de bununla ilgili: “İnsana bir sıkıntı gelip çattığında bize yalvarıp yakarır, fakat biz ondan sıkıntısını giderdiğimizde bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider.” (Yunus suresi: 11-12) İnsanın ne kadar esrarlı bir varlık olduğunu yazarlar, düşünürler de tecrübelere dayanarak isabetle ifade etmişlerdir.
Hiç değişmedi
20. Yüzyılın büyük Fransız bilgesi Alexi Carrel’in, insan üzerine yaptığı çok önemli inceleme ve araştırmalarını topladığı kitabına verdiği isim bile insanın bu bilinmezliğine esaslı bir kanıttır: “İnsan, Bu Meçhul”. Bu kitap tarih boyunca insan üzerine yapılmış en ciddi araştırmalardan biridir. İnsanın hem maddi hem de ruhi dünyasına ilişkin hayret verici bilgiler içermektedir. Ünlü Fransız şairi Baudlaire’in “İnsan ve Deniz” başlıklı şirinin bir dörtlüğü şöyle:
İkiniz de karanlık ve ağzı sıkısınız
İnsan! Uçurumuna hiç kimse inemedi
Deniz! Servetlerini kimseler bilemedi
Sırrınızı vermede ne kadar kıskançsınız.
Bütün bunlar göstermektedir ki, insanın özellikle ruhsal bakımdan bir muamma olması durumu binlerce yıldır hiç değişmemiştir. Bilimin olağanüstü, inanılmaz buluşlarına şahit olduğumuz bugün de bu alanda yerimizde saymaya devam ediyoruz.