Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları


Prof. Dr. Önder GÖÇGÜN

1945 yılında Denizli’de doğdu. 1968’de, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü ve İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda 1977’de doktor, 1982’de Doçent, 1988’de profesör oldu. Yayımlanmış 38 kitabı ile dil, edebiyat, tarih, kültür, sanat ve siyaset konularında 250 civarında yurtiçi, yurtdışı bildirisi, makalesi ve yazısı bulunmaktadır.

Milliyet’te 17 Eylül 2013 tarihli ve “Müzeden Meslek Kursu Olur mu?” başlıklı son derece önemli ve o kadar da dikkat çekici, hatta bizim gibi düşünenlerin nazarında “ürpertici” haber yayımlandı. Habere göre, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi, usta kalem Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Heybeliada’daki müze evini meslek kursuna dönüştürmek istiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu isteğe olumlu yanıt verdi.”
Bu konuda ilk itiraz, Adalar Belediye Başkanı Sayın, Dr. Mustafa Farsakoğlu’ndan geldi. Farsakoğlu, “Böyle bir yazarı, çağdaş bir ülkede göklere çıkarırlar. Bırakın başka bir amaçla kullanmayı, -adına- enstitüler kurarlar. Adalar ayağa kalkar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin adalarda 264 tane taşınmazı var. Kursu onlardan birine yapsın. Bizim eğitim, sanat merkezimiz var. Kurs talepleri varsa, insanlar bize gelir” diyerek, hem Adalılar hem de edebiyata, kültüre, sanata ve sanatçılara gönül vermiş Türk milleti adına haklı tepkileri dile getirerek, sözlerinin arasında ve sonunda izlenmesi gereken akılcı yolu gösterdi.

HÜSEYİN RAHMİ
Hüseyin Rahmi Gürpınar; 1864-1944 yılları arasında yaşamış ve edebiyatımızın hikâye, tiyatro, eleştiri, çeviri ve özellikle de roman sahasında değerli eserler vermiştir. Tanzimat’la birlikte, batılı anlamdaki yenileşme döneminde Ahmet Midhat Efendi’nin açtığı “popüler”, yani “halk için hikâye ve roman” çığırının, 1890’lardan itibaren başlayan ve Cumhuriyet sonrasında 1940’lara ulaşan çizgide, önde gelen isimlerinden birisidir. Bunun yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, 5. ve 6. dönemlerde Kütahya Milletvekili olarak da görev yapmıştır.
Gürpınar; “halk için edebiyat olmaz!” diyenlere şiddetle karşı çıkmış, çeşitli sosyal ortamlardaki ve eğitim düzeyindeki kahramanları ile Türk halkını bilgili kılmak, aydınlatmak yolunda düşünceye ve kültür konusuna büyük ağırlık vermiş; böylece eserleri, aynı zamanda birer “okul” kimliği kazanmıştır.
41 romanı ile diğer çalışmalarını, Heybeliada’nın yüksek bir tepesinde 1918 yılında, Şıpsevdi romanından kazandığı 700 altın ile yaptırdığı üç katlı ahşap köşk olan bu müze evin çalışma odasındaki yazı masasında kaleme almıştır. Romanlarının, hikâyelerinin kendi el yazısı ile orijinal nüshalarının yanı sıra, 800 civarındaki çoğu yabancı kitap ve gazete koleksiyonu ile zengin kütüphanesi de burada koruma altındadır ve gelen ziyaretçilere açıktır. Hüseyin Rahmi’nin 8 Mart 1944 günü içinde vefat ettiği ve notları, eserleri ile o ölçüde canlı, zengin hatıralarının sergilendiği bu evin ayrıca her köşesi, kendi yaptığı çeşitli el işlemesi eşyalarla, yatak, masa örtüleri, dantel, örgüler ve duvarları süsleyen resimler, hatlar ile de doludur.

DÜNYADAKİ ÖRNEKLER
Bilindiği gibi, dünyanın her tarafında birçok eserlerin sergilendiği müzeler ve çeşitli sanatçıların hayatlarından kesitler yansıtan müze evler, geçmişi bugüne taşıyan en önemli kültür ve sanat merkezlerinin başında gelir. Çünkü dünü bilmeden, bugünü anlamak, geleceğe de yön ve şekil vermek mümkün değildir. Bu bağlamda çeşitli eserlerle kültürü, sanatı, özetle tarihi yaşamak ve yaşatmak misyonunu üstlenmiş müzelerin ve müze evlerin oluşturulması, var olanların da korunması ve geliştirilmesi devletin, ilgili kişilerin ve kurumların ciddi görevleri arasında olmalıdır.
Gelişmiş ülkelerde genel anlamda müzelerin yanında, müze evlerin de en üst düzeyde ele alınıp korunduğunu; böylece sanatçıların eserlerinin, hayatlarını sürdürdükleri o ortamlarda, ilk hazırlanış ve ortaya konuluş biçimleriyle bugünkü kuşaklara canlı belgeler halinde sunulup aktarılarak yaşatıldığını görüyoruz. Nitekim, Victor Hugo’nun Paris’de Vosges Meydanı’nda bulunan müze evi; Shakespeare’in, Londra’ya iki saat uzaklıkta bulunan Stratford Avon kasabasındaki müze evi; Leo Tolstoy’un Moskova’nın Khamovniki bölgesinde yer alan ve Maksim Gorki ile Anton Çehov gibi yazar dostlarını ağırladığı müze evi; Dostoyevski ile 20 yüzyılın ünlü Rus şairi Puşkin’in St. Petersburg’daki müze evleri bunların önde gelenlerindendir.
Öte yandan Almanların da, ünlü şairleri Goethe’nin, sadece kahve içerek sohbet edip, konferanslar verdiği birçok sıradan yeri bile ayrı birer müze ev haline getirdiği bilinmektedir. Fransızlar ise, bir kadirbilirlik örneği olmak üzere; Yahya Kemal’in Paris’te bulunduğu yıllarda sürekli gittiği ve o dönemin önemli Fransız şairleri, edebiyatçıları ile buluşup görüştüğü Cafe Closerie des Lilas adlı kahvehanede, her zaman oturduğu masasına adını taşıyan bir plaket koymuşlardır.

ÜLKEMİZDE DURUM
Yurdumuzun çeşitli bölgelerinde, devletin ve belediyelerin koruması altında müze evlerin bulunduğu herkesçe bilinmektedir. Nitekim, birçok yerde Atatürk’ün ziyaretlerinde kaldığı evler başta olmak üzere; Diyarbakır’da Ziya Gökalp’ın ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın, İstanbul Beykoz’da Ahmet Mithat Efendi’nin, Aşiyan’da Tevfik Fikret’in, Tekirdağ’da Namık Kemal’in, Heybeliada’da -bu yazımıza konu olan- Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, İstanbul Kalamış’ta ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, Bodrum’da da Zeki Müren’in bazı şiirlerini yazdığı, bestelerini gerçekleştirdiği müze evler bunlardan birkaçıdır. Hergün yerli, yabancı birçok insan buralarını ziyaret etmekte; özellikle gençler, bundan büyük zevk almakta, heyecan ve mutluluk duymaktadırlar.

VE SON SÖZ
Hal böyle iken, geçmişle bugünümüz ve yarınlarımız arasında tarihimiz, kültür, sanat ve edebiyatımız açısından önemli bir köprü görevini üstlenmiş merkezlerden birisi olan Heybeliada’daki Hüseyin Rahmi Gürpınar müze evini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin meslek kursuna dönüştürme plânı, aklın alacağı bir iş değildir. Neredeyse 100 yıllık estetik bir yapı olan bu ahşap binayı; meslek kursuna gidecek birçok insanın, tarihi kimliğini ve sanat değerini bilmeden ve en azından dikkate almadan, betonarme bir devlet dairesine, ya da dershaneye gider gibi fütursuzca, hiçbir endişeye ve kaygıya kapılmaksızın girip çıkacağı bir yer haline getirmek ve neticede, ahşap yapı statiği bakımından kısa zaman içinde çöküp gitmesine zemin hazırlamak; gerçekte asıl kültürümüze, geçmişimize, tarih, sanat ve edebiyatımıza vurulmuş büyük bir darbe olacaktır.
Bu konuda, Diyarbakır Valiliği sırasında Ziya Gökalp ve Cahit Sıtkı Tarancı müze evlerinin önemini, değerini çok yakından görmüş ve bizzat yaşamış bulunan İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu’nun lütfen ağırlığını koymasını ve müdahil olmasını bekliyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da üstlendiği “kültür ve sanat varlıklarını koruma” sorumluluğu doğrultusunda, “Heybeliada’daki Hüseyin Rahmi müze evinin İstanbul Büyük şehir Belediyesi’ne tahsiste Bakanlığımızca sakınca bulunmamıştır” şeklindeki -bizce yanlış ve sakıncalı- kararını yeniden gözden geçirerek bundan “rücu etmesini”, yani geri dönmesini ve meslek kursu yapılmak istenen bu müze evin mevcut haliyle hizmetini sürdürmesi konusunda gereğini yapmasını diliyoruz.
Özellikle de, bu konunun şimdiki asıl muhatabı Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın gerekli restorasyon hizmetlerini de gerçekleştirerek, Hüseyin Rahmi müze evini bu haliyle korumasını, konuya duyarlı vatandaşlar olarak istiyor ve bekliyoruz.
Bu arada, Taksim Gezi Parkı olayları sırasında isabetli bir yaklaşımla: “Bundan böyle, otobüs duraklarının yerini bile halka soracağız” diyen ve kendisinin de bir mimar olarak bütün İstanbul’un kültür, sanat mirasına mevcut konumlarıyla sahiplenmek anlayışı içinde bulunduğunu belirten İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’ın; dünya çapındaki ünlü romancımız, fikir, sanat adamımız ve parlamenterimiz merhum Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Heybeliada’daki tarihi nitelikli bu müze evini meslek kursuna dönüştürmek isteği konusunda, acaba Heybeliada ve Adalar halkının da eğilimini tespit ve görüşünü almak yolunda bir anket çalışması yapması söz konusu mudur, diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz.