Dr. M. Sinan Genim
1945’te Kuzguncuk’ta doğdu. Yükseköğrenimini DGSA Mimarlık Yüksek Okulu’nda 1969’da tamamladı. 1970-76 İDGSA’de asistanlık, 1974-81 İÜ Edebiyat Fakültesi’nde, 1976-91 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, 1991-2007 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Öğretim Üyeliği’nde bulundu. 1997’den beri Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyor.
Gerçekten “Köylü” milletin efendisi midir? Yoksa tarımsal üretim dışında herhangi bir üretimi olmayan, topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş, ekonomik açıdan büyük sıkıntılar yaşayan bir ulusun kendine güvenini ve devamını sağlamak üzere akıllı bir yönetici tarafından milletin özgüvenini pekiştirmek üzere söylenmiş bir slogan mıdır?
Uzunca bir süre önce, geçmişdönemin başbakanlarından biri, genç bir bakanı suçlayarak Atatürk’ü bilmemek ile suçlamıştı. Bakan seviyesine kadar yükselmiş bir politikacının, Atatürk’ü tanımamış ve anlayamamış olmasını düşünmek zordur.Bu söze hedef olan bakanın, anlaşılan açık sözlü bir kişiliği vardı, yönetim anlayışı farklı idi ve bu yönü ile tanıdığımız pek çok politikacıya benzemiyordu. Bu özelliğini yalnızca onun gençliğine ve bilgisizliğine yormak en hafif ifadesi ile saflık olurdu. Yine de bu genç bakanı Atatürk’ü tam anlamı ile anlayamamış diye düşünebiliriz. Ancak gençti ve devlette görev yaptığı süre azdı, gelecekte öğrenmek için yeteri kadar zamanı olabilirdi.Ancak bu milletin hazır sloganlar ile kendini kandırmaya çalışan çoğunluğunun hâlâ Atatürk’ü anlamış olduğundan ciddi olarak şüphem var.
Radikal bir insan
Atatürk yaşadığı zamanın ötesinde, devrimci ve radikal bir insandır. Konuşmaları ve devrimleri bunun en önemli göstergesidir. “İdare-i maslahatçılar esaslı reform yapamazlar”. Tarıma dayalı üretimin ve geçmişte kalması gereken bir yaşam biçiminin bir toplumun yöneticisi (efendisi) olması düşünülemez. Atatürk’ün söylediği bu söz, 1924 İzmir İktisat Kongresi hazırlıkları sırasında söylenmiş olup, o günün yoklukları içinde söylenebilecek en anlamlı sözdür. Ancak şark kurnazlığı ve popülizm sansürüne uğratılıp “üretici olan” kelimelerini çıkartırsanız uzun bir dönemdir çekmekte olduğumuz böylesi sıkıntıları hayatımıza davet etmiş olursunuz. Atatürk hayatı boyuncahiç kimsenin birbaşkasının efendisi olamayacağına inanmış ve bu ülkenin Cumhuriyet olarak şekillenmesine çaba sarfetmiş bir liderdir. Ancak, ekonomik gerekçelerin hiçbir zaman gözardıedilemeyeceğini bildiği için motivasyon amacı ile bu sözü söylemiştir. Şehirleri boşalan, üretici insan sayısı gerek savaşlar,gereksemübadele sebebi ile nerede ise yok olan, sanayisi olmayan bir toplumda başka ne denilebilirdi.
Benzer girişim
Atatürk’ten beşyüz yıl evvel benzer bir girişimi Fatih Sultan Mehmed’in söz olarak değil ama, eylem olarak yürürlüğe koyduğunu ne yazık ki hatırlayanımız bile yok. Onun, fethettiği topraklarda yaşayan farklı ırk ve inanıştaki insanları korumak ve onların toplumun iaşesine yardımcı olmalarını sağlamak için tarım arazilerini has çiftlikler (saraya ait tarım alanları) ilan edip, çiftçi tutsakları “has kul” ilan etmesinin altında yatan gerçeği unutmuş görünüyoruz. Çünkü, dönemin büyük oranda üretim yapan hemen hemen tek insan grubu çiftçilerdir.
Eğer onları görmezden gelip, koruma altına almazsanız, üretim durur ve büyük bir kıtlık tehlikesi ortaya çıkar. Akıllı yöneticiler problemler büyüyüp, herkesin göreceği şekilde ortaya çıkmadan önce onları görüp tedbir alırlar.
Köy ve köylülük insanlığın gelişim çizgisi içinde göçebelik sonrası bir aşamadır. Bu aşama ne kadar erken geçilirse ileri bir toplum seviyesine ulaşılır. Bir milletin devlet kurabilmesi için öncelikle şehirlere, bilimin ve teknolojinin gelişeceği şehirlere ihtiyaç duyduğu açıktır. Köylüler ne ilkel, ne çağdaş olan ve her biri milyonlarca insandan oluşan ve halen dünyanın büyük bir bölümünü oluşturan gruplardır. Bu topluluklar tarihsel olarak önemlidirler, ancak onların büyük bir bölümü geriliğin örtüsü altında kalmış ve gelişmiş toplumlar için tehdit olarak görülen insanlardır.Son zamanlarda tüm dünyayı etkisi altına alan terörizmin en fazla insan derlediği topluluklar, gelişmişlik düzeyinin altında kalan köylülerden oluşmaktadır. Köylüler bir girişimci değildirler.
İslam’ın 10 ve 11. yüzyıllardaki gelişimi özellikle büyük oranda şehir nüfuslarının artması ve bu nedenle kültürel faaliyetlerin çoğalması sonucudur. 13. yüzyıl başlarında Moğolların, daha sonra 15. yüzyıl başlarında Timur istilası sonucu tahrip olan şehirler ve ticaretin yok oluşu Orta Doğu’nun gerilemesineve zaman içinde dünyanın gelişiminden uzaklaşmasına neden olur.
Eric R. Wolf, “Peasants/Köylüler” isimli kitabında, antropolojik araştırmaların Hinduizm, Budizmve Semâvi dinlerde kırda yaşayan kişinin dindarlığının şüphe götürdüğünüsöyler. Bu kesimler daha önceki inançlarından ithal edilmiş alışkanlıkları ve davranışları farklı görünümler altında devam ettirmektedir.
Uzlaşma ihtiyacı
Günümüzde ülkemizin ulaşması gereken en önemli amaç bir an önce her köyün bir kente dönüşmesini sağlayacak atılımı gerçekleştirmek olmalı ve kendi kendine yeten bir üretim düzeyinden tüm dünyada alıcısı olan bir üretim aşamasına geçmek olmalıdır.
Bu nedenle, günümüzde bu sözü Atatürk’ün düşündüğü ve dile getirdiği şekilde söylemek istersek, “Üretici olan milletin efendisidir” demeliyiz. Bu cümlenin içeriğine yakışmayan kelime “üretici olan” değil“köylü” dür. Bu çağda ve ülkemizin zaman zaman büyük ekonomik sıkıntılar çektiği bir dönemde popülizme ve kavgaya değil, uzlaşmaya ve üretime ihtiyacımız var. En büyük sıkıntımız bazılarımızın Atatürk’ü örnek aldıklarını söylemelerine rağmen hâlâ Atatürk’ü anlayamamış olması. Atatürk geçmişe değil, geleceğe bakan bir önderdi, geçmişe dönmeyi değil çağdaş uluslar düzeyine ulaşmayı bu ülkenin hedefi yapmıştı. Günümüz, sloganlar ardına sığınarak popülizm ve geçmişe öykünmeyi değil, hızlı adımlarla bu ülkeye çağdaş bir gelecek hazırlama, genç nüfusa iş ve aş bulma, üretimi arttırma günüdür. Bir dönem ülke insanını motive etmek için, zamanın ruhuna uygun olarak söylenmiş sloganlar ile kaybedilecek zamanımız yok.