Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

M. Nihat Ömeroğlu

Dün yaptığımız temel açıklamaların ışığında incelememizin asıl hedefine gelebiliriz.

Bilindiği gibi bürokrasi/bürokrat’ı şikayet etmeyen, eleştirmeyen yok gibidir. Bürokrasideki sıkıntı bir realitedir. Gizliliği esas alması, şeffaflığa sıcak bakmaması, aşırı kuralcılığı, elastik olmaması, yeri geldiğinde despotluğu, güç zehirlenmesine kapılması vb. ne şekilde açıklanır ve aşılır?

Weber için modern dünyada bürokratikleşmekten başka alternatif yoktur. ‘Temel’ ve ‘en’ örgütlenme biçimi olarak bürokrasi yeni bir örgütlenme biçimi değildir. Kadim medeniyetler ve topluluklar da bürokratik yapıya sahip olmuşlardır. Weber, “Çok sayıda uzmanın, etkin ve akıllı bir biçimde bir araya gelmesi ile fonksiyonel bir niteliğe kavuşarak oluşur bürokrasi. Bürokrasinin diğer unsurlarının da temelinde yer alan, bir itici güç, aktör ya da organik bir yapı olarak rol oynamaktadırgörüşündedir. O halde yeni bir sistem bulununcaya kadar bürokrasi var olmayı sürdürecektir. Hatta Weberyen kurama göre “Bir an için bile sürekli idari işin, büroda çalışan resmi memurlar dışında herhangi bir yoldan yerine getirilebileceğini sanmak, bir illüzyondan ibarettir. Bütün günlük hayat düzeni bu çerçeveye uymak üzere biçimlendirilmektedir. Biçimsel ve teknik açıdan bürokratik yönetim en rasyonel yönetim şeklidir...”

Haberin Devamı

Buradan hareketle temel hedef bürokrasinin düzenli, hızlı, verimli, şeffaf, hesap verebilir, gizliliği devlet ve ticari sırla sınırlı tutan bir yaklaşımla işleyişini sağlamak olmalıdır. İktidarların bunları aşmak için bireyleri öne çıkaran yeni bir devlet zihniyetini, ‘milletin hizmetkarlığını’ öncelediği, ‘Bilgi Edinme Kanunu’, ‘Etik Kurulu Kanunu’, ‘Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’, ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’, ‘İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu Kanunu’ yanında sayısını hatırlayamadığımız uyum paketleri bilinen gerçeklerdir. Bunlara rağmen ülkemizde bürokrasinin sıkıntıları bilinmektedir. AB ülkeleri dahil (ki çoğu parlementer sistemle yönetilmekte) bürokrasisinin hantallığını, şekilciliğini, hukuka bağlılık adı altında ataleti, sınırlı hesap verebilirliği, tam şeffaf olmadığı bir realitedir. Ülkemiz açısından da bu saydıklarımın bir çoğunun virüs gibi bize bulaştığı da bir gerçektir. İşte tam da burada yeni sistemin yeni bir milat ve ‘Kolektif Aksiyon Gücü’ için bunlardan kurtulması, sürdürülebilirlik sağlaması gerçeğiyle yüz yüzeyiz.

Haberin Devamı

En önemli risk

Yüksek bürokratların ‘Başkan’ tarafından atanması ve alınmasında ölçü; liyakata dayalı ve performansın sağlanmasını hedefleyeceği için her zaman için ideali yakalamaya çalışacağı abartılı bir kabul ve değerlendirme sayılmaz. Yoksa kolaya kaçıp Başkan üzerinden işleri onun omuzlarına bırakmak sistemin en büyük riskidir. Bürokratik kadrolar bu tehlikeden uzak durmalı ve deyim yerindeyse bundan böyle “ellerini taşın altına” koymalıdırlar. Aksi takdirde hukuki prosedüre göre sistemin yapısını ve sistemin gücünü göz önünde tutmalıdır. Bir diğer anlatımla anında bunu başaracaklarla yer değiştireceklerini bilmeleri gerekmektedir. Bu bir hukuk dışılık değil, aksine ilgili kanunda yazılı olduğu üzere liyakatli ve performansı olanı getirme tasarrufu olacaktır.

Haberin Devamı

Genelde ‘Başkan’lar (makam) sorumluluk almazlar. Nitekim bundan önceki sistem bunun en yakın örneğidir. Cumhurbaşkanı’nın vatana ihanet hariç sorumlulukları yoktu. Yeni sistemde devlet ve millet için alınan bu sorumluluk Cumhurbaşkanı’nın siyasi geleceği ile ilgili en büyük risktir.

Başkanlık dışı sistemlerin, özellikle parlamentarizmin hantal, aşırı kırtasiyeciliğinden kurtulma ancak, hukukun üstünlüğü esas alınarak, başta ekonomi olmak üzere ülke yönetiminde sürat ve dinamizmin Başkanlık sistemiyle sağlanacağı, tarihsel geçmişimiz ve uygulamalarla da bilinmektedir. Referandum sonrası Başkanlık sisteminden de beklenen öncelikle budur. ABD Başkanı 2 bin 500’ün üzerinde üst düzey bürokratı senatoya gerek kalmadan görevden alabilmekte veya atayabilmektedir. Yeni sistem bu dinamizmin sorumluluğu ve motivasyonunu sağlayacaktır, sağlamak zorundadır.

Diğer yönden restorasyonda dayanışma, uyum, örgütsel çalışma kaçınılmazdır. Bu yukarıda ifade edildiği gibi belirlenen strateji çerçevesinde ekonomiden sanayiye, eğitimden kültüre, teknolojiden ulaştırmaya, diplomasiden savunmaya kadar yeniden yapılandırma sürecinde temel amaç olup; hedef kalkınmayı, verimliliği, milli geliri daha üst seviyelere çıkarmak ve artırmak olacaktır.

Özellikle bu konuda lider ülke konumundaki ABD’de Roosevelt’in 1905’teki Keep Komisyonu’ndan, Reagan’ın 1982’deki Greca Komisyonu’na kadar hep başkanlar, yönetimin verimliliğini ve etkinliğini çoğaltmaya çalışmıştır. Bu amaçla sürekli olarak yürütmenin gücünü artırmışlardır. Ancak bu süreçte her zaman sorumluluk ilkesini bilmişlerdir. Bu durum ABD’de uzun süredir yönetimde istikrarın sağlanmasının temel sebeplerindendir.

Seçilmişler mi, atanmışlar mı?

İktidarlar kendilerini milli iradenin tecellisi olarak tek ve en öncelikli güç olarak kabul ederler. Bu kategorik olarak doğrudur. Ancak yukarıda bürokrasi ile ilgili yazılanlar birlikte değerlendirildiğinde, realite tek başına siyasetin dediği gibi değildir. Eğer bürokrasi kaçınılmaz ise, ki kaçınılmazdır siyasetin ve iktidarların bürokrasiye ihtiyacı vardır, onlarla çalışmak zorundadır.

Sorun kamu görevlileri (memurlar) olan bürokratların seçilmişlerden mi yoksa atanmışlardan mı oluşması gerektiğinde düğümlenmektedir. Diğer bir anlatımla seçilmiş bürokrat mı, atanmış bürokrat mı? Mantalite ve uygulamadan bildiğimiz kadarıyla, bürokrat bu anlamda iktidara tabi, milli iradenin dediklerine uyması gereken basit bir süje olarak görülmekte ve çoğu zaman olmaması gereken davranışlara muhatap olmaktadır. Herkes gibi bürokrat hesap vermektedir. Bürokrasinin istisnalar hariç (yargı-seçilmişler-bağımsız kamu otoriteleri vb. hariç) atanmışlardan olması kaçınılmazdır. Bürokrat eski deyimle “layüsel” mes’uliyetsiz, mes’ul tutulamaz, sorumsuz değildir. Bürokraside görevli olanların otoritesi şüphesiz ‘yasal yetki alanlarını’ kapsar. Dolayısıyla ‘bürokratik otorite’ en son halinde, en açık alanda atama ilkesine göre uygulandığı yerde işler. Seçilmiş memurların, atanmışlar gibi hiyerarşik örgütlenmesi diye bir şey söz konusu değildir. Öncelikle, seçim yönetiminde atamalı türdeki disiplinin katılığına yaklaşabilme imkânı yoktur. Zira ast, üstüyle aynı şartlarda, çeşitli onurlar için rekabet edebilmektedir ve işindeki beklentileri üstünün yargısından bağımsızdır. (10).MaxWeberage.sh.47)

Bu gerçekçi ve kabul görmüş Weberyen görüşten anlaşılan odur ki, bürokrasiyi seçilmişlerden oluşturursanız siyasi otoritenin istisnalar hariç onun üzerinde disiplin uygulayamayacağı gibi görevden alması da söz konusu olamayacaktır. En azından zorlaşacaktır.

Bilindiği gibi vatandaş hükümetin başarısını yönetimin işleyişine göre değerlendirmektedir. Bürokrasideki hukuki denetimin yoğunluğu, kurallara ve biçimselliğe ağırlık vermesi onu işlevsizleştirdiği gibi iş yapar görünümüne indirgemektedir. Onun için bürokratların ve memurların, görev anlayışlarını ve hukuki/sosyal sorumluluklarını yeniden ele almak bu bağlamda yeni sistem çerçevesinde yoğun eğitimden geçirmek gerektirmektedir. Sorumluluk ve risk olan, kırtasiyecilik ve dikey hiyerarşiden uzak otoritesini “yetkisi alanında”n alan kamu görevlisine inisiyatif vermekle mümkündür. Her şeyi üstlere, en üstlere sıralı sormak yerine yetkiyi paylaştırmak ve sorumlu kılmak bunun için de mantalite değişikliği veya bu doğrultuda yasal bağlamda yeniden yapılanmakla sonuç alınabilir.

Bireylere düşen görev

Memnuniyet ve halkın beklentileri yönünden yukarıdaki paragrafta ifade edilenler yeterli değildir. Toplum ve bireyler yönünden “haklar kültürünün” toplumda yaygınlaştırılması gereklidir. Bürokrasinin diğer bir açıdan etkin denetimi, her şeyden önce bireylerin kamu faaliyetleri ile ilgili düzeylerini yükseltmeleri ve haklar kültürünün benimsenmesiyle mümkün olabilir. Bu da bireylerin kendisine sunulan kamusal faaliyetleri ısrarlı takibini değerlendirmesine, sunulan mekanizmaları kullanmasına bağlıdır.(11)Daha geniş bilgi için bkz. Doç.Dr.Bilal Eryılmaz Bürokrasinin Denetlenmesinde yeni gelişmeler. Todaie.edu.tr.Erişim T.03.06.2017 s.15:26)

Sorunlarına ilgisiz kalan ya da gerektiğinde hakkını aramayan, tepki göstermeyen bir toplumda yasama organının faaliyetleri veya denetimi dahi yeterli olamaz.

Değişmeyen hastalık

Parlamentolar milli iradenin tecelli ettiği saygın, en önemli organdır. Sonuçta parlamentoların, parlamenterlerin kariyer, liyakat ve birikimine göre bir profil çizdikleri bilinmektedir. Ancak parlamentoda yasama faaliyetleri ve idari işler yine bürokratlar tarafından yürütülmektedir. Yöneticiler ve maiyetlerindeki “uzmanlar” diye isimlendirilen kamu görevlilerinin (memurların) devletin işleyişini, kanun yapma tekniğini kesinlikle iyi bilmeleri ve yetişmeleri gerekmektedir. Weber’e göre; genelde bürokrasi ve bürokratların vazgeçilmez hastalığı, kendileri yönünden zayıf parlamentolar ve memurları her zaman için bekledikleri ve kolladıkları bir hastalıktır. Bir de “gizlilik” eğilimindedirler. Bilgisini ve eylemlerini eleştirel gözlerde olabildiğince saklamaya özen gösterir. Bürokrasi, parlamento ile olan mücadelesinde şaşmaz bir iktidar içgüdüsüyle, parlamentonun kendi bünyesinden ya da çıkar gruplarından gelen uzmanlar parlementonun ,bilgi edinmek için giriştiği her çabaya karşı savaş verir. Parlamentonun bilgi toplama yollarından biri sözde kalan meclis soruşturmasıdır. Bürokrasi, doğal olarak bilgisi zayıf, dolayısıyla güçsüz bir parlamento yeğler, hiç değilse parlamentonun cehaletinin bürokrasinin(amaçlarına) uygun düştüğü durumlarda, görüşünü ifade etmektedir.(12)MaxWeberage.sh.101)

Dolayısıyla yeni sitemin bürokrasinin bu hastalığını gözetmesi ve değerlendirmesi son derece önem arz etmektedir.

Restorasyonda öncelikler

Yukarıdan bu yana açıklamalarının yanında, bürokraside genel kabul görmüş yeniden yapılandırma unsurları şu şekilde sayılabilir:

- Verimlilik artışı-hantal bürokrasi ve fazla harcamaların önlenmesi,

- Ademi merkeziyetçilik, karar verme yetkisinin alt kademelere ve yerel birimlere transferleri, bu maliyete yansıyacak, esnek ve sorumlu karar vermeyi sağlayacaktır,

- Sorumluluk artışı, yozlaşma ve verimsizliğe engel olma,

- Piyasa mekanizmasının hakim kılınması...

Son olarak da bir OECD raporuna göre “..Bürokrasinin yeniden yapılandırılmasında geleceğin öncelikli alanları, yaratıcı, girişimci motive olmuş ve sonuçlara yönelik kamu sektörü ve özel sektör veya her ikisi aracılığıyla uygun dağıtım ve araçların tespit edilmesi olarak belirlenmiştir. (13).Bkz. Özer agm.sh.54)

SONUÇ OLARAK; Seçilmişler, atanmışlar ayrımı siyaset bilimi için kategorik olarak da yapılabilir ise de, görev ve fonksiyonları açısından böyle bir yaklaşımın ülke çıkarlarına uygun olmayacağını ifade etmek abartılı bir yaklaşım sayılmamalıdır.

Sonuçta devlet denen o devasa aygıtın seçilmişler tarafından tek başına idaresi mümkün olmadığı gibi kontrolü de mümkün değildir. Siyasi denetimin fonksiyonel olmadığı, bu denetimi dahi atanmışlar yönünden yine bürokratların yapacağı düşünüldüğünde (uzman/teftiş sistemi), yaklaşımımızda herhangi bir paradoks söz konusu değildir. Anayasa, yasa ve alt düzenlemelere başta atanmışlar olarak herkesin uyması gerçeğinden hareketle, atanmışlara(bürokratlara) güvenmek zorundayız. Yanlış yapan, performansı yeterli olmayan, çözüm üretmeyen, halkı ve bireyleri memnun etmeyenler, hukuk çerçevesinde görevden alınır, tasfiye edilir. Yeni sistem bunu engelsiz yerine getirebilecektir. - BİTTİ

M. Nihat Ömeroğlu

Türkiye’nin ilk baş Ombudsmanı olan M. Nihat Ömeroğlu, 27 Nisan 1947’de Antakya’da doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1971’de mezun olduktan sonra, askerliğini Bilecik’te yedek subay olarak yapmıştır. Antakya hakim adayı olarak mesleğe başlayan Ömeroğlu, sırasıyla Lice, Azdavay, Ulukışla, Enez, Pınarhisar, Gaziantep Hakimliği, Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri (2003-2004) ve Ceza İşleri (2004-2005) Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. 25 Temmuz 2005’te Yargıtay Üyeliği’ne seçilen M. Nihat Ömeroğlu, Yargıtay 5. Ceza Dairesi üyesi iken 27 Nisan 2012’de yaş haddinden emekli olduktan sonra, TBMM Genel Kurulunca Kamu Başdenetçisi olarak seçilmiştir. Halen Halkbank Yönetim Kurulu üyesidir.