Faruk ÇETİN
Kentsel Dönüşüm Uzmanı. 1965 yılında İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin ardından, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde Kent Yönetimi ve Kent Çalışmaları alanında master yaptı. Çeşitli şirketlerde yöneticilik yapan Çetin, 2001 yılından itibaren Serbest Mali Müşavir olarak çalışıyor. İngilizce ve Rusça bilen ve Türk Dünyası Beledileyer Birliği Yönetim Kurulu üyesi olan Çetin’in Kentsel Dönüşüm ve yerel yönetimler konusunda çeşitli araştırma ve yazıları var.
Kent yönetimleri, kente göç edenlerin kentsel hizmetlerden yararlanması ve kent yönetimine katılımı konusunda çaba göstermelidir. Çünkü kent kültürüne sahip, kentsel yaşam kalitesi yüksek, yaşanabilir yerleşimlerin oluşturulması ancak halkın ve yönetimlerin ortak çabasıyla gerçekleşebilir. Bu bilinci doğrudan etkileyen bir başka sorun ise İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde nüfus yoğunluğunun fazla olması ve göçün engellenememesi... Bu konuda iki temel çözüm ortaya konulabilir. İlk olarak göç veren bölgelerde gerekli istihdam projelerinin hayata geçirilmesi. İkincisi ise nüfus yoğunluğunun olduğu bölgelerde eski bina ve kaçak yapıların ortadan kaldırılarak yerine daha modern ve sağlam, bölgenin (ilçenin) kentsel dokusuna uygun bir ortamın sağlanmasıdır. İşte “Kentsel Dönüşüm” kavramı tam da bu süreci ifade ediyor. Sosyal ve ekonomik şartların zorlamasıyla kentlere yığılan ve kentin genel dokusuyla örtüşmeyen yapıların kentsel bütünlüğü sağlayacak şekilde yeniden entegrasyonu...
İMAR TRANSFERİ
Bu süreç, karşılıklı anlaşma halinde imar transferi uygulamalarının yapılmasıyla verimli sonuçlar elde edilebilir. Dönüşüm için ilk yapılacak iş ise kentin fiziksel ve toplumsal problemleri arasında doğrudan bir ilişkinin kurulmasının sağlanmasıdır. Kentsel dönüşüm projeleri kentin hızla büyüyen, değişen ve bozulan dokusunda ortaya çıkan yeni fiziksel, toplumsal, ekonomik ve çevresel ihtiyaçlara göre, kent parçalarının yeniden geliştirilmesi amacını taşımalıdır. Kentsel refah ve yaşam kalitesini artırıcı başarılı bir ekonomik kalkınma yaklaşımını ortaya koymak, kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejilerin ortaya konulması sağlanmalıdır.
KATILIM SAĞLANMALI
Ada bazında 5 ile 10 yıl içerisinde tüm binaların yenilenmesi amaçlanmalıdır. Kat maliklerinin onayı ile binaların yenilenmesini isteyen kat malikleri devletin güvencesi altında bulunan bir devlet iştirakine gelerek uygun bir ücret karşılığı binalarının yeniden yıkılarak projelendirilmesini, eğer mümkünse imar planlarının artırılması yada metrekarelerin azaltılarak kat maliklerine maliyet yüklemeden bunun gerçekleştirilmesi uygun olacaktır. Eğer bunlar mümkün olmuyorsa, oluşturulacak maliyet ve planlama departmanı binaların ne kadar bir sürede yıkılarak yerine yenisinin yapılacağını, kat maliklerinin ne kadar bir maliyet altına gireceğini, devlet bankalarından kredilendirilerek uzun vadeler şeklinde düşük faiz oranları ile geriye ödeyeceklerini detaylı bir şekilde görmeleri sağlanmalıdır. Bu şekilde kentsel dönüşüm yapılacak alanlarda yaşayanlar ile dönüşümü gerçekleştirecekler arasındaki çıkabilecek sorunlar minimize edilmiş olacaktır.
Kent yöneticileri ve o kentin hemşehri dernekleri, mahalle güzelleştirme dernekleri, mimarlar, şehir ressamları, finansçılar, hukukçular ve bu sürece katkı sağlayacak kişi ve kurumlar bir araya gelerek kentsel dönüşüm için bir yönetim oluşturulmalıdır. Şu an her ilçede olan kent konseyleri bu konu için altyapısı oluşmuş ve birkaç ilave üye ile düşündüğümüz kent yönetimini gerçekleştirebilir. Her bölgede o bölgeye özgü imar çalışmaları yapılmalı, ada bazlı çalışmalar yapılmalı, imar transferleri gerçekleştirilmeli, eğer bunlar sağlanırsa kentsel dönüşümün istenilen ve amaçlanılan hedefleri hem toplum, hem kent yönetimi için gerçekleşmiş olur.
TASARIMLAR VE KİMLİK
Gelinen noktada, Kentsel dönüşüm ve çalışma kavramları konusunun layıkıyla anlaşılamadığını düşünüyorum. Maalesef boş arsaya bina yapmak “kentsel dönüşüm” değildir. Mesela müteahhitlerin inşaat yapmak için “sırada beklemesi”, bazı yerel yöneticiler için bir ölçü olabilir fakat bu aynı zamanda kentsel dönüşüm olgusunun ve kent yönetmenin yanlış anlaşıldığının da ifadesidir. Zira Türkiye’nin son dönemde kazandığı istikrar ve vizyon sayesinde sadece İstanbul’un ilçeleri değil tüm Türkiye’de hatta dünyada müteahhitlerimiz iş yapmak için sıraya girmişlerdir. Önemli olan boş araziyi bulup bina yapmak değil, burada yapılması gereken arsa üretmek, yapılaşma sürecinde de kültürel ve sosyal dokuya uyumu temin etmektir.
İstanbul için düşündüğümüzde 39 ilçesi olan İstanbul’da her ilçenin kendine özgü bir mimarisi, bir özgün tasarımı, bir sembolü oluşturulmalı... İstanbul’un her ilçesi nüfusuyla, arazi genişliğiyle kendine has bir il olarak algılanabilecek bir yapıdadır. Bundan dolayı her ilçede yapılacak işler, o ilçenin tarihsel, kültürel ve o ilçede yaşayan halkın alt yapısına uygun projeler de geliştirilmelidir.
Bu yapılırken o bölgede yaşayanların kendilerini ilçelerinin bir parçası olarak görmeleri, göç ettiği kültürel dokuyu unutmadan, yaşadığı kentin, ilçenin bir bireyi olduğunu, oraya ait olduğunu ve kendini buranın vazgeçilmezi olduğunu kavramasıdır. Bu süreç, kente sahip çıkma olgusunu ve kentlileşmeye gitme aşamasında atılacak en önemli adımlardan biri olacaktır. Kentsel dönüşüm deyince ilk önce hayal etmek, paylaşmak, tasarlamak ve uygulamak akla gelmelidir. Mekan ve duygu olarak güzel ve sıcak ortamlarda birlikte yaşamak dileğiyle..