Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doç. Dr. Sinem AKGÜL AÇIKMEŞE

2011’den bu yana Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olduktan sonra (1998), yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları-Uluslararası İlişkiler (2001) ve Jean Monnet bursiyeri olarak London School of Economics-European Studies programlarından (2002) aldı. Türkiye Bilimler Akademisi doktora bursiyeri olarak Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği-Uluslararası İlişkiler programından doktora derecesine hak kazandı (2008). London School ve Economics’te misafir doktora öğrencisi (2005-2006) ve University of California-San Diego’da misafir araştırmacı (2005) olarak bulundu. Uluslararası ve ulusal bilimsel dergiler ile kitaplarda makaleleri yayınlanan Açıkmeşe’nin akademik ilgi alanları arasında Güvenlik Çalışmaları, Avrupa güvenliği, Avrupa bütünleşmesi, Avrupa Birliği ile AB-Türkiye ilişkileri bulunmaktadır.

Haberin Devamı

Türkiye tam 14 yıl önce Aralık ayında Helsinki Zirvesi’nde AB üyeliği için aday ülke ilan edilmişti. Bu sürecin uzama ihtimali nedeniyle, AB üyeliği yerine taraflar arasında “imtiyazlı ortaklık” tesisi ya da Türkiye’nin “Şanghay İşbirliği Örgütü”ne katılımı gibi alternatif söylemlerin zaman zaman dile getirilmesine tanık oluyoruz. AB yerine Şanghay İşbirliği Örgütü tercihinin hükümetin ısrarlı yaklaşımına rağmen kamuoyunda yeterince destek bulmamasını, Kadir Has Üniversitesi tarafından yürütülen “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları” araştırmasının çarpıcı sonuçlarından birisi olarak değerlendirmek mümkün. 26 ilde 1000 kişiyle gerçekleştirilen görüşmelerde Şanghay grubuna katılımı AB üyeliğinin alternatifi olarak önerenlerin oranı sadece %9 civarında kaldı. Halkın AB’yi Şanghay’la eşdeğer tutmaması, hatta yarım asırlık Türkiye-AB ilişkilerinde, özellikle müzakerelerin başladığı 2005 yılından bu yana karşılaşılan tüm siyasi pürüzlere rağmen, üyeliğe destek vermeye devam etmesi bu araştırmanın şaşırtıcı verileri arasında yer alıyor.
Müzakerelerin neredeyse tıkandığı, reform sürecinin ilerlemediği ve Türkiye’nin üyeliği için tünelin ucundaki ışığın 14 yıllık adaylık tecrübesine rağmen henüz görünmediği bir tabloda, Türk halkının AB’ye katılıma çoğunlukla evet demesi (%47,5) pek de beklenmeyen bir sonuç. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’de hükümetin AB heyecanını yitirdiğine dair ipuçlarına her geçen gün artan şekilde rastlıyoruz. Bu isteksizliğin son örneğini de, iktidar partisinin AB’de bütünleşme yanlısı Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) ayrılıp, AB’nin federal yapısına karşı çıkan Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular İttifakına (AECR) üye olarak AB’ye verdiği sembolik mesajda gördük. Peki halk neden Türkiye’nin dış politikasında AB hedefinden vazgeçmemesi gerektiğini düşünüyor?

ÜYELİĞE TAM DESTEK
Kadir Has Üniversitesi’nin dış politikadaki eğilimleri tespit etmeyi hedeflediği bu anketin ilginç verileri arasında halkın Türkiye’nin dostunun olmadığını (%38,6, en yakın oran %28’le Azerbaycan) ve dış politikasını tek başına yürütmesi gerektiğini (%20,7, en yakın oran %14,2 ABD) düşündüğü göze çarpıyor. Türkiye’nin dış politikada “yalnızlık” eğilimleri ile örtüşen bu algılara rağmen halk AB üyeliği hedefine bağlılığını sürdürüyor. Halkın AB’den tamamen vazgeçmemesinin iki temel nedeni var: Öncelikle, halkın büyük çoğunluğu AB’nin Türkiye’ye katkı sağlayacağına inanıyor (%60,8). Somut katkılar arasında sırasıyla ekonomik seviyenin yükselmesi (%59,2), insan haklarının yaygınlaşması (%29,3), demokrasinin gelişmesi (%29,1), serbest dolaşım ve seyahat imkanının oluşması (%24,8) ile yurtdışında iş bulmanın kolaylaşması (%14) sayılıyor. Hiç şüphesiz 16 Aralık’ta başlatılacak vize serbestisi diyalogu ve müzakerelerin vizesiz seyahat ile sonuçlanması olasılığı buradaki olumlu oyları önümüzdeki yıllarda azaltacaktır.
İkincisi ise, göreli olarak çok sınırlı kalsa da, AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanan olumlu gelişmeler halkın algılarını şekillendiriyor. Örneğin, anketin yapıldığı günlerde AB’nin Türkiye ile müzakerelerde yeni bir faslı (Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu) açması ve 2013 yılı İlerleme Raporu’nda daha ılımlı bir ton kullanarak Türkiye’nin çözüm süreci ile beraber demokratikleşme adımlarını olumlu gelişmeler olarak nitelendirmesi “Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istiyor musunuz” sorusuna verilen cevapları kuşkusuz etkilemiştir. Peki AB’ye üye olmayı isteyen ve AB üyeliğinin faydalarına inanan halkın AB üyeliğinin gerçekleşmesine dair ümitleri var mı?

ÜYELİK BEKLENTİSİ
Ankete katılanların %46,7’si Türkiye’nin AB üyeliğinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini ve %76,2’si ise Türkiye’nin üyeliğinin engellendiğini düşünüyor. Din ve kimlik farklılıkları (%44,6), demokrasi ve insan hakları (%10,5) ile Türkiye’nin ekonomik sorunları (%7,5) Türkiye’nin üyeliğinin önündeki ilk üç engel olarak sıralanıyor. Anketin beklenmeyen sonucu ise Kıbrıs sorununun üyelik önünde önemli bir engel olarak değerlendirilmemesidir (%2,2). Oysa, bu sorunun limanların açılmasına dair uzantısı bile Aralık 2006’da sekiz fasılda müzakerelerin açılmaması ve açılan fasılların kapatılamaması kararına, dolayısıyla da müzakerelerin tıkanmasına neden olmuştu.
Halkın üyeliğin gerçekleşebileceğine dair inancını etkileyen faktörler arasında hiç şüphesiz AB’nin Türkiye’ye yönelik tavırları yer alıyor. Ankete katılanların %77,2’si AB’nin Türkiye’ye karşı güvenilir ve samimi davranmadığını düşünüyor. Bu kadar yüksek bir güvensizlik oranının kaynağını müzakere ve katılım sürecinin hiç bir ülkenin tecrübe etmediği şekilde uzamasında, AB’nin kriterlerini kimi zaman çifte standartla uygulamasında ve üye devlet liderlerinden bazılarının Türkiye karşıtı söylemlerinde aramak gerekir. Yine de tüm umutsuzluk ve olumsuzluklara karşın AB üyeliğinin hayalini kuranlar Türkiye’nin ortalama 11 yıl 8 ay sonra AB’ye katılabileceğine inanıyor.

ALTERNATİF BİRLİKLER
“Sizce Türkiye için AB üyeliğinin alternatifi hangisi olabilir” sorusuna verilen cevaplar arasında “AB üyeliğinin alternatifinin bulunmadığını ve sürecin devam etmesi gerektiğini” savunanlar (%11,2) olsa da, ankete katılanların %26,1’i AB üyeliği yerine izlenecek başlıca politikanın özellikle 1990’ların dış politika hayali “Türk Birliği”nin kurulmasını olduğunu belirtiyor. Alternatifler arasında ikinci sırada NATO-ABD işbirliğinin güçlendirilmesi (%12,8) ve üçüncü sırada da İslam Konferansı Örgütü’ndeki rolün artırılması (%12,6) bulunuyor. Ankete katılanların değerlendirmelerinden yola çıktığımızda Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliği konusundaki siyasi niyetin kamuoyunda henüz yeterli oranda destek görmediği yorumuna ulaşılabilir.
Kamuoyunun AB konusundaki algılarını hükümetin ve AB ile üye devletlerin karşılıklı politikaları kadar, AB sürecinin halkın beklentilerini karşılama düzeyi de belirlemektedir. Bu açıdan bakıldığında, başta Şanghay grubu olmak üzere sunulan alternatiflerin AB bağının vatandaşlara doğrudan sunacağı demokrasi ve insan haklarının iyileşmesi, iş avantajları yaratılması, refah seviyesinin yükselmesi, fonlardan yararlanma vb. imkanları karşılamayacağı çok açık. Halkın bu beklentileri alternatiflerin inandırıcılığına da gölge düşürüyor. Buna ek olarak, anket verilerine göre halkın hükümetin Ortadoğu’daki son gelişmeler karşısında izlediği politikaları başarılı bulmadığı (%43,6) bir ortamda, Türkiye’nin yarım asırlık AB macerasına ve tecrübesine alternatifler aramak çok da yerinde bir yaklaşım değildir.