M. Sinan Genim
Sık sık duymakta olduğumuz bir söz var, içinde yaşadığımız İstanbul için iki kıtanın, Asya ile Avrupa’nın birleştiği kent deniliyor. 31 Mart 2014 tarihinde Milliyet gazetesinde yazdığım “Asya nereden başlar, Avrupa nerede biter?” adlı yazımda bu konudaki yanlış inanışlara dikkat çekmeye çalışmıştım. Bu kere gelişen olaylar çerçevesinde bir kez daha bu konuyu dile getirmenin faydalı olacağını düşündüm.
Avrupa kıtası gerçekte Karadeniz’in tümünü kapsadığı gibi çok daha ötelere Hazar Denizi’nin bir bölümüne kadar da uzanmaktadır. Nerden çıktı şimdi bu derseniz, bizim çok daha doğumuzda bulunan Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan hatta onların çok daha doğusunda yer alan Kazakistan’ın Avrupa kupalarında yer almasının ne anlama geldiğini düşünmenizi isterim.
Bütün bunlar bir yana Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan, amacı “Avrupa kültürel benliğini oluşması ve gelişmesine katkıda bulunmak” olan Avrupa Konseyi’nin üyeleridir.
Köşesi mi, ortası mı?
Beyaz Rusya ile Kazakistan ise üye olmayı kabul etmedikleri için bu konseye katılmamakta ancak katılma hakları bulunmakta yani Avrupa ülkesi sayılmaktadırlar. İstanbul ile Kazakistan’ın başkenti Astana arası 4.690 kilometre olup, uçakla yaklaşık dört saatte ulaşılmaktadır. Buna karşın Londra ile İstanbul arası 3.775 kilometre olup, uçakla ortalama üç saatte ulaşılmaktadır. Londra ile aramızda iki saat farkı varken, Astana ile üç saat farkımız bulunmaktadır.
Şimdi akıllıca düşünürsek İstanbul Avrupa’nın bir köşesinde midir? Yoksa hemen hemen tam ortasında mıdır? O zaman nereden çıkıyor bu ülkenin büyük bir bölümünün Asya’da yer aldığı söylemi? Bunu dile getirenlerin ne kadar coğrafya bilgisi olduğu bir yana yüzyıllardır içinde olduğumuz ve bir dönem şekillenmesine önemli katkılar yaptığımız bir kıtanın dışında kalmaya çalışmanın anlamsızlığını anlamamız gerekir.
İstanbul bulunduğu konum itibariyle çok önemli bir noktadadır. Hemen kuzeyinde yer alan ve Boğaziçi vasıtasıyla dünyaya açılan Bulgaristan, Romanya, Moldovya, Ukrayna. Rusya ve Gürcistan, Don ve Volga nehirleri arasındaki kanallar vasıtasıyla Hazar Denizi’ne kıyısı olan Türkmenistan ve Azerbaycan hatta İran gibi ülkeler dünya denizlerine bu şehirden geçerek ulaşmaktadırlar. Avrupa’nın bu önemli kozu elimizde bulundurmamızdan hiçbir şekilde mutlu olmadığını ve bunu hatırlamamızı istemediğini, bu nedenle bizim farkına varmadan dile getirdiğimiz bazı yanlışları bize karşı kullandığını düşünüyorum. Akıllı olmamız ve nelere sahip olduğumuzu bilmemiz gerekir.
Sınır genişletilmeli
Dünyada hemen hemen hiçbir şehre nasip olmayan bir şekilde bin yüz yılı aşkın süre Roma İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış olan ve 1923’e kadar imparatorluk başkenti olarak hayatına devam eden içinde yaşadığımız bu şehrin dünyadaki öneminin farkına varmakta çok geç kaldığımızı düşünüyorum. Dünya hızla globalleşiyor, insanlığın refah sınırının yalnızca küçük bir alana sıkışmış olması hemen herkesi rahatsız ediyor, bu sınırın tüm dünyayı kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekiyor. Bu tek başımıza bizim yapabileceğimiz bir iş değil. Ancak insanlığın bunu başarmasına katkıda bulunabiliriz. Ülkemizin ve İstanbul’un coğrafi ve jeopolitik konumu bu iş için uygun. Türk Havayolları bu konum avantajını kullandığı için dünyanın en fazla noktasına uçan havayolu unvanına sahiptir.
Sezar ve Napolyon
Ülkemiz bugün çeşitli sıkıntılar yaşamakta, ancak bu sıkıntıları yaşayan yalnızca biz değiliz. Tüm dünyada yeni bir güç dengesi oluşmakta, artık Atlantik’in iki yakasında yer alan ülkelerin eriştiği refah seviyesi ve elde ettikleri ekonomik güç ile dünyaya yön verme arzuları bu gezegen üzerinde yaşayan çok kişiyi rahatsız ediyor. Birleşmiş Milletler’in önemli kararlarının beş ülkenin kontrolünde olmasının yanlışlığını yüksek sesle dile getiriliyor. Pek farkında değiliz ama yeni bir dünya düzeni oluşmakta, insan yaşadığı dönem içindeki değişimleri algılamakta zorluk çeker. Ancak gerçek yöneticiler ne olup bittiğini, geleceğin nasıl şekilleneceği fark edip, ülkelerini geleceğe hazırlamak ve donatmak için çaba sarf ederler.
Beş yüz yılı aşkın bir süre önce Niccolo Machiavelli, İl Principe (Hükümdar) adlı eserinde; “... sorunlar önceden görülerek daha kolay çözüm getirilir. Hastalıklar iyice yerleşirse tedavi edilemez hale gelir” demektedir. Akıllı yöneticiler sorunları herkesin göreceği ve teşhis edeceği hale gelmeden, gören ve tedavi yöntemlerini topluma anlatan insanlardır.
Yüzyıllar önce Napolyon’un söylediği gibi “Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu”. Bu söz boşu boşuna söylenmiş bir söz değildir. Kendi doğal sınırları dışına çıkıp, Mısır’ı fethe yönelen Napolyon tıpkı iki bin yılı aşkın bir zaman önce aynı yolculuğu yapıp Mısır’ı fetheden Sezar gibi bu coğrafyanın önemini fark etmiş ve gerçek değerini anlamıştır.
1990 yılından itibaren giderek hızlanan bir şekilde yeni bir dünya düzeni oluşmakta, bu şehrin öncülüğünde ülkemizin yeni düzen içinde kendine etkili bir yer bulması için yapacağımız çok şey olduğuna inanıyorum. Önemli olan bu yenilenme ve geleceğe doğru umutla bakacak ve bu atılımı gerçekleştirmek için yetişmiş yeni kuşaklara sahip olmaktır. Bu şehir ve ülkemiz binlerce yıldır dünyanın politik ve ekonomik olarak şekillenmesinde önemli roller üstlenmiştir. Bunun için gereken enerji ve karar verme iç güdüsü zaman zaman azalsa da bizim toplumumuzda her zaman için vardı ve var olacaktır.
Farkında değiller
Herkesin yaşamını renklendirecek, tüm sıkıntılara rağmen içinde yaşamaktan mutlu olacağımız bir İstanbul’a sahibiz. Zaman zaman bazı yanlışlar yapılsa da her zaman için gelişen ve yenilenen bir şehirde yaşıyoruz. 1980’li yıllardan başlayarak İstanbul yeniden yapılanıyor, elbette içinde yaşayan insanlar olarak bu hızlı ve bazı zamanlar akıl dışı yenilenmeden çoğumuz rahatsız oluyor ve şikayet ediyoruz. Ancak yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi bu değişim İstanbul’un kaderi, ilk defa değil, altıncı kere yeni bir kültür ile yenileniyor. Gelecek yanlış yapılanları tasfiye edecek, doğru kararlar ise var olmayı sürdürecektir.
Önce bizler, bu şehirde yaşayanlar nerede yer aldığımızı ve dünya yüzündeki önemimizi öğrenelim ki, başkalarına da öğretmek için kolları sıvaya bilelim. Sanırım bu şehirde yaşayanların büyük bir bölümü daha İstanbullu olduklarının farkında değiller, ne zaman nerelisin sorusuna verilen cevabımız İstanbullu olacak acaba?
Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Yahya Kemal Beyatlı