Hasan Ünal - Maltepe Üniversitesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın zamanda göreve başlayan mevkidaşını telefonla arayıp Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleştirme ihtiyacından söz etmesi ve İsrail Cumhurbaşkanının da benzeri cümlelerle karşılık vermesi Türk dış politikasının gözden geçirilme sürecinde çok önemli yeni bir başlangıca işaret ediyor.
Netanyahu’nun görevden ayrılmasının böyle bir normalleşmeyi mümkün kıldığı söylenebilirse de aslında İsrail’deki koalisyon hükümetinde yer alanların Türkiye ve/veya Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı konusunda Netanyahu’dan geri kalır tarafları olmadığı açıktı; ancak dış politika kendi kulvarında profesyonelce ele alındığı, duygulardan arındırıldığı ve ulusal çıkar esaslı olarak yapıldığı zaman sonuç alınabilir. Türkiye ve İsrail tarafının telefon konuşması üzerine yayımladıkları açıklamalar iki ülke arasındaki ilişkilerin hızla toparlanacağı ümidini veriyor.
Doğu Akdeniz’den Azerbaycan’a kadar geniş bir bölgede iki ülkenin ortak çıkarları mevcut. İkinci Karabağ Savaşı’nda İsrail’in haklı savaşında kardeş Azerbaycan’a ne kadar destek olduğunu hepimiz gözlemledik. Ayrıca Amerika’da İsrail lobisinin Ermeni diasporasının Azerbaycan aleyhine yürüttüğü faaliyetleri dengelemekte ne denli faydalı olduğunu da gözlemledik.
Öte yandan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile Türkiye’ye karşı yakınlaşan ve adeta bir askeri ittifak oluşturan İsrail’in çıkarlarımıza ne derece zarar verebileceğini de görmüş olduk. Ayrıca Amerika’daki İsrail lobisinin Rum ve Ermeni lobileriyle birlikte Kongre’de Türkiye karşıtı bir blok oluşturmasının Türkiye’nin başını epeyce ağrıttığını hepimiz yakından takip ettik.
Oysa İsrail geçmişte Yunanistan konusunda her zaman dikkatli-mesafeli politikalar izler ve Türkiye’yi rahatsız edecek hiçbir girişimin içinde olmazdı. Kıbrıs Rumlarının 1997 başlarında S-300 füzeleri sipariş etmesiyle başlayan ve bu füzeleri Türkiye’nin diplomatik ve askeri baskılarıyla adaya getirememeleriyle sonuçlanan krizde İsrail,
hem bölgede hem de Amerika’daki lobi faaliyetlerinde hep yanımızda olmuştu.
Şimdilerde normalleşme ile birlikte ilişkilerin bir anda aynı noktaya geri geleceğini beklemek gerçekçi olmayabilir. Unutmamak lazımdır ki, Türkiye ile İsrail arasında çok uzun süren bir Soğuk Savaş yaşandı. Bunun etkileri/tortuları iki ülke ilişkilerini belirli bir süre daha etkileyecektir. Örneğin İsrail’in bir anda Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarından uzaklaşarak 1997-1999 S-300 krizi yılları ve sonrasında olduğu gibi Türkiye’nin yanına gelmesini beklememek gerekir. İsrail’in de Yunanistan ile Türkiye karşıtı askeri ilişkiler yürüterek Ankara ile dostluğunu sürdürmesinin mümkün olmadığını anlaması şarttır. Bu tür konular zaman alır ve güven oluşmasını gerekli kılar.
İki ülke ilişkilerinin hızlı bir normalleşme sürecine girmesine enerji sektöründe yapılacak işbirliği hız verebilir. İsrail’in Doğu Akdeniz havzasından çıkardığı/çıkaracağı gazın ekonomik açıdan uygun şartlar ortaya çıkması halinde doğal güzergahı olan Türkiye’ye ulaştırılması önemli bir katkı sağlayabilir. Turizm ve ticaret alanlarında zaten varolan sınırlı işbirliğinin daha da geliştirilmesi ile iki ülke ilişkileri giderek stratejik bir düzeye çıkarılabilir.
İsrail ile ikili ilişkilerin normalleştirilmesi Ankara’nın aynı zamanda Mısır, Suudi Arabistan ve diğer bölge ülkelerine yönelik başlattığı ve ilk olumlu sonuçlarının alındığı diplomatik girişimlerin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Öyle olduğunda Doğu Akdeniz doğalgazı ekonomik fiyatlama açısından pazarlanabilir hale geldiğinde toptan Türkiye güzergahına getirilebilir ki, normalde olması gereken de budur.
Bu arada riskleri de göz ardı etmemek gerekir. Örneğin Türkiye’nin Filistin-İsrail uzlaşmazlığında uygun muhatapların dışına çıkmaması ve Arap devletleri ile birlikte iki devletli çözüme destek vermenin ötesinde bir şey yapamayacağını anlaması gerekir ki, son yaşananalar bu yönde olumlu sonuçlar çıkarmamızı teşvik edici görünüyor. İsrail’in de Arap devletlerin büyük bir kısmıyla ilişkilerini normalleştirmekte olmasının verdiği rahatlıkla Türkiye büyüklüğünde bir ülkeyi görmezden gelebileceğini veya hatta karşısına alabileceğini düşünmekten vazgeçmesi gerekir.
Normalleşmenin asla olamayacağını dış politikanın mantığına ters pek çok iddia/argüman ile Türk toplumuna anlatan yorumcuların da tıpkı Türk dış politika gözden geçirme sürecinde olduğu gibi söylediklerini gözden geçirmelerinin gerekli olacağını söylemeye bile gerek yok.