BİLGAY DUMAN - Son dönemde Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde terör örgütü PKK’ya yönelik gerçekleştirdiği “Pençe-Kilit” operasyonunun ardından, Irak’ın Ninova (Musul) vilayetine bağlı Sincar’da yeni bir hareketlilik yaşanıyor. Son bir hafta içerisinde Sincar ve çevresinde terör örgütü ile Irak güvenlik güçleri arasında büyük çatışmalar var. Türkiye’nin 2019’dan bu yana “Pençe harekatları” çerçevesinde yaptığı operasyonlar sonucu Irak’ın kuzeyindeki dağlık ve kırsal alanda baskılanan PKK’nın, şehir merkezlerine doğru kaydığına, buralarda yapılanmaya ve gücünü tahakküm etmeye çalıştığı görülüyor. Sincar da, bu noktada PKK açısından en kritik yerlerden biri.
Sincar, ABD’nin 2003’teki işgalinden sonra Irak merkezi hükümeti ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında idari kontrolün hangi tarafta olacağı konusunda yaşanan çekişme nedeniyle “ihtilaflı bölgeler” arasında sayılmıştı. İdari açıdan Ninova içerisinde kalsa da, fiili ve askeri kontrol Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) elindeydi.
Ancak terör örgütü DAEŞ’in 2014’te Irak topraklarının neredeyse üçte birini ele geçirip, Sincar’da da varlık göstermesinin ardından, “DEAŞ’ı çıkarma” bahanesiyle buraya yerleşen PKK ve ilişkili gruplar, bugün Irak için büyük bir tehdit ve tehlikeye dönüştü. Zira PKK, Sincar’da Irak merkezi hükümetinin idaresine karşı “Sincar Özerk Yönetim Konseyi”ni kurup buranın idaresini eline almış ve “seçilmiş Sincar Kaymakamı ve ilçe meclisi üyelerinin” girişine engel olmuştu.
BM ile anlaşma
Terör örgütü PKK, Sincar’daki varlığını yerelde kurduğu silahlı yapılarla güçlendirip destekleyen bir strateji geliştirdi. DAEŞ nedeniyle milis grupların çatı yapılanması olarak kurulan ve 2016’da çıkarılan bir yasayla Irak’ın resmi güvenlik güçlerinin parçası haline getirilen Haşdi Şaabi bünyesindeki İran’a yakın Şii milis gruplarla ortak hareket eden PKK ve yerel halktan oluşturulan “Sincar Direniş Birlikleri” isimli grup, Sincar’ı kontrol altına alıp, örgütün Suriye’nin kuzeyinde kurduğuna benzer bir yapıyı burada oluşturmaya çalıştı.
Ancak örgütün Sincar’da kurduğu yapının yarattığı huzursuzluk ve DAEŞ nedeniyle Sincar’dan kaçan halkın geri dönüşü konusunda yaşanan sıkıntılar, burada “sorumlu ve egemen bir idarenin tesisi” için adım atılması gereğini beraberinde getirdi. Nitekim 2020’nin Ekim ayında durumu kontrol altına alabilmek için Birleşmiş Milletlerin (BM) gözetiminde Irak merkezi hükümeti ve IKBY arasından bir anlaşma imzalandı. Anlaşmayla Sincar’daki “tüm yabancı güçlerin” Sincar’dan çıkarılması, bir kaymakam atanması ve “gerçek ve yerli” halkından oluşan 2500 kişilik bir gücün kurulması planlanmıştı. Tabii ki bugüne kadar anlaşmanın uygulanabildiğini söylemek zor.
Ancak Irak merkezi hükümetinin sadece Sincar’da sağlayacağı kontrol, PKK’nın etkinliğini dizginlemek için yeterli olmayacak. Bununla birlikte PKK’nın Kerkük, Ninova, Diyala ve Selahaddin gibi vilayetlerin bazı bölgelerinde de etkin ve eylem yapma kapasitesine sahip olduğu biliniyor. Bu noktada PKK’nın eylem yapabileceği alanların Türkmenlerin yaşadığı coğrafyayla da örtüşmesi, bölgede Irak Türkmenleri açısından büyük bir tehdit oluşturuyor. Nitekim örgütün, resmi Irak güvenlik güçleri dışında hiçbir silahlı gücü bulunmayan Türkmenleri kolay hedef gördüğü, zaman zaman özellikle Kerkük ve Selahaddin’e bağlı Tuzhurmatu ilçesinde Türkmenlere yönelik terör eylemleri gerçekleştirdiği biliniyor.
Bağdat’ın adımları
Buna rağmen son birkaç ayda Irak merkezi hükümetinin, Sincar’ı kontrol etmek için bazı adımlar atması, Irak’ta PKK ile mücadele açısından son derece önemli. Mesele, sadece Sincar’ın ilçe merkezini kontrol altına almak değil. Çünkü örgüt, Sincar ilçe merkezinin dışında Sinune, Hanesor ve Kahtaniye gibi Sincar’a bağlı çevre yerleşim yerlerinde de etkin.
PKK ile YBŞ’nin özellikle Sincar Dağı boyunca sağladığı kontrol, terör örgütünün doğu (Irak)-batı (Suriye) geçişi için de son derece önemli. Irak’ın kuzeyindeki Duhok ve çevresinde yaklaşık 600 köyü kontrol eden örgüt yüzünden, Sincar ve çevresinden şimdiye kadar 1000’den fazla ailenin göç etmek zorunda kaldığı biliniyor.
Bu noktada PKK, Irak için her zamankinden daha büyük bir tehdit. Bunu, son dönemdeki eylem ve hareketleriyle de gösterdi zaten. Zira terör örgütü PKK ve iltisaklı grupların, Irak güvenlik güçlerini hedef alan eylemleri olmuştu. Hatta kısa bir süre önce PKK’nın Irak Ordusu’na mensup iki üst düzey yetkiliyi esir aldığı, daha sonra müzakereler sonucu serbest bıraktığı biliniyor. Aynı şekilde PKK’nın, IKBY’ye yönelik de silahlı eylemlere başvurduğu görülüyor.
Bu noktada yalnızca Irak merkezi hükümetinin değil, IKBY’nin de PKK’ya karşı “somut ve etkili” adımlar atması şart. Her ne kadar Irak’taki Kürt kamuoyunun algısı nedeniyle, IKBY’nin PKK ile mücadelesi bir “Kürt-Kürt” savaşı gibi gösterilmek istesense de, terör örgütü, Kürtleri temsil eden bir yapı değil “küresel güçlerin maşası haline gelen” bir terör örgütü.
Sincar’daki çatışmalar nedeniyle Irak güvenlik güçlerine 200 kadar PKK’lının teslim olduğu ve bunların büyük bölümünün “Arap asıllı” olduğu ortaya çıktı. Bu noktada Kürtlerin de PKK gibi “küresel mafyatik ilişkileri olan” bir terör örgütünün kendi isimlerini kirletmesine daha fazla izin vermemesi gerekiyor.