Gauck’ın ODTÜ’de yaptığı konuşmayı Türkiye aleyhine gibi yorumlamak fazla abartıdır. Konuşması dikkatlice okunduğunda yıkıcı değil yapıcı, gerginlik değil yatıştırıcı, karşıtlık değil uzlaştırıcı bir dil kullanmaya dikkat etmiştir...
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı 1959 yılında Edirne’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Uzunköprü’de tamamladıktan sonra 1979 yılında Almanya’ya giden Prof. Dr. Bağcı Alman Konrad Adenauer Vakfı’nın verdiği Zeki Talebeleri Destekleme Bursu (Stipendium für Begabtenförderung) ile tüm üniversite eğitimini Bonn Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı ve aynı bölümde doktorasını tamamladı. İngiltere, Belçika, ABD ve Avusturya’da araştırmalarda bulunan Bağcı’nın 5 kitabı ve uluslararası dergilerde 8 dilde yayınlanmış 100 den fazla bilimsel makalesi bulunmaktadır.
Dış Politika Enstitüsü Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Prof. Bağcı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un 26-29 Nisan’da Türkiye’ye yaptığı ziyaret bir çok açıdan önemli olan nitelikli ziyaretlerden biri olmuştur. Bunun nedeni de Türkiye ve Almanya’da iç politik tartışmalara da neden olan siyasi içerikli yorum ve açıklamalar olmuştur. Cumhurbaşkanı Gauck sadece Türkiye’deki konuşmasında değil, gerek bu yılki Münih Güvenlik Konferansı’nda veya Almanya’daki başta göçmenler ve İslam konusundaki konuşmalarında da Alman felsefesini ve ahlaki duruşunu ifade eden cümleler kullanmıştır. Almanya’nın, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Gauck ile verdiği mesajlarının ne olduğu da iyi anlaşılmalıdır.
2011 yılı Eylül ayında Cumhurbaşkanı Abdulllah Gül’ün Berlin ziyaretine bende eşlik etmiştim. Berlin’deki Humboldt üniversitesi’nde konuşma yapmasına dakikalar kala bomba ihbarı yapıldı ve bizler 400 den fazla dinleyeci apar topar salon dışına çıkarıldık. Dışarıda PKK lehine sloganlar atan az sayıdaki gösterici Gül’ün ziyaretini sabote etmek istemişlerdi. Gül, ya konuşmamı yaparım ya da buradan doğrudan ülkeme dönerim diyerek tavrını net bir şekilde koymuştu.
Cumhurbaşakanı Joachim Gauck’un Türkiye ziyaretinde söylediklerini iç politikaya müdahale olarak algılamak ise doğru değildir. Başbakan Erdoğan’ın Suriye başta olmak üzere, Mısır ve diğer ülkelerdeki gelişmelere yönelik açıklamalarıda bu ülkeler tarafından bir iç işlerine müdahale olarak algılanmaktadır. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın 2001 seçimleri sonrası Saray Bosna’dan başlayıp tüm Orta Doğuyu ve İslam dünyasını, Kafkasya’yı, Orta Asyayı ve Kanada’daki Toronto şehrinde kapsayacak şekildeki “selam gönderme’ konuşması, Kanuni’nin Fransa Kralı Fransuva’ya yazdığı o mektubu hatırlattı bazı ülkelere. Hele bir süre önce Kosova Türkiye-Türkiye Kosova’dır şeklindeki içeride masumane olarak görülen açıklama Sırbistan tarafından protesto edilmiş ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu iki gün sonra “Başbakan’ın konuşması yanlış anlaşıldı” demek zorunda kalmıştır. Başbakanın tüm seçim gezisinde Rabia işareti yapması Mısır tarafındanda iç işlerine müdahale olarak görülmüştür.
TÜRK-ALMAN İLİŞKİSİ Gauck’ın üniversitemde yaptığı konuşmayı Türkiye aleyhine gibi yorumlamak fazla abartıdır. Türkiye’nin hoşumuza gitse de gitmese de içinde bulunduğu durumu, Türkiye’nin Avrupadaki “avukatı olarak” görülen Almanya’nın Cumhurbaşkanı’nın yapmasıda yerindedir. Bizimde çok kullandığımız “dost acı söyler” atasözü Almanya’nın da bir felsefi ve siyasi tutumudur. Nitekim Almanya ile bizim hem tarihi hemde bugünü içeren çok “özel bir ilişkimiz” (Sonderbeziehung) vardır. Almanya’nın bizim dışımızda da Polonya ve İsrail ile böylesine özel bir ilişkisi vardır. Özellikle AB ile müzakere eden ve her yıl Avrupa Birliğinin yayınladığı “ülke raporu” zaten Türkiye ile ilgili olumlu veya olumsuz gelişmeleri yansıtır. Burada yazılanlarda zaten bu ülkenin düşünürleri, siyasetçileri, edebiyatçıları, gazetecileri gibi kesimlerin görüşlerinden ortaya çıkan raporlardır. Özellikle Almanya’nın 1999-2004 yılları arasında Gerhard Schröder/Joshka Fischer döneminde Türkiye’ye AB adaylığı ve müzakerelerin başlaması için verdiği destek bilinmektedir. Başbakan Erdoğan’ın Gerhard Schröder’e “dostum olarak” hitap etmesi ve birlikte çok defalar Türkiye’de bulunması ve 30 Eylül 2012 tarihindeki AKP Genel Kongresinde Erdoğan’ın davetine uyup gelen tek Avrupalı siyasetçi olduğunu unutmamak gerek. Özellikle AKP’nin Avrupa içinde ilk başlarda tanınması ve kabul görmesi Almanya’nın büyük desteği ile olmuştu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bunu en iyi bilenlerden biridir. 2013 yılında Almanya ile stratejik ortaklık mekanizmasını harekete geçiren Türkiye’nin “ortaklar arasındaki yapıcı eleştirilerden” endişe duymaması gerekir. Nitekim Cumhurbaşkanı Gauck ODTÜ’deki konuşmasında bu yapıcı eleştirisini yaparken, Türkiye’nin iç politikasını kasıp kavuran “gerginlik veya karşıtlık politikalarının” kurbanı olmuştur.
YIKICI DEĞİL YAPICI
Konuşması dikkatlice okunduğunda yıkıcı değil yapıcı, gerginlik değil yatıştırıcı, karşıtlık değil uzlaştırıcı bir dil kullanmaya dikkat etmiştir. Başbakan Erdoğan’ın Grup toplantısında yaptığı konuşmasının içeriği ise bu yapıcı eleştiriyi anlamaktan uzak bir içerik taşımaktadır. Konuşmasını yazanların iç politik endişelerden hareket ettiği görülmektedir. Başbakan Erdoğan’ın bir kaç ay önce Berlin’deki Alman Dış İlişkiler Konseyi’nde yaptığı konuşmasını okuyanlar aslında Almanya’nın yapıcı eleştiriye ne kadar açık olduğunu bilirler. Başbakan Erdoğan’ın son 12 yılda Almanya ile olan ilişkilerine baktığımızda karşılıklı bir anlayışın hakim olduğu görürüz. Şu gerçeğide görmek gerek, bugünkü Başbakan Erdoğan siyasi güç anlamında 12 yıl önceki Erdoğan değildir, Türkiye’de 12 yıl önceki Türkiye değildir. Ama Almanya’da öyledir. O nedenle konuşmaların tonu ve düzeyi daha bir “eşit zaviyeye” yakındır. Türkiye’nin artan özgüveni Başbakanın tüm konuşmalarında görülmektedir.
Ama diplomasi ve siyasi felsefe halen bellli davranış kalıplarını içermektedir. Başbakanın Gauck’un önceki mesleği ile ilgili olarak söylediği cümleler tarihe hoş cümleler olarak geçmemiştir. Aslında Erdoğan da Gauck’ta siyasi anlamda ilginç arka planları olan iki siyasetçidir. Fakat Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Gauck’a özgürlük ve siyasi baskının ne olduğu konusunda anlatacağı fazla bir şey yoktur. Bunu anlayabilmesi için Cumhurbaşkanı Gauck’un yazdığı Winter im Sommer, Frühling im Herbst (Yazda Kış, İlkbaharda Sonbahar) isimli kitabını okuması yeterlidir.
Cumhurbaşkanı Gauck’un ODTÜ’deki konuşması şimdiden tarihe geçmiştir. Tıpkı Cumhurbaşkanı Gül’ün Humboldt Üniversitesinde yaptığı konuşma gibi. Ama bizim üniversitemizde Alman Cumhurbaşkanı özgürce kendisini ifade etmiştir. Bu da bizim özgürlüğümüzün ve demokrasimizin vardığı nokta açısından sevindiricidir.