İnal Aydınoğlu
Gaziantep doğumlu bir ekonomist ve işadamıdır. 1978 yılından beri işyaşamının yanında, karşılık beklemeden seven, veren, paylaşan bir gönüllü olabilmek için çalışmakta ve gönüllülüğün mutluluğunu yaşamaktadır. Marmara Üniversitesi ve bazı vakıf üniversitelerinde gönüllülük, sosyal girişimcilik, liderlik ve sevgi konulu dersler vermekte, yetişkin eğitimleri, kurslar, seminerlerdüzenlemekte, gazetelerde yazmakta, televizyon programları yapmaktadır. Sevgi ve gönüllülük üzerine yayınlanmış 10 kitabı ve bine yakın makalesi mevcuttur.
Üniversitedeki “Topluma Hizmet Uygulamaları” dersimde öğrencilerin yüzlerine bakıyorum. Hepsi ne kadar güzel çocuklar... Dualar ediyorum onlar için. Yol açıklığı ve ruhsal aydınlık diliyorum. Sonra tutum ve davranışlarına bakıyor ve endişeye düşüyorum. Hem onlar, hem ülkemiz namına üzülüyorum. “Her işin kolayına kaçan bir gençlik yetişiyor” diye.
Tüm çabaları hedefe en kısa yoldan ulaşmak üzerine. Öğrenmek, gelişmek, ilerlemek onlar için ikinci planda. Yalnızca sınıfı nasıl geçeceklerine, diplomayı nasıl alacaklarına odaklılar. Hemen hemen eğitimin her döneminde öğrenmekten ziyade sınav kazanmayı amaç edinmişler çocuklar. İlkokulda hedefleri kolej giriş sınavlarında yüksek puan almak. Ortaokulda TEOG, lisede ise YGS/ LYS’den başka düşünceleri yok. Okulda birinci hedef test çözmek olmuş. Bu yalnızca onların değil analarının, babalarının özellikle öğretmenlerinin de birinci hedefi haline gelmiş.
Geçmişi bilmeliYalnızca kendi çıkarlarını ve nefislerini düşünen kolaycılık arayışındaki gençlerle, mükemmelliğe ve dürüstlüğe odaklı bir geleceğe ulaşabilmemiz mümkün değildir. Geçmişlerini, özlerini, Türk milletini asırlardan beri ayakta tutan yüksek ruhsal değerleri bilmiyorlar. Tüm dünyayı para, pul, madde, şan, şöhret gibi görüyorlar. Bunlara ulaşmayı tek hedef olarak kabul ediyorlar. Son model bir cep telefonunu, ünlü marka bir ayakkabıyı birçok şeyden üstün tutuyorlar.
Türk Milleti tarihi boyunca insana ve insanı insan yapan kutsal değerlere büyük saygı göstermiştir. Akdeniz’i Türk gölü yapan Osmanlı, her milletin diline, dinine, gelenek, görenek ve yaşam biçimlerine karşı hiçbir zorlama yapmadan yaşama olanağı sağlamıştır.
Bir yaşam biçimiAile bütünlüğü Türk milleti için çok önemlidir. Ailede paylaşım, fedakârlık ve yardıma ilk koşmak ana prensiptir. Baba, kızını evlendirirken hiç gözünü kırpmadan en kıymetli tarlasını satar, çeyiz yapar. Oğlan askere giderken geçim kaynağı olan sarı öküzü satar oğluna asker harçlığı verir. Anadolu’da huzurevi geleneği yoktur. Herkes kendi yaşlısına kendisi bakar. Sahipsiz kalanı ise köy veya mahalle halkı sahiplenir.
İmece Türk köylüsünün hep birlikte köyüne sahiplenme ve iş bitirme geleneğini yaşatır. Türk insanı için bir arada bulunmak, yardımlaşmak, doğal yaşam biçimidir. Bu yolda her fırsatı değerlendirirler.
Bayramlar buluşma, barışma, sarılma, bayramlaşma günüdür. Anadolu’da şarkılar, türküler, dostluğun, arkadaşlığın en güçlü harcıdır. Sıra geceleri müzikle dostluğun harmanlanışıdır.
Türk’ün özündeki sosyal yaşam kültürü çok etkili biçimde iş yaşamına da yansımıştır. Ahilik, iş yaşamının ahlak, edep, vicdan, erdem gibi yüce duygulara göre biçimlendirilmesidir. Beceri, yetenek ve ustalığın kurallara bağlanması, iş yaşamının bizzat o iş kolunda çalışanlar tarafından disiplin altına alınmasıdır.
Türk ulusunu başarılı yapan, yüce insanlık değerlerine ulaştıran, sevgi, şefkat ve merhamette eşsiz yapan niteliklerin başında vakıfçılık geleneği gelir. Vakıflar Osmanlı medeniyetinin en güçlü yapı taşlarından biridir.
“Topluma Hizmet Uygulamaları” dersinin ilk iki haftasından sonra vize imtihanına kadar olan altı haftalık dönemde gençlerin nasıl etkilendiğini, özlerinde bulunan insancıl değerlerin nasıl canlandığını, heyecan ve hayranlık içinde izliyorum.
İlk işareti veriyorVize imtihanı toplumsal sorumluluk duygusunu anlamaya başladıklarının ilk işaretlerini veriyor. İkinci sorunun cevabını okurken gönüllü olmayı, karşılık beklemeden hizmet etmeyi planladıklarını, yaşamlarına katmak için arzu duyduklarını hissediyorum.
İkinci dönemde ise uygulama yapmak üzere gönüllü kuruluşlara; çocuk yuvalarına, huzurevlerine, engelli okullarına, vakıflara gidip bizzat hizmete katılıyorlar veya kendileri bir hizmet projesi planlayıp uyguluyorlar.
Dört aylık bir eğitim döneminin sonunda bile inanılmaz değişiklikler oluyor gençlerde. Kendi özlerindeki insanlık canlanıyor. Türk Gençleri’ne verilmesi gereken en yararlı dersin “Topluma Hizmet Uygulamaları” dersi olduğuna inanıyorum. Türk Milleti’nin yaşamını asırlardan beri zenginleştiren yüce ruhsal değerler, kapitalist düzenin çıkar çarkları arasında ezilmemeli, gençlerimize öğretilip bugünümüzü de güzelleştirmelidir.