BOZKURT ARAN
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1971 yılında mezun olan Bozkurt Aran, 1973 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Alan, Salzburg Başkonsolosluğu’nda muavin konsolos, Kuala Lumpur ve Washington büyükelçiliklerinde başkatip ve müsteşar olarak görev yaptı. Ardından Düseldorf Başkonsolosu olan ve Pakistan ve İran’da büyükelçilik yapan Aran, UNESCO-Paris ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)-Cenevre nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi olarak çalıştı.
Büyükelçi Aran, DTÖ’de Ticaret Politikaları Gözden Geçirme Kurulu Başkanlığı, Ticaret ve Çevre Komitesi Başkanlığı ile Belarus Katılım Çalışma Grubu Başkanlığı görevlerini üstlendi.
Aran, merkezde Avrupa Siyasi İşler Genel Müdür Yardımcısı olarak görev almasının ardından İkili Ekonomik İşler Genel Müdürü ve Ortadoğu Siyasi İlişkiler Genel Müdürü olarak da çalıştı.
Bozkurt Aran, Ağustos 2012 tarihinde TEPAV’da kurulan Ticaret Çalışmaları Merkezi’nin direktörlüğünü yürütüyor.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Genel Direktörü Pascal Lamy’nin Türkiye ye yapacağı ziyaret kamu görevlilerinin ve akademisyenlerin dışında kamuoyunca pek bilinmeyen DTÖ’nun gündeme gelmesine vesile olacaktır. DTÖ ekonomik büyümenin ana motoru olarak dışsatıma öncelik veren Türkiye bakımından yaşamsal öneme sahiptir.
DTÖ’ nün ana görevi, ülkeler arasında ticaretin “kurallara” dayalı olarak serbest ve adil bir düzen içinde yapılmasını sağlamaktır. Ayrıca örgüt, uluslararası ticaretin daha da liberalleştirilmesine yönelik yeni kuralları şekillendirmek amacıyla sürekli bir müzakere ortamını oluşturmakla da yükümlüdür. DTÖ günümüzde 2008 ekonomik krizin yarattığı yeni koşullara göre küresel ticareti şekillendirmekte başarılı sayılabilir mi? Sorulara olumlu yanıt vermek zordur.
KURALLI TİCARET
DTÖ kurallı ticaretin küresel anlamda yaygınlaştırılması görevini bir ölçüde yerine getirmiştir. DTÖ’ye üye olan 159 ülke çok taraflı ticaretin kurallarına uyacaklarını taahhüt etmiştir. Örneğin Rusya üye olmak için 750 sayfayı aşkın hukuki metni, kendi ulusal mevzuatı haline getirdikten sonra üyelik statüsüne kavuşmuştur. Diğer taraftan DTÖ’nün liberalleşmeyi ilerletememesi, günümüzün gereksinimlerini karşılayamaması ve çok taraflı ticaret düzeninin ülkelerin yeni pazar açılımı konusunda yetersiz kalması; ülkeleri ikili ve bölgesel serbest ticaret anlaşmaları (STA) yapmaya yöneltmiştir. ABD ve AB arasında kapsamlı bir STA yapılması gündemdedir. Bu husus çok taraflı DTÖ sisteminin başat konumunun sorgulanmasına neden olabilecektir.
DOHA Kalkınma Turu 12 yıldır süren müzakerelerinin henüz sonuçlanmaması örgütün etkinliği konusunda uluslararası toplumda bazı çekincelerin doğmasına yol açmaktadır. Günümüzde koşullar ticaretin liberalleştirilmesi bakımından elverişli bir ortamı yaratmaktan uzaktır. Önceleri ABD ve AB’nin yarattığı “sinerji” liberalleşme sağlayabilmekte yeterli olmuştu. Nitekim 8 müzakere turu bu şekilde tamamlanabilmişti. Ancak günümüzde uluslararası ortam, yeni aktörlerin etkinliklerini artırmaları ile daha da karmaşık bir hale gelmiştir.
Artık yükselen ekonomiler olarak adlandırılan, ilk planda Çin, Hindistan ve Brezilya’nın daha sonra Güney Kore, Meksika, Endonezya, Güney Afrika, Türkiye gibi ülkelerin ağırlıklarının belirgin bir şekilde arttığı gözlenmektedir. Gelişmiş ülkeler günümüzde özellikle 2008 küresel krizinin yarattığı istihdam dâhil olumsuz koşulların da etkisi ile “yükselen ekonomilerin” uluslararası ticaretten daha fazla yarar sağladıklarını ileri sürerek belirli alanlarda pazarlarını açmakta daha esnek olmaları gerektiğini iddia etmektedir. Bu da DOHA müzakerelerine farklı bir boyut getirmektedir.
TÜRKİYE’NİN DURUMU
Türkiye DTÖ içinde “yükselen ekonomi “ ve “sui generis” konumu ile giderek daha etkin bir rol oynamaktadır. AB ile tesis etmiş olduğumuz Gümrük Birliği dolayısıyla Türkiye, sanayi malların liberalleşmesi konusunda gelişmiş ülkeler ile birlikte hareket etmekte ve “hücum” oynamaktadır. Tarım ürünlerinin ticaretinde ise durum farklıdır. Yaşamlarını tarımdan sağlayan nüfus (yaklaşık yüzde 24) nedeniyle bu alanda “savunma” yapmakta ve gelişme yolundaki ülkelerle işbirliği gerçekleştirmektedir. Hizmetler alanın da ise uygulamada en açık ülkelerden biri olmakla beraber iç mevzuattaki eksiklikler nede-niyle farklı bir konuma sahiptir.
Küresel ticaretin bir özelliği de, ülkeler arasında dengelerdeki değişimlerin ilk fark edildiği alanı oluşturmasıdır. 2008’de yaşanan küresel ekonomik krizin uluslararası alanda yarattığı deprem ve bunun sonucunda güç dengelerinde oluşan ve Asya’nın ağırlığının arttığını gösteren “kaymalar” uluslararası ilişkilerin yeniden tanımlanarak küresel ölçekte yeni bir ilişki dengesinin yakın gelecekte ne şekilde oluşacağına ilişkin işaretleri de vermiştir. Lamy’nin ziyaretini bu açıdan değerlendirmek uygun olacaktır.