Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BİLGAY DUMAN- Irak’ın Duhok vilayetine bağlı Zaho ilçesinin bir köyünde, turistik bir bölgeye 20 Temmuz’da düzenlenen saldırı sonucu 9 kişinin hayatını kaybettiği, 29 kişinin de yaralandığı belirtilirken, olayın ardından hiçbir kanıt olmaksızın Irak’taki bazı siyasilerce Türkiye suçlandı, hatta Türkiye’nin diplomatik misyonlarına yönelik “organize” protesto gösterileri yapıldı. Bunların da ardından, siyasilerce Türkiye ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi, sınır kapılarının kapanması gibi talepler gündeme getirildi.

Haberin Devamı

Irak’ın, bu durumu diplomatik bir kriz haline getirmeye çalıştığı, özellikle İran yanlısı grupların Türkiye karşıtı söylemlerini artırdığı görülüyor. Söz konusu saldırının, PKK terör örgütünün yerleştiği alanlara yönelik Pençe-Kilit harekatının yürütüldüğü bölgelere yakın gerçekleşmesi, Türkiye karşıtı tarafların doğrudan Ankara’yı hedef göstermesine neden olurken, Dışişleri Bakanlığı’nca yayınlanan açıklamada, açık bir dille bu saldırının Türkiye tarafından gerçekleştirilmediği ve faillerin bulunması için ortak çalışmaya açık olduğunun dile getirilmesi dikkat çekti. Ayrıca Türkiye’nin terörle mücadelesinde sivillerin, sivil altyapının, tarihi ve kültürel mirasın, tabiatın korunmasına azami dikkat gösterildiği de belirtildi.

Detaylar düşünülüyor

Nitekim özellikle son dönemde PKK ile mücadele kapsamındaki nokta operasyonların başarısı ortada. Bu anlamda Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde “rastgele” bir operasyonu yok. Tüm detaylarıyla düşünülen, nokta tespiti yapılan ve akıllı mühimmatların kullanıldığı bir operasyon stratejisi izleniyor. Bu yüzden Türkiye’nin söz konusu saldırının yapıldığı meskûn mahali içeren ve kalabalığın olduğu bir bölgeye böyle bir saldırı düzenleme ihtimali yok denecek kadar zayıf.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, katıldığı bir televizyon programında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin böyle bir saldırı yapmadığını açık olarak söyledi. Zira Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarda kullandığı silahlar yeni nesil ve modern teknolojili. Askeri uzmanlar, elektronik güdümlü bu silahlardaki sapmanın en fazla 10 metre olduğuna dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

Yani Türkiye, sınır ötesi operasyonlarında “kör” olarak nitelendirilen havan gibi silahları kullanmıyor. Zira bu tür silahların sapma oranı çok yüksek.

Aslında saldırının hangi silahla gerçekleştiği de kesinleştirilmiş değil. İlk başta drone saldırısı olarak nitelendirilirken, daha sonra top atışı olduğu açıklanırken, son olarak bölgenin havanla vurulduğu ifade edildi. Bu açıdan, doğrudan Türkiye’yi gösterecek bir emare de sunulamıyor. Diğer yandan Irak Parlamentosu Başkanı Muhammed Halbusi, saldırılara ilişkin, Irak’ın silahlı çatışmalara açık bir alan olmaması gerektiğini belirterek, hükümeti önlem almaya çağırdı. Ayrıca ABD, Almanya, İran gibi ülkeler de saldırıya dair üzüntülerini dile getirirken, Türkiye’ye herhangi bir vurgu yapmıyor.

Terör örgütünün bölgesi

Bununla birlikte, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde teröre karşı yürütmüş olduğu operasyondan rahatsız olan kesimlerin bu saldırıyı bahane ettiği görülüyor. Zira saldırı sonrası sistemli ve yaygın bir biçimde Türkiye karşıtı propaganda yapılmış olması dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

Saldırının yapıldığı yer, Irak merkezi hükümetinin kontrol alanı dışında ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) yönetimindeki bir coğrafyada. Yani Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin hiçbir biçimde bu alanda bir etkinliği yok. Zaten Türkiye’nin 2019’dan itibaren yürüttüğü Pençe harekatlarının amacı da, Irak’ın kuzeyindeki terör unsurlarının temizlenip, bölgenin güvenli ve istikrarlı hale getirilmesi. PKK’nın Irak’ın kuzeyinde 800’e yakın köyü boşalttığı ve kontrol altında tuttuğu biliniyor. Saldırının yapıldığı bölge de, yine PKK’nın etkin olduğu yerlerden biri.

Bu noktada, Duhok Vilayeti Turizm Genel Müdürü’nün, saldırı sonrası “PKK’nın varlığı nedeniyle turistlerin bölgeye girmemesi gerektiği ve girişlerin yasaklanması konusunda şirketlerin uyarıldığı, karara uymayan şirketlerin de cezalandırıldığı”na vurgu yapması dikkat çekici. Yani saldırının olduğu bölge, halen bir terör bölgesi. Bu noktada sivillerin söz konusu bölgeye sokulmuş olması ve ardından bir saldırı yapılması, planlı bir tuzak ihtimali taşıyor. Türk makamlarından yapılan açıklamalarda da, saldırıyı PKK’nın gerçekleştirilmiş olabileceği vurgulanıyor.

İç hesaplaşma mı?

Burada söz konusu saldırı ve Türkiye karşıtı propagandanın zamanlamasına dikkat çekmek gerekiyor. Irak’ta yaklaşık 9 aydır süren hükümet kurma çalışmaları var. Ancak hükümetin yürütücü gücü olan Şii gruplar arasında bir birliktelik yok. Hatta daha da ötesinde, ayrışmalar derinleşiyor.

Eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin olduğu iddia edilen, Iraklı siyasetçileri hedef alan ve milis grupları destekleyen ses kayıtları, Irak siyasetinde bomba etkisi yarattı. Bu nedenle, Duhok’taki saldırının Şii gruplar arasındaki ayrışmaların derinleştiği bir zamana rastlaması dikkat çekici. Irak medyasındaki bazı yorumlarda, saldırının Şii grupları konsolide ettiğine yönelik yorumlara da yer veriliyor. Bazı Iraklı uzmanlar, cumhurbaşkanı adayı üzerinde anlaşamayan Kürt gruplar içerisinde, Mesut Barzani liderliğindeki KDP’ye baskı amacıyla böyle bir saldırının gerçekleştiğine dair yorumlar da var. Hatta bugüne kadar hep KYB’den seçilen cumhurbaşkanına karşı KDP’nin de aday göstermesi, KYB ile ortak aday konusunda uzlaşmadığı için hükümet kurulamamasından KDP sorumlu tutuluyor. Bu noktada Türkiye’nin iç hesaplaşmaya alet edildiğini söylemek yanlış olmaz.

Diğer taraftan Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine olası bir operasyonu söz konusu. Özellikle PKK’nın Suriye’deki uzantıları telaş ve hazırlık içerisinde. Bu noktada Türkiye suçlanarak, Suriye’nin kuzeyine operasyon yapmasının önüne geçilmek isteniyor olabilir. Buna karşın, sınır ötesi gelişmelerden bağımsız olarak söz konusu gelişmelerin, Türkiye’yi, terörle mücadelesine devam etmekten alıkoymayacağını söylemek yerinde olacak.

Ayrıca Ankara açıkça terörle mücadele ederken, Irak’tan gelen bu tepkilerin, ülkedeki yerleşim alanlarını doğrudan hedef alan ve bunu da “resmi olarak kabul eden” İran’a karşı verilmemesi de manidar.