Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI
Prof.Dr. Hüseyin Bağcı 1959 yılında Edirne, Uzunköprü’de doğdu. 1979 yılında Almanya’ya giden Bağcı, Bonn Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yaptı ve aynı bölümden doktora derecesini aldı. İngiltere, Belçika, ABD ve Avusturya’da araştırmalarda bulunan Prof. Bağcı’nın üç kitabı ve uluslararası dergilerde 8 dilde yayınlanmış 60’dan fazla bilimsel makalesi bulunmaktadır. Bağcı 2000 yılında ODTÜ Üstün Akademik Başarı ödülüne layık görülmüştür. Prof.Dr. Hüseyin Bağcı halen Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve üniversitedeki Avrupa Araştırmaları Merkezi eşbaşkanı olarak bilimsel çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve bir erkek çocuk babasıdır.

Mısır’da dün yaşanan katliam niteliğindeki olaylar başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada büyük bir endişe ile takip edildi. Mısır’ın bir iç savaşa sürüklenmeya ramak kaldığı bir anda askeri yönetimin sıkıyönetim ilan etmesi belki iç savaşı sona erdirmez ama erteler. Mısır’ın geleceği ve Mısır’daki olayların şüphesiz iç, bölgesel ve uluslararası politikalar açısından kalıcı etkileri olacaktır.
Müslüman Kardeşler’in tüm ramazan ayı boyunca başta Adeviye meydanı olmak üzere, Kahire’de ve diğer büyük şehirlerde yaptığı gösteriler Mısır Demokrasisi için önemli sivil içerikli gösterilerdi. Çünkü bir askeri darbe ile temmuz ayı başında görevden uzaklaştırılan seçilmiş ilk Mısır Devlet Başkanı Mursi’nin serbest bırakılması için yapılan gösteriler bir noktada askeri yönetime de “demokrasiyi kesintiye” uğratma mesajı veriyordu.

MEŞRUİYET KAZANMADI
Darbeyi yapan askeri yönetimin lideri General Sisi ve onun atadığı geçici hükümetin başından itibaren uluslararası alanda bir meşruiyet kazanmadığı bilinmektedir. Buna rağmen başta ve ABD ve Avrupa Birliği’nin Mısır’ın yeni yönetimine “darbeci” diyememesi acaba ABD ve AB Mısır politikalarında bir değişikliğe mi gidiyor sorusunu gündeme getirmişti. Burada özellikle Batı’nın demokratik değerler sistemi açısından anlaşılması zor tavrını açıklamak olaya Mısır’ın yeni siyasal ve stratejik konumunun ortaya çıkardığı yeni bir olgu ile anlaşılabilir. Kanımızca devrik devlet başkanı Mursi’nin başkan seçildiği son bir yıl içerisindeki iç ve dış politika tutum ve açıklamaları Batı’da genelde “endişe veren ve Mısır’ın radikal İslamcı” bir çizgiye doğru gittiği algısı çok önemli rol oynamıştır. Darbeci yönetimin Batı’nın genelde ve Suudi Arabistan, Katar gibi İslam ülkelerinin maddi desteğini alması, Suriye ile kesilen diplomatik ilişkileri hemen başlatması aslında Arap ve İslam dünyasınında bir çelişkisini ortaya koymaktadır. Arap dünyası içerisinde Mısır’ın darbeci yönetimi ile ilişkileri kesen ülke nerede ise yoktur. Çünkü Mısır bu anlamda “darbelere alışık” bir ülkedir. 24 Temmuz 1952’de iktidara gelen Genç Subayların Arap milliyetçisi lideri Cemal Abdül Nasır’ın başlattığı bu pan-Arap ve seküler modernleşme politikaları daha sonra Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek dönemlerinde de devam etmiştir. Arap Baharı ile başlayan demokratikleşme sürecinde Devlet Başkanı Mübarek’i deviren gösteriler, Arap dünyasındaki “domino etkisinin en son ve en önemli halkası” idi. Suriye’de 3 yılı aşan bir süredir devam eden iç savaşın benzerinin Mısır’da yaşanma ihtimali şimdi daha fazla gündemdedir. İktidarı demokratik seçimler ile alan İhvan hareketinin bir yıl sonra devre dışı bırakılması bir “bölgesel ve küresel mutabakatın” sonucu olarak görülebilir. Müslüman Kardeşler’in siyasal anlamda nerede hata yaptıkları konusu daha çok tartışılacaktır. Fakat bugün Mısır’daki darbeci yönetimin iktidarı bırakma niyetinde olmadığı artık ortaya çıkmıştır. Kanımızca son 6 haftadır Müslüman Kardeşler ile askeri hükümet arasında yapılan ve Mısır’ın 9 ay sonra seçimlere gitmesini öngören müzakerelerde bir mutabakata varılamamıştır. Türkiye’de geçen hafta açıklanan Ergenekon kararları sonrasında askerlere verilen müebbet hapisler başta olmak üzere, Mısır’daki generaller demokrasiye geçişten sonra aynı akibetin başlarına gelmesini engellemek için büyük bir olasılıkla bir siyasi garanti talep ettiler. Gerek Müslüman Kardeşler’in gerekse askeri hükümetin masadan çekilmelerinin özünde sanırız bu nokta belirleyici olmuştur.

DARBE HUKUKU
Bundan sonraki süreçte Mısır’ın demokratik bir yapıya kavuşması daha da zor olacak gibidir. Batı’nın kartlarını Müslüman Kardeşler lehine oynamadığı ise açıktır. Askeri Yönetimin iktidardan gitmesi ise sadece dışarıdan bir askeri gücün müdahalesi ile mümkün olur. Onu yapacak bir askeri güçte şu anda yoktur. Bir başka ifade ile General Sisi şu anda Batı’nın gözünde bir “Saddam Hüseyin” değildir. Bu da Mısır’daki askeri hükümetin ahlaki ve siyasi açıdan meşru olmadığı gerçeğini değiştirmez. Fakat askeri güç de elindedir. Bizim tarihimizde buna “darbe hukuku” denir. Bu hukuku getiren 1980 darbesinin Generali Kenan Evren’in mahkemesi ise halen sürmektedir. Mısır’ın bir Türkiye örneği yaşayıp yaşamayacağını ise göreceğiz.

MISIR'IN KADERİ
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın bir “şikâyetler manzumesi” niteliğinde olan dünkü açıklaması bizce de çok doğru ve yerindedir. Sorun şikâyetleri dinleyecek “bir şikâyet makamının” bölgesel ve küresel nitelikte bulunmayışıdır. Ne Birleşmiş Milletler, NATO, İslam Konferansı, Arap Birliği ve ne de Avrupa Birliği ve nede Şagnhay Örgütü Mısır’a müdahale edip oraya demokrasi getirecek bir askeri ve siyasi iradeye sahip değildir. O nedenle Mısır bir noktada “kendi kaderi ile başbaşa kalan” bir ülke konumundadır. Arap Baharı’nın belkide Suriye’den sonra geri teptiği ikinci ülke öyle görülüyorki Mısır olacaktır. General Sisi ve onun darbe hükümeti Mısır’ın geleceğini tek başına Müslüman Kardeşlere bırakma niyetinde olmadığını son bir ayda yaptığı iki kitlesel katliamla göstermiş durumdadır. Mısır’ın kendi kaderini kendi tayin hakkı nasıl bir biçimde sağlanacaktır, bu şimdi açık kalan bir sorudur.
Türk hükümetinin ve muhalefet partileri CHP ve MHP’nin Mısır’daki katliamı ve olayları kınamaları ve askeri yönetimin karşısında durmaları ahlaki ve demokratik değerler açısından doğru bir yaklaşımdır. Bu anlamda Mısır -Türkiye ilişkileri darbe hükümeti olduğu müddetçe soğuk olacaktır. Ankaradaki Mısır Büyükelçisinin temmuz ayı içinde bir gazeteye verdiği demecinde “İlişkilerimizde soğukluk beklemiyorum” açıklaması dünden itibaren geçerli değildir.
Türkiye kamuoyu kadar Mısır’daki darbe hükümetine karşı duran başka bir kamuoyu yoktur. Bu çok ilginç bir durumdur. Çünkü özellikle Arap dünyasında insanların sokaklara dökülmesi ve destek vermeleri gerekirken bu sadece Türkiye’de olmaktadır ve binlerce insan bir süre önce yapılan Mursi’ye destek gösterilerine katılmışlardır. Türkiye’nin Arap dünyasında bir siyasal liderlik üstlenme durumu ise söz konusu değildir. Çünkü Mısır halen bu konuda “büyük ağabey’ konumundadır. Başbakan Erdoğan’ın kasım 2012 de Tahrir Meydanı’nda yaptığı konuşmasında vurguladığı “laiklikten korkmayın” sözüne en fazla destek verenler, bugün darbeci hükümeti destekleyen sivil kesimlerdir. Tarihin bir cilvesi demek daha doğru olur. Mısır’da laiklik olgusu güçlüdür ve aslında demokrasinin de olmazsa olmazıdır.

İÇ SAVAŞA GİDİYOR
1950’li yıllarda bölgenin “büyük ağabeyi olmak isteyen” Başbakan Adnan Menderes’e en büyük tepkiyi o dönemin Arap Milliyetçi lideri General Nasır ve Suriye’li darbeci generaller olmuştu. Menderes Suriye’de büyük tepkiler görmüş ve Bağdat paktına destek için gittiği Suriye’den apar topar ayrılmıştı. Bugün de Suriye ve Mısır ile ilişkiler kopmuş durumda. O zaman da Başbakan Menderes iyi niyetli idi. Şimdi de Başbakan Erdoğan iyi niyetli. Fakat dün ile bugün arasındaki temel fark, Türkiye’nin demokratik anlamda geçirdiği deneyimdir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu doğru tarafta bulunmak gerektiğini söylüyor ve Türkiye demokratik anlamda doğru yerde durmaktadır. ABD eski Başkanı Bill Clinton, Çin ile ilgili olarak 1990’larda “tarihin yanlış tarafında durdular” demişti. Çin halen demokratik değil. Olmaya da niyeti yok. Mısırlıların demokratik olmaları Arap Baharının doğal süreci olması gerekirdi. Ama Mısır iç savaşa gidiyor. Bu da Mısırlıların çözeceği bir sorun. Mısır ve Türkiye’nin demokratik olmaları aslında İslam dünyası için çok büyük bir gelişme olacaktı. Mısırda’ki demokrasiyi engelleyen sonuçta Mısırlı bir General. Bu ne Mısır için ne de İslam dünyası için iyi bir gidişat değil.