Yaz tatilinin ardından şehre dönüşler devam ediyor, benim için de eylül ayı oldukça yoğun ve tempolu geçiyor. Bu eylül ayında iyi yaşamdan sürdürülebilir yaşama dönüşümü pek çok farklı etkinlik ve seminerde anlatıyor, farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Hangi meslek grubundan olursa olsun her bir bireyden aldığım farklı bildirimler benim için oldukça kıymetli.
Geçtiğimiz hafta Şehre Fit Dönüş teması ile gerçekleşen ‘Fit Weekend’de İyi Yaşamdan Sürdürülebilir Yaşama: Geleceği Filizlendiriyoruz’ başlığı ile katıldığım söyleşide aldığım bazı soruları ve gözlemlerimi sizlerle de paylaşmak istedim.
İklim iyimserliği
Hep söylediğim gibi toprak hasta, hava hasta, su hasta... Bunlar hastayken bizim iyi olmamız ve iyi yaşamı anlatmamız mümkün değil. Beslenme uzmanının sorumluluğunun sadece birey sağlığı değil, aynı zamanda toplum ve gezegen sağlığını iyileştirmek olduğunu düşünüyor ve bunun için tüm çabamla çalışıyorum, tüm seminerlerimde, söyleşilerimde iklim krizi ve beslenme ilişkisini anlatıyorum.
Eylül ayının sonlarına yaklaşırken üniversiteliler için de yeni eğitim dönemi başlıyor. Beslenme ve yaşam tarzı alışkanlıkları her yaşta kıymetli. Diğer yandan kaygı bozuklukları yaş fark etmeksizin birçok bireyde görülebilen psikolojik hastalıkların başında. Fakat son yıllarda özellikle gençlerde anksiyete seviyelerinde bir artıştan söz etmek mümkün. Buna bir de ekolojik kaygılar ekleniyor ve ortaya eko-anksiyete terimi çıkıyor.
Etkinliğe katılan genç meslektaşlarım, meslektaş adayları veya farklı meslek gruplarındaki katılımcılardan en çok aldığım sorulardan biri iklim krizi ve gıda ilişkisine karşı neler yapılabileceğine dair. Eko-anksiyete yani iklim değişikliği farkındalığı ile ilgili endişeler artıyor ve çok haklılar. İklim göçünden kaygılanan gençler, gıda krizine karşı çözümün parçası olamadıkları için küskün olanlar ve daha nice haklı duygu... Aslında ben çevre için kaygılanan nesilden mutluyum çünkü kaygı çözümü doğurur, çözüm için yollar açar. Fakat bu noktada eko-anksiyeteden iklim iyimserliğine doğru bir adım atmak kıymetli. İçinde bulunduğumuz Antroposen Çağı’nda, gezegenimize verdiğimiz zararları hesaba katarak gelişme yollarımızı yeniden tasarlamamız gerek. Herkes bu konuda daha fazla farkındalık sahibi olmalı. Beslenme, 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’nin 12’siyle ilişkili. Hiçbir canlıyı geride bırakmadan doğaya iyi bakmak, israfı azaltmak, geri dönüşümü artırmak, güvenli gıdayı, temiz suyu sağlamak hepimizin ortak sorumluluğu. Daha fazla bitki bazlı beslenme, bitkisel proteinler ve bitkisel proteinleri iyileştirme yollarını konuşmalıyız. Ben de bu sebeple herkesi geleceği ve gezegeni beslemek odağında iklim iyimseri olmaya, geleceği filizlendirmeye davet ediyorum.
Uzmanına danışmak şart!
Gençlerin sağlık, sürdürülebilirlik, gıda okuryazarlığı konusundaki farkındalığının arttığını görmek sevindirici. Fakat bir diğer yandan sosyal medyadaki bilgi kirliliği kafaların karışmasına sebep olabiliyor. Ben hem genç meslektaş adaylarıma, hem de tüm takipçilerime doğru bilgiye ulaşmak için her zaman bilimsel kaynaklara dayandırılan doğrular ile ilerlemeleri gerektiğini hatırlatıyorum. Sosyal medyadaki tüm paylaşımlarımda da bilimsel kaynak gösteriyor, bu konuya hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bilgi kirliliğinin hızla arttığı günümüzde uzman olmadığı halde konuşanların sayısı da artıyor. Burada da en büyük sorumluluk yine bizlere düşüyor. Uzman olmayan kişilerin söylemlerine kulak asmamak ve her işi uzmanına danışmak şart. Diyetisyen Dünyası tarafından 2012 yılından bu yana düzenlenen şehrin en fit buluşması Fit Weekend’de, bu yıl da sağlıklı beslenme, sürdürülebilirlik, gıda israfı gibi pek çok önemli başlık alanında uzman isimler tarafından konuşuldu. Kıymetli meslektaşlarım ve dostlarım, Diyetisyen Dünyası kurucuları Güneş Aksüs ve Seren Aksüs’e bu güzel etkinlik ve emekleri için teşekkürlerimi iletiyor, bilim ve uzmanlık ile keyifli deneyimler sunan bu tarz etkinliklerin artmasını diliyorum.