Cumhurbaşkanının partiler üstü, tarafsız bir kişi olması, ayırıcı değil, birleştirici rol oynaması, tarafsız bir hakem gibi davranması parlamenter rejimin temelidir
Rıza Türmen
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Rıza Türmen, Kanada’da yüksek lisans eğitimi aldı. Türkiye’ye dönünce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktorasını tamamladı ve Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulundu. 1985’te Singapur’a atanarak Türkiye’nin en genç büyükelçilerinden biri oldu. 1995-1996 yıllarında da Bern Büyükelçisi ve 1996-1998 yılları arasında Avrupa Konseyi daimi temsilcisi olarak görev aldı. 1998’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi ve 2008’e kadar bu görevde kaldı. 12 Haziran 2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili seçildi.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarından anlaşılan o ki, kendisi cumhurbaşkanı olduğu takdirde anayasada yazılı yetkiler ile yetinmeyecek. Yetkilerini genişletmeye, tek adam yönetimini kurumsallaştırmaya çalışacak.
Bu amaçla iki yönteme başvuracağa benziyor.
Birincisi, anayasadaki yetkileri, cumhurbaşkanının yürütmenin başı olarak görev yapmasını öngörecek biçimde yorumluyor. Bu amaçla, cumhurbaşkanının yürütmenin başı olduğunu ileri sürüyor. Anayasanın 104. maddesini buna dayanak olarak gösteriyor ve yürütmenin başı olarak Bakanlar Kurulu’nun görev alanına giren ihaleleler, yollar, köprüler gibi icraatlarla ilgileneceğini söylüyor.
İkincisi Anayasa’yı değiştirerek cumhurbaşkanının yetkilerini genişletmek ve bir Başkanlık ya da yarı Başkanlık rejimine geçmek yolundaki özleminin işaretlerini veriyor.
Siyasal tarafsızlık
Cumhurbaşkanının Anayasa’daki yetkileri belli. Hukuk Fakültesi’nde anayasa dersi okumuş bir öğrenciye sorsanız size söyler. Anayasa’nın 104. maddesine göre, Cumhurbaşkanı hükümetin değil devletin başıdır. “Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğini temsil eder”. Parlamenter rejimlerde yürütme Devlet Başkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan oluşur. Devlet Başkanı, devletin birliğinin ve ülke bütünlüğünün simgesidir. Yürütmenin başında ise, hükümetin sorumluluğunu taşıyan Başbakan vardır. Parlamenter rejimlerin en büyük özelliği cumhurbaşkanının sorumsuzluğudur. Cumhurbaşkanı ister halk, ister Meclis tarafından seçilsin, siyasal bakımdan sorumsuzdur. Parlamento tarafından görevine son verilemez. Siyasal bakımdan olduğu gibi cezai açıdan da sorumsuzdur. Bunun tek istisnası vatan hainliğidir. Kamu hukukunun temel ilkesi yetki ile sorumluluğun birbirine bağlı olmasıdır. Bu nedenle cumhurbaşkanının sorumsuzluğu aynı zamanda yetkisizliği sonucunu doğurur. Cumhurbaşkanının yetkisizliği ve sorumsuzluğu arasındaki bağlantı karşı-imza kuralı ile sağlanır. Bu kural gereğince, sorumsuz cumhurbaşkanının bütün işlemleri, parlamentoya karşı sorumlu Başbakan ya da ilgili Bakan tarafından imzalanır. Cumhurbaşkanının tek başına işlem yapması istisnadır. Bu istisnalar, 1982 Anayasası’nda teker teker sayılmıştır.
Cumhurbaşkanının siyasal sorumsuzluğu ayrı zamanda siyasal bakımından tarafsız olmasını gerektirir. Cumhurbaşkanının partiler üstü, tarafsız bir kişi olması, ayırıcı değil, birleştirici rol oynaması, tarafsız bir hakem gibi davranması parlamenter rejimin temelidir. Cumhurbaşkanı böyle bir rol oynamaz ise meşruiyetini yitirir.
Bütün bu nedenlerle, Sn. Başbakan’ın cumhurbaşkanı seçildiği takdirde yürütmenin başı gibi davranacağını söylemesi anayasaya aykırı. Seçilir de söylediklerini gerçekleştirir ise anayasayı ihlal etmiş olacak. Bunun ötesinde, tek bir adamın elindeki güç daha da yoğunlaşacak, tek adam yönetimi kurumsallaşacak. Türkiye bir demokrasi ve rejim krizi içine itilecek.
Latin Amerika tipi
Bundan daha da kötü senaryo ise, Anayasa’nın değiştirilerek Türkiye’nin başkanlık rejimine geçmesi. AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği öneri Başkan’ın parlamentoyu fesih yetkisine sahip olmak, kararnamelerle ülkeyi yönetmek, üst düzey kamu yöneticilerini atamak ve görevlerine son vermek gibi son derece geniş yetkiler ile donatıldığı, buna karşılık fren-denge mekanizmalarının bulunmadığı bir sistem öngörüyordu. Böyle bir sistemin Latin Amerika tipi bir diktatör yaratacağı çok açık.
AKP anayasayı değiştirmek için gereken Meclis çoğunluğuna sahip değil. Ancak, Sn. Başbakan büyük bir fark ile cumhurbaşkanı seçilirse, üçte iki çoğunluğu sağlamak için erken seçime gitmesi uzak bir olasılık değil.
Sn. Başbakan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, Türkiye’de demokrasiyi ve rejimi yeni maceraların beklediğini görmek için konuşmalarını dinlemek yeterli. Başbakan’ın ‘Yeni Türkiye’si, demokrasinin rafa kaldırıldığı, her türlü gücün tek elde toplandığı, baskı, tahakküm ve korkunun egemen olduğu bir Türkiye olacak.
ABD’nin kurucularından Madison’un dediği gibi; bütün iktidarın tek bir elde toplanması, hangi yoldan iktidara gelirse gelsin, “istibdadın tam bir tanımıdır”. (The Federalist Papers, 1787)