‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ 1989’da Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanmış, kabul ve ilan edilmiştir. Türkiye de bu sözleşmeyi kabul etmiş, imzalamıştır. Sözleşme ‘çocuk hakları’ ile ilgili sorunları, ilke ve kuralları içeren elli dört maddeden oluşmuştur. Otuz ikinci madde çocuk istismarını tanımlar.
Çocuğun değeri
Çocuğun aile içindeki durumu, konumu, rolü, yeri, ekonomik ve toplumsal durumuna göre değişir. Genel olarak; anne-baba arasında çocuğun oluşturduğu ortak ilgi ve sevgi onlara ruhsal doyum sağlar, aileyi birleştirir, aile bireylerini özverili davranmaya zorlar, aile bireylerine mutluluk verir, günlük kaygılardan uzaklaştırır, günlük engelleri aşma gücünü verir, aydınlık ve ışıklı bir gelecek tasarımına yol açar.
Genel olarak ülkemizde ataerkil, erkek egemen ailenin çocuktan, gençten beklentileri geleceğe güvence doğrultusundadır. Ailenin adını sürdürmesi beklenir, aile gelirine katkıda bulunması beklenir, anne-baba yaşlandıkça onlara bakması beklenir, anne babaya gelecekte güvence sağlaması beklenir, anne babanın çıkarları doğrultusunda davranması beklenir.
Anne babanın, ailenin diğer bireylerinin çocukla kurdukları iletişimin temelinde söz konusu beklentiler önemli rol oynar.
Ülkemizde, özellikle ataerkil, erkek egemen aile yapılarında çocuk istismarı söz konusudur. Çocuk ve gençlerin istismarı (kötüye kullanma, sömürme) (childabuse) 0-18 yaş dilimi içinde bulunan çocuğa, gence bakmakla yükümlü olan kişilerin, kurumların, kuruluşların, kaza dışında, bilerek ya da bilmeden, eksik, hatalı, kötü, olumsuz davranmaları sonucu ortaya çıkan durumdur. Bu durum çocuğun, gencin bedensel, ruhsal, toplumsal gelişimini, sağlığını olumsuz yönde etkiler, bozar, zarar verir. Bedensel, ruhsal bozukluklara, hastalıklara, toplumsal yorumlara yol açar.
Toplumun tüm kesimlerini, kurumlarını, kuruluşlarını ilgilendiren, çok yönlü bir sorun olan çocuk istismarının ruhsal, toplumsal, ekonomik, hukuksal, yasal ve tıpla ilgili boyutları vardır.
İhmal
Çocuğa, gence bakmakla yükümlü olan kişinin, kişilerin, kurumun, kuruluşun çocuk ve gencin bedensel, ruhsal, toplumsal gereksinimleri boşlaması, ilgisiz kalması, önemsenmemesi ya da savsaklanması ‘ihmal’ kapsamına girer. Başka bir deyişle, ihmal, çocuk ve gençten sorumlu kişilerin çocuğa ve gence karşı en temel yükümlülükleri yerine getirmemeleri, çocuğa ve gence eksik, hatalı, kötü, olumsuz davranmalarıdır. Bu davranış çocukta, gençte bedensel, fiziksel, ruhsal eksikliklere, bozukluklara neden olur.
Cinsel istismar dışında duygusal ve fiziksel istismar üzerinde durmak istiyorum.
Duygusal istismar
Çocuk ve gencin duygusal istismarı (emotionalabuse) çocuğa, gence bakmakla yükümlü olan kişilerin, kurumların, kuruluşların bilerek ya da bilmeden, sürekli olarak aşırı baskıcı, ilgili ya da gevşek, ilgisiz biçimde davranarak, onların bedensel, ruhsal, toplumsal gelişimini bozan, engelleyen, eğitimine fırsat tanımayan bir ortam yaratmalarıdır. Duygusal istismar, kapsamı ve sınırlarının tanımlanması çok zor olan, bütün istismar türleri içinde yer alan, çok yaygın olan bir istismar türüdür. Çocuğuna çok düşkün olan aşırı koruyucu anne; gence özgürlük ve sorumluluk tanımayan baskıcı, yetkeci baba; kız çocukların eğitimini, öğretimini engelleyen aileler; gereksiz yere çocukları, gençleri suçlayan toplumsal kurumlar, kuruluşlar vb. duygusal istismarın günlük yaşamda yer alan, ancak fark edilmeyen yansımalarıdır.
Fiziksel istismar
Çocuk ve gençlerin fiziksel istismarı (physicalabuse) (nonaccidentalinjury) geniş anlamda, çocuğun ve gencin kaza dışı fiziksel olarak zarara uğraması, yaralanması olarak tanımlanabilir. En sık çocuğun, gencin dayak yemesi, dövülmesi biçiminde olur. Dayak, çocuğa ve gence tokattan başlayarak yumrukla, cetvelle, çubukla, sopayla vurarak canını acıtmak, zarar vermek biçiminde gerçekleşen dövme eylemidir.
Fiziksel istismar çoğunlukla aile ortamında gerçekleşen, boyutları, şiddeti, süresi kesin olarak bilinmeyen, öznel olarak değerlendirilen bir olay olduğundan, genel nüfus içindeki yaygınlığını, yaşam boyu yaygınlık oranını saptamak zor, hatta olanaksızdır. Öte yandan, fiziksel istismara maruz kalan çocukların gençlerin çeşitli nedenlerle bu durumunu anlatmak, açıklamak, şikayet etme olanağı olmadığından, onlara yardımcı olmak, soruna çözüm bulmak şansı da çok sınırlıdır.
Ailede şiddet raporuna göre, genel olarak ailelerin üçte birinin kadına, yaklaşık olarak yarısının çocuğa yönelik saldırgan davranışlar, dayak, tekme, tokat attığı saptanmıştır. Dayak yiyen kadınların yüzde altmışının çocuklarını dövdükleri belirtilmiştir.
Çocuk ve gençlerin, cinsel istismar dışında bedensel, duygusal, fiziksel istismarı Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırıdır, karşıttır. ILO’nun verilerine göre, dünyada 168 milyon çocuk işçi vardır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2012 yılı verilerine göre Türkiye’de 6-17 yaş diliminde çalışan yaklaşık 900 bin çocuk ve genç bulunmaktadır. Bu çocuklar, gençler eğitim ve öğretim hakkını kullanamıyorlar. Bedensel ve ruhsal gelişme yavaşlıyor. İşe bağlı bedensel hastalıklar, sakatlıklar, ruhsal, toplumsal sorunları ortaya çıkıyor.
TÜİK 2014 raporuna göre yoksulluk sınırında yaşayan 17 milyon insanın yaklaşık yarısı çocuk ve gençlerden oluşuyor. Bir milyon çocuk ve genç işçi, büyük çoğunluğu ağır, zor tehlikeli iş yerlerinde, 400 bin çocuk ve genç mevsimlik işçi olarak, tarım alanında çalışıyor. Çoğu aylarca evden, okuldan uzakta yaşamını sürdürüyor. Araştırmalar, haftada altı gün, günde on iki saat çalışan, çocuk ve gençlerin, haftada yüz lira aldıklarını, iş yerlerinde denetim olmadığını ya da üstünkörü yapıldığını ortaya koymuştur.
Başarılı, huzurlu, mutlu, çatışmasız bir toplum yaratmak için, ‘Çocuk Hakları’na uyan çocuk istismarını önleyen toplumsal kültür oluşturmak gereklidir.
Prof. Dr. Özcan Köknel