Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BİLGAY DUMAN / bilgay.duman@gmail.com - Yılı bitirmeye hazırlanırken, Türkiye’nin üçüncü en uzun sınırı paylaştığı komşusu Irak, devlet oluşunun bir asrını geride bırakıyor. Bu anlamda, neredeyse Türkiye ile aynı zaman paralelinde bir süreç geçiren Irak, bugün devletleşme açısından Türkiye ile hayli farklı bir konumda yer alıyor.

ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin ardından yeni dinamikler üzerine kurulu bir ülke ortaya çıktı. Bu yeni dinamikler, siyasetten sosyolojiye ekonomiden güvenliğe hemen her konuda ülkenin yeniden yapılanmasında önemli rol oynadı. Bu anlamıyla ABD’nin Irak’ı işgali, hiç şüphesiz ülkenin toplumsal yapısındaki tüm kırılganlıkları su yüzüne çıkardı. Çoklu etnik, dini ve mezhepsel kimliğe dayalı nüfus yapısına sahip Irak’ta, hemen her halkın tarihsel travmaları var. Bu noktada ABD işgalinin Irak’taki "Pandora’nın kutusunu" açtığını söylemek de yanlış olmaz.

Haberin Devamı

Bir asrın izleri...

Alışılmadık bir yapı

Nitekim işgal sonrası etnik, dini ve mezhepsel kimlik üzerinden kurulan Irak’taki siyasal sistem, toplumun alışık olmadığı bir federal yapı üzerine inşa edildi. Zira Irak’ın kuruluşundan itibaren güçlü merkezi ve otoriter yapıyla yönetildiğini söylemek yanlış olmaz.

1921’de krallık olarak kurulan Irak'ta, 1958 yılında cumhuriyet ilan edilmiş olsa da sonraki süreçte sıklıkla darbe yönetimleri ülkeye hâkim oldu. İşgal öncesi neredeyse 30 yılı Saddam Hüseyin gibi bir diktatörle geçiren Irak halkının düşüncesinde otoriter yönetim gittikçe pekişti. Bu nedenle ABD sonrası kurulan gevşek sistemli yönetim yapısı, kuruluşundan itibaren güçlü merkezi otoriter sistemle yönetilen Irak toplumunda boşluk, belirsizlik ve çekişmeleri körükledi.

Bu içsel durum, bir anda ABD işgali sonrası federal yapıyla bir arada düşünüldüğünde “yerel krallıklar” ülkesini ortaya çıkardı.

Irak’taki toplumsal yapıya göre şekillenen devlet sisteminde, etnik ve mezhepsel gruplar, toplumdaki ağırlıklarına göre temsil hakkı kazandı. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis başkanlığı gibi makamlar da etnik ve mezhepsel denge üzerine kurgulandı.

Haberin Devamı

2003’ten bu yana Irak yönetim sisteminde oluşan siyasi teamül itibariyle cumhurbaşkanlığı Kürtlere, başbakanlık Şiilere, meclis başkanlığı ise Sünnilere verildi. Bu görevlerin yardımcılıklarına ise kendilerinden olmayan Şii, Sünni ya da Kürt gruplardan birer yardımcı atandı. Bu durum, her grubun ürettiği siyasetin grupsal çıkarlar üzerinden şekillenmesine ve toplumda ciddi güvensizlik oluşmasına neden oldu. Buradan hareketle Irak toplumunun belki de en belirgin özelliğinin güvensizlik olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu güvensizlik, bireylerden toplumun ve devletin en üst kademesine kadar çıkıyor. Dolayısıyla Irak halkının toplumsal bir tükenmişlik sendromu içerisinde olduğu da söylenebilir. Bunda da ABD’nin işgal yönetimi ve yeni devlet düzeninin payı büyük.

İşgalin ortaya çıkardığı ortam

ABD işgaliyle birlikte oluşan yeni düzlem, Irak’ta toplumlararası güveni ortadan kaldırırken (yatay), toplum ve devlet kurumları arasında da (dikey) güvensizlik ortaya çıkardı. Toplum ayrışırken her grup kendi içerisinde daha fazla konsolide oldu ve karşı tarafa yönelik direnç geliştirdi. Bu da etnik ve mezhepsel kimliğe göre şekillenen devlet yapısında kurumsallaşmaya engel oldu. Halk arasındaki yatay güvensizlik devlet kurumlarının birbirleri ile olan ilişkilerine de yansıdı, kurumlar arası mücadele ve çekişme devletin işleyişine zarar verdi. Böylece devlet yönetiminde güç boşluğu ortaya çıktı ve ülkede en temel kamu hizmetlerinin dahi sağlanamamasına yol açtı.

Haberin Devamı

Bu noktada bugün itibariyle bireylerin, Iraklı olmaktan çok bir aşiretin, etnik ya da dini bir grubun üyesi ya da bir coğrafi bölgenin aidiyeti üzerinden kimlik tanımlaması yaptığı görülüyor. Başka bir deyişle, Irak toplumundaki aşiret bağları, coğrafi bağlılık ve toplumsal muhafazakârlık halen üst seviyede.

Hükümet içi muhalefet

Öte yandan 2003’ten sonra kurulan hükümetlerin yapısı da devlet işleyişini ve toplumsal uyumu sekteye uğrattı. Zira Irak’ta 2003’ten bu yana kurulan tüm hükümetler “ulusal birlik” hükümeti olarak adlandırıldı, meclise girmeye hak kazanan tüm parti ve koalisyonlar, aynı zamanda hükümette de yer alarak 15-20 partili koalisyonlar oluşturdu.

Bununla birlikte parlamentoya girmeye hak kazanan tüm parti ya da koalisyonların aynı zamanda hükümet içinde yer alması da, denetleme görevini yapabilecek bir muhalefetin varlığına imkân vermedi. Hükümet içindeki pozisyonundan memnun olmayan siyasi gruplar, içeriden muhalefet yaparak hükümetin işleyişini sekteye uğratıyor ve devlet kurumlarını işlemez hale getiriyor. Sistematik bir devlet yapısının ortaya çıkmaması, hükümette yer alan siyasi grupların elde ettikleri makamı grupsal çıkarları doğrultusunda kullanmalarına yol açıyor. Bu da yolsuzluk sorununu ortaya çıkardı. Nitekim Irak, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “Şeffaflık Endeksi”ne göre 180 ülke arasında 160. sırada.

Dört düzeyli çatışma dinamiği

Tü m bu problemler ülkedeki güvenlik sorunlarını da tetikledi. “Ortadoğu’nun minyatürü” olarak adlandırılan Irak’ın yerel, ulusal, bölgesel ve küresel olmak üzere 4 düzeyli bir çatışma dinamiği içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Bir asrın izleri...

Ye rel düzeyde bir vilayette yaşayan farklı etnik ve mezhebi gruplar (örneğin Kerkük veya Musul), aşiretler (örneğin Basra) ya da silahlı gruplar arasında (örneğin Diyala yahut Selahattin) bir çatışma dinamiği ortaya çıkarken, ulusal düzeyde peşmerge güçleri ile Irak merkezi hükümetinin güçleri arasında yaşanan anlaşmazlıklar, terör gruplarının yaptığı eylemler gibi güvenlik problemleri ortaya çıkıyor. PKK, el-Kaide ya da DAEŞ gibi terör örgütlerinin ortaya çıkardığı güvenlik problemleri, Suriye ya da Yemen’de yaşanan olayların etkisi, Suudi Arabistan-İran rekabeti veya ABD-İran gerginliği, bölgesel düzeyde Irak için bir güvenlik riski oluşturuyor. Yine küresel düzeyde ABD, Çin, Rusya gibi küresel güçler arasındaki rekabet de Irak’ta yankı buluyor. Tüm bunlara bakarak, 100 yılını geride bırakan Irak’ta kaosun kısa vadede sona ermesinin mümkün görünmediğini, hatta gittikçe derinleştiğini söylemek doğru olacak. Zira bu kaotik durum, ülkede bir kısır döngüye dönüşmeye başladı. Dolayısıyla Irak’taki yangını söndürmek kolay olmayacak gibi...