Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MEHMET UTKU
Mehmet Utku, 1960 Aydın doğumludur. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Bölümü’nü bitirdi. 1985’de aynı üniversiteden master derecesi aldı. Aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak atandı.
TÜBİTAK tarafından Yurtiçi Doktora Bursu’na layık görüldü. 1988 yılında Almanya Bilimler Akademisi’nde, UNESCO tarafından desteklenen “Sismoloji, Tektonik ve Sismik Risk” konulu 9. Uluslararası Eğitim Programı’na katıldı. 1997 yılında Türkiye’de ilk kez, Türkiye depremlerinin moment tansör ters çözümlerini ve analizlerini yaparak İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doktora derecesi aldı. Halen, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.

Bilim toplumu, yaşamını bilimsel esaslara göre yönlendiren toplum demektir. Bilimin önemini kavramış, birikimi, bilimsel esaslara göre oluşturulmuş ve biçimlenmiş bireylerden oluşan toplumdur o... Bilim, yapılan bilimsel çalışmalarla üretilir ve bilim adamları/araştırmacılar tarafından yapılır. Bilimsel çalışma; kuramları, varsayımları ve çıkarımları gözlem ve deney raporları ile yanlışlanabilen düşünce sistemidir, ve bu bir süreçtir. Dolayısıyla iki bileşeni vardır: Kuram (teori) ve gözlem... Bunlardan sadece biri üzerine kurulmuş bir çalışma, bilimsel olarak eksik kalır. Bunun böyle olduğunun bilinmesi de çağdaş eğitim almış her bireyin sahip olduğu birikimin temelini oluşturur. Çağdaş eğitim ise uluslararası eğitim standartlarıyla bireye bilgi ve beceri kazandırma işidir. Bu süreç; öğrenme, öğrenmeyi öğrenme, uygulama, sorgulama, analiz ve sentez aşamalarını içerir. Bir toplumun böyle bireylerden oluşabilmesi için oturmuş bir eğitim/öğretim sistemi gerekir. Bir eğitim sisteminin yerleşmesi de köklü bir kültür, köklü bir bilimsel gelenek ve planlı uygulayıcılarla olur.
PLANLI YAŞAM
Ülkemizde iyi denebilecek seviyede bir bilimsel gelenek henüz yoktur, planlama ise en az bunun kadar sorunludur. Kaldı ki planlı yaşayan birey sayısı bile çok-çok sınırlıdır, hatta bu anlayıştan uzak bir toplumda planlı bir birey olmak bile çok zordur. Planların uygulanması ise ayrı bir sorundur. Ülkemizde temel eğitim ile orta eğitim, tamamen bir üniversiteyi kazanma eksenine oturtulmuş bir test çözme yarışıdır. İstisnalar dışında, günümüz öğrenciliğinde öğrenmek, bilmek ve düşünmek, maalesef hiç farkında olunmayan meziyetlerdir.
Üniversitedeki mühendislik öğrencisi, milimetrik kâğıda bir grafiği layıkıyla çizememektedir. Bu, bir ülkedeki üniversite öncesi eğitim/öğretimin işlevi yönünden, çok düşündürücü bir durumdur. Türkiye, bu eğitim sistemini değiştirmek zorundadır. Aksi hâlde, bölgesinde ve dünyada söz sahibi olabilmesi bu beyinlerle olmaz. Bunun için ya sistem tamamen değiştirilmeli ya da mevcut sistem yeniden düzenlenmelidir. Birinci şık, bambaşka bir hazırlık ve çalışma sürecini, dolayısıyla bu kapsamda bir yazıyı ve buna uygun genişlikte de bir yazı alanını gerektirdiği için bu yazı, ikinci şıkkı ele alarak devam edecektir.
TEMEL BİLİMLER
Bunun ilk adımı, çocuğun ilköğretimde iyi bir Türkçe ve iyi bir matematik temeli edinmesini sağlamaktır. Dil ve matematik, bu aşamada çocuğa iyi bir beyin jimnastiği yaptıracak, beynin biçimlenmesini sağlayacaktır. Sosyal ve bazı özel bölümlerin dışında üniversite lisans eğitimleri, en az 6 yıla çıkarılmalıdır. Buna göre öğrenci 1 yıl İngilizce (yabancı dil) hazırlık, 1 yıl bilimsel hazırlık ve 4 yıl ilgili dalda teknik eğitim almalıdır. Özellikle hazırlık sınıflarında sıkı bir eğitim ve sıkı bir ölçme-değerlendirme yapılmalıdır. Hazırlık sınıflarını toplam 4 yılda bitiremeyen öğrencinin üniversite ile ilişkisine son verilmelidir. Özellikle mühendislik eğitiminde, birinci sınıfta teknik resim/çizim, fizik, matematik ve varsa kimya derslerinin tamamını geçemeyen öğrenci, ikinci sınıfa devam ettirilmemelidir. Ve toplam 2 yıl içinde ikinci sınıfa geçemeyen öğrencinin, mühendislik eğitimi ile ilişkisi kesilmelidir. Bu, “sen mühendislik tahsiline yatkın değilsin, mühendislik dışındaki bir dalda öğrenim görmelisin” demektir. Yani, Temel Bilimler, bilim farkındalığının yaratılacağı şekilde öğretilmeli, öğrencide sağlam bir altyapı oluşturulmalı, bu şekilde öğrenemeyen gönderilmelidir. Türkiye, üniversiteye giren herkese bir şekilde üniversite diploması vermek zorunda değildir. Öğrenci gereken seviyeyi tutturamıyorsa, elenmelidir. Aynı yaklaşım, diğer meslek dalları için de geçerlidir. Üniversite mezunu sayısı, uluslararası istatistik yönünden bir ülke için elbette önemlidir ama, layıkıyla değilse bir devleti kemiren bir iç hastalıktır.
ULUSAL KİMLİK
Üniversitedeki bir yıllık bilimsel hazırlığa, ileri yıllardaki öğretim planlarından çıkarılarak, “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” ve “Türk Dili” dersleri de dâhil edilebilir. Bu derslerin içeriği yeniden oluşturulmalıdır. Buradan hareketle, “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersinde ulusal kimliğin farkındalığı, kıymeti ve kazanımları ile verilen mücadele süreci incelettirilerek tartıştırılmalıdır. “Türk Dili” için ise güzel Türkçe, güzel ifade etme, yazı yazmanın önemi ve ciddiyeti, bir yazının yapısı, cümle tipleri, anlam ve akış gereği kullanılması gereken “zaman” örneklerle uygulattırılarak işlenmelidir. Böylece, öğrenci, hem anlatmak istediğini iyi ifade eden bir yazıyı yazma becerisi kazanacak hem kendini iyi ifade edebilecektir. Meslek yaşamıyla ilgili bir rapor ya da bir bilimsel makale yazması gerektiğinde, ilgili yazının teknik içeriğinin ötesinde yazım sanatı yönünden de daha nitelikli eserler ortaya koyabilecektir. Kazandırılmış böyle bir yetenek, daha lisans tezi aşamasında bile hem öğrenci hem ülkemiz için çok ama çok şey kazandıracaktır.
İDEALİST BİREY
Böyle bir eğitim alıp akademik hayata giren bir birey, bugün yaygın olarak görünenin aksine merak içinde yeni bir bilgi üretmek için yanıp-tutuşan, çalışmaya doyumsuz idealist bir birey yani akademisyen olacaktır. Yoksa yaygın şekliyle, unvan peşinde koşan çakma akademisyen kümesine katılacaktır.
Özellikle lisans eğitimi için TBMM’nin af çıkarmasına son verilmelidir. Böylece, içerik olarak hiçbir dahlinin olmadığı bir olayda Meclis’in inisiyatif koymasının, ayrıca eğitimin siyasete alet edilmesinin de önüne geçilecektir.
Her iş, eninde-sonunda insanda bitmektedir. En mükemmel sistemi kursanız ve tüm açıklarını kapatsanız dahi, insan iyi değilse sistemin aksaması kaçınılmazdır. Yani, insan kaliteli olacak... Kaliteli insan; kısaca neyi, ne zaman, nerede ve nasıl yapacağını bilen, muhakeme eden, bir başka deyişle ne kadar gidip nerede duracağını bilen/kestiren insandır. Bir ülke insanının yaklaşık yüzde 70’i kaliteli ise o ülke gelişmiş bir ülkedir. Bu da köklü bir eğitim/öğretimle olur.
Japonya, Amerika (ABD) bugün dünya üzerinde ekonomik/siyasi/askeri bakımdan söz sahibi iseler ya da adlarından söz ettiriyorlarsa, bunu bilim ile yapmışlardır. Bilim, bir ülkenin gelişmesinde gerek ve yeter şarttır. Bunun dışındaki ögeler, ancak gerek şart olabilir. Spor, sanat, gelenek ve görenekler böyledir, fakat hiçbir zaman yadsınamaz ve hor görülemezler. Çünkü, oluşturulan güç de bir aksesuvara ihtiyaç duyar.
Ülkemizin en kısa zamanda bu sorunun üstüne gitmesi, bilim toplumu için gerekli köklü değişiklikleri yapması şarttır. Bunun için bu yazıda değinilenler de dâhil her şey tartışılabilir, yeter ki o tartışma masası kurulabilsin. Yoksa, yaratıcılığı olmayan, sadece başkalarının (yabancıların) yaptığı araç-gereçleri kullanabilmekten öteye geçemeyen nesiller üretmeye devam ederiz.