Türkiye’nin ilk baş ombudsmanı ve Yargıtay Onursal Üyesi M. Nihat Ömeroğlu’nun Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin düşüncelerini ele aldığı
ve ilk bölümü dün bu köşede yayımlanan yazısının devamı şöyle:
AYM’nin verdiği ihlal kararına uyma zorunluluğu var mı?
Anayasa 148/3,4,5. fıkraları, 6216 sayılı kanun 47, 49. maddesi ile 50.maddesi özetle:
(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) …Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
AYM, Anayasa ve 6216
sayılı kanun hükümlerine uyarak verdiği ihlal kararına, yargılamayı yapan mahkemenin uyması gerekir. Ancak anılan kararlar bazında “bölümlerce” verilmesi gereken bireysel başvuru kararı, Anayasa ve yasaya açıkça aykırı verildiğinden
“YOK HÜKMÜNDE”dir. Bu
itibarla ilk derece mahkemesinin verdiği karar sonuçları
itibarıyla doğrudur.
İkincil olarak ilk derece mahkemesi uymama gerekçesini, yargılamada suç unsurlarını tartışma ve vasıflandırmanın kendisine ait olduğundan bahisle özetle “görev gasbı” ve “yerindelik denetimi” yasağına dayandırmıştır. AYM ilk derece, istinaf ve temyiz mercilerinin alanına girerek yetki aşımında bulunmuştur. Şüphesiz AYM bireysel başvurularda mahkeme kararlarını denetleyecektir. Sadece UYAP’tan alınan bilgilerle dosyanın incelemesi, tüm dosyayı görmeden iddianame ve mahkemeyi eleştirmesi, delilleri orantısız bir şekilde tartışarak takdire müdahale etmesi doğru olmamıştır. AYM’nin yapması gereken özellikle tüm dosyayı ivedilikle (gerekirse özel ulakla ) mahkemesinden isteyip, UYAP’a girilemeyen gizlilik derecesi vb. her türlü bilgi, belge, delili değerlendirecekti. Bunu da suç unsurlarını tartışmadan ve suçu vasıflandırmadan, koşulları varsa gerekçe göstererek (ki bize göre ilk derece mahkemesi ihsası reyden kaçınarak azami oranda makul, mantıklı, olgusal gerekçe göstermiştir. Sıkıntı, tepki sonucu değiştirilen usul kanunu maddelerindedir), tutuklama süresi, kaçma şüphesini gösterir somut olguların bulunmaması, delillerin kaybolması veya değiştirilmesinin söz konusu olmaması, suçun değişme ihtimali vb. gerekçelerle ihlal kararı vermesi beklenirdi. Burada ihsası reye kaçmadan Any.138/2. maddesine aykırı olmama konularını göz ardı etmemeliydi. Yukarıda açıklanan yasal çekinceler gözetilerek bölümlerce verilen karara ilk derece mahkemesinin de uyması Anayasa hükmüdür.
Her şeye rağmen AYM yasanın lafzından ve ruhundan anlaşılanı Altan kararının 89.paragrafında tartışmasız benimsemiştir:
”Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan kişinin, gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu veya gözaltında tutulma süresinin uzun olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmış olması -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisi bulunmamaktadır. Zira bireysel başvuru sonucunda gözaltına alma kararının hukuka aykırı olduğu veya gözaltında tutulma süresinin makul olmadığı tespit edildiğinde dahi -kişi hâkim tarafından tutuklandığından- bu yöndeki tespitler ve sonucunda verilecek ihlal kararı “tutuklu” kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı ancak -talep etmesi hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44). (Basında “Altan Kararı”nı hukukçu kimliği ile ve titizliğiyle okuyup anılan tespiti aktaran Ali Karahasoğlu’nu anmak bir hakkın teslimidir. Medyada bununla ilgili başka bu tespite de rastlamadık. (14.01.2018 tarihli Yeni Akit)
Fikri Takip
AYM’nin bireysel başvurularla ilgili fikri takip adına bir köşe yazarı ve bir anayasa hukukçusunun görüşlerin aktarmakta fayda gördük.
“…Taha Akyol, iptale karşı olduğunu söylerken,bir öneride bulunmaktadır .Öneriye göre; Anayasa Mahkemesi’ne iptal yetkisi verilmez. Sadece ihlalin tespiti ve gerektiğinde tazminata hükmetme yetkisi verilir. İnsan hakları ihlali olduğu tespit edilirse yargılama yenilenir düzenlemesi yapılabilir, denmektedir. (22.01.2011 Milliyet)
Prof.Dr. Korkut Kanadoğlu: “…AYM’nin işlevi ancak ihlal kararı vermekle sınırlıdır. Kararın sonuçlarına ilişkin yetki diğer anayasal organlara aittir…” Bireysel başvuru sonucunda hak ihlali saptanması halinde, AYM’nin yetkisi ancak yetkili mahkemeye yeni bir karar vermesi için davayı göndermekle sınırlıdır. Geri gönderilen yetkili mahkeme, ihlali giderecek şekilde vereceği kararla davayı sonuçlandıracaktır. (03.02.2011 Cumhuriyet)
Yargıya güven ve sonuç;
Yargıya güvene gelince; Siz bakmayın bazı siyasilerin ve anketçilerin yargımızla ilgili değerlendirmelerine! Bunlar rahatlıkla manipüle edilerek elde edilebilecek sonuçlardır. İstisnaları genelleştirerek algı oluşturma kimseye bir yarar sağlamaz. Devletimiz ve Türk Milleti, 17/25 Aralık 2013 ile birlikte FETÖ’nün hain darbeye teşebbüslerinden büyük travma geçirdi. Bu yasa dışı yapı hep mağduriyetler üzerinden palazlandı. Şimdi de aynı yöntemi kullanıp masumlara kendi çamurlarını bulaştırarak mağduriyetleri çoğaltmak istiyorlar.
Ben bu konuda devletimin dirayeti ve yöneticilerimizin basiretiyle başarılı olamayacaklarına inanıyorum. Travma geçiren kurumların başında erklerden biri olan yargı gelmektedir. Bu travmaya ,tahribata rağmen yargı ayakta kalmayı başarmış, başta darbeye teşebbüse karşı olmak üzere bugüne kadar geçmişinde olmayan büyük cesaret ve fedakarlıklar göstermiştir. Yargıda adli hata her zaman olabilir. Az da olsa şimdi olduğu gibi geçmişte de var idi. Önemli
olan bunun asgari seviyede olmasıdır. Bazı siyasi ve darbeye teşebbüs davaları ile Türkiye’ye düşman çevrelerin yedeğine aldığı FETÖ mensuplarının davaları baz alınarak “Yargı bağımsız değil! Yargıya güven kalmadı” iddiaları inanılır dayanaktan yoksundur. Siyasi düşünce ve ideolojik duruşlara göre bir değerlendirmedir. Yargı çok ağır yük altında çalışmakta ve milletimizin nezdinde her zaman saygıya layık konumunu azami oranda korumaktadır.Önemli olan başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere mahkemelerimizin görev ve yetki sınırlarını aşmayarak yargının saygınlığına olumsuz etki getirmemeleridir. Unutmayalım güç her zaman Türk Milleti’nde!