Haluk ÖZDALGA
İnşaat yüksek mühendisi (ODTÜ 1972). Değişik dergilerde editörlük yaptı, gazete ve dergide makaleleri yayınlandı. Sosyal Demokrasinin Oluşumu ve Kötü Yönetilen Türkiye adlı kitapların yazarı.
DSP ve CHP’de de değişik görevlerde bulundu. 2007’den beri Ak Parti Ankara milletvekili. 23. dönem TBMM Çevre Komisyonu Başkanı (2007-2011).
Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği’nin faaliyetleri askıya alınmış durumda. Çünkü dernek tüzüğündeki cemevi ibadet yeridir ifadesi nedeniyle kapatma davası açıldı. Ankara 16. Hukuk Mahkemesi davayı reddetti. Yargıtay 7. Dairesi derneğin kapatılması gerektiğine karar verdi ama mahkeme ilk görüşünde direndi. Şimdi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu son kararı verecek. Kapatma kararı çıkarsa, dava AİHM’ye kadar gidebilir.
Cemevinin ibadet yeri olduğunun kabul edilmemesi, inanç ve ibadet özgürlüğünden sonra, şimdi de örgütlenme özgürlüğünü tehdit ediyor. Kapatma kararı kesinleşirse, cemevinin ibadet yeri olduğu ifade edilebilecek ama dernek kurup o doğrultuda faaliyet yapılamayacak! Önüne gelirse, tabii AİHM de Türkiye’yi mahkzm edecek.
Cemevini ibadet yeri saymayan uygulama, ibadet özgürlüğünü teminat altına alan Anayasamızın 24. maddesine ve iç hukukumuzun parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesine açıkça aykırı. Demokratik devlet ve evrensel hukuk açısından sorunun çözümü açık. Nasıl ibadet edileceğine ve neyin ibadet olduğuna, sadece o inancın mensupları karar verebilir. Demokratik devlet bütün inançlara eşit mesafede durmalı ve hepsine aynı hakları tanımalı.
677 sayılı kanun
Buna karşılık cemevinin ibadet yeri olmadığını ileri sürenlerin başlıca iki gerekçesi var. Birincisi, 677 sayılı ve 1925 tarihli tekke ve zaviyelerin kapatılması hakkındaki kanun. İkincisi, her dinde sadece tek ibadet yeri olabileceği iddiası. 677 sayılı kanunun ne lafzi ne de amaçsal yorumundan cemevinin ibadet yeri olmadığı hükmü çıkarılabilir. Kanun, tekke ve zaviyelerin kapatılmasını, cami ve mescitlerin devam etmesini hükme bağlıyor. Ama nerelerin ibadet yeri olduğu veya olmadığı hakkında bir görüş veya kural getirmiyor. Tekke veya zaviye ile cemevi arasında hukuki bir özdeşlik de kurulamaz. Kanunun, hangi mekanların ibadet yeri olup olmadığını belirlemek gibi bir amacının olmadığı ise, müzakere tutanaklarından açıkça görülebilir.
Bu kanun dine olumlu gözle bakmayan o dönem zihniyetinin bir ürünüydü ve amacı dini kontrol altına almaktı. Amaç “taassup denilen yılanın parçalanması” idi ve tehlikesini sürdüren bu yılan diğer “Cumhuriyet kanunlarının satırı ile tamamıyla öldürülecekti.” (TBMM Zabıt Ceridesi, 30.11.1925). Dine şüpheyle bakan zihniyete ait bir kanunun, şimdi dini inançları kuvvetli olanlar tarafından kullanılması herhalde tarihin acı bir cilvesi.
Tek ibadet yeri?
Her dinde tek ibadet yeri olur görüşünün dayanağı belli değil ve tarihi olguya uymuyor. Tam olarak ne iddia edildiği de açık değil. Tek olan şey ibadet yerinin ismi mi? İç ve dış mimari mi? Yoksa ibadet şekli mi? Mimari ve ibadet şekli büyük değişiklik gösterdiği için, genellikle isimin tek olduğu ima ediliyor. Hıristiyanlıkta çok farklı isimler altında ibadet yerleri var. Sünni ve Şia İslam’ında da öyle. Hz. Muhammed zamanında Arabistan’da musalla, Osmanlı’da namazgâh, bazı Şiilerin özellikle Lübnan bölgesindeki ibadet yeri halavat, 10. yüzyıldan itibaren İran ve daha doğuda Allah’a ibadet için kullanılan hanaka bazı örnekler.
Zikir ibadet midir? İbn Teymiyye, Sünni İslam’da muhafazakar yorumlarıyla bilinen ve Vehhabiler gibi aşırı akımların ilham kaynağı bir fıkıh alimi (fakih). Teymiyye’nin yaklaşık 700 yıl önceki yorumuna göre dahi zikir, eşdeğerde olmasa bile, ibadettir. (Albert Hourani, A History of the Arab Peoples, s.181). Şia’da zikir algısı oldukça güçlüdür ve bazı yorumlarda Allah’ın sıfatları, O’nun özü ile zat (özdeş) kabul edilir. Böylece İslam’da ibadet yerleri büyük bir çeşitlilik kazanır.
Mesela Mağrip İslam’ında ve özellikle Libya bölgesinde zaviye’nin ibadet yeri olmadığı herhalde tasavvur edilemez. İslam’da tek ibadet yeri vardır görüşü, daha çok, erken Cumhuriyet döneminin tek tip insan yaratma ideolojisinin etkisi altında şekillenmiş olabilir.
Kimse dışlanmasın
Demokratik siyaset Alevinin hakkını tanımadığı için şimdi mahkemeler, yüksek yargı ve Diyanet gibi bürokrasi labirentlerinde çıkış aranıyor. Tıpkı 30 yıldır aynı bürokrasinin dehlizlerinde süründürülen başörtülü kadınlar gibi.
İşin başka yönleri de var. Amerika’nın itibarlı MIT üniversitesinde çalışan İstanbullu iktisat profesörü Daron Acemoğlu geçen sene, bir meslektaşıyla birlikte, şu soruya cevap arayan bir kitap (Why Nations Fail) yayımladı: Niçin bazı ülkeler zengin, ama bazıları başarısız?
Pek çok ülkenin tecrübesini derinlemesine inceleyen 15 yıllık araştırmada varılan sonuç çarpıcı: Belirleyici olan iklim, coğrafya, din, kültür, vs farklılıkları değil. Toplumun bütün kesimlerini kucaklayan kurumlar ve kurallar oluşturan ülkeler başarılı ve zengin oluyor. Dışlayıcı kurumlara ve kurallara sahip ülkeler ise başarısız kalıyor. Gerçekten de, başörtülü kadının okumasını ve çalışmasını engelleyen, Alevinin ibadetini tanımayan ve onu küçük düşüren bir ülke 21. yüzyılda başarılı olabilir mi?