2016-2017 yıllarında Türkiye AB ilişkileri dip yaptı. Karşılıklı suçlamalar sürece damga vurdu. 2018 yılının başında ilişkilerde kıpırdanma var. Kıpırdanma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa ziyareti ile başladı. Daha sonra Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Alman Dışişleri Bakanı Gabriel ile görüşme yaptı.
Bulgar Başbakanı, Demir Kilise’nin açılışı için geldi. Türkiye’ye karşı en saldırgan ülke konumunda olan Avusturya yeni Dışişleri Bakanı ilk ziyaretlerinden birini İstanbul’a yaptı.
Bulgaristan’ın dönem başkanlığı
Juncker, Türkiye ve AB arasında zirve yapılması için Bulgaristan’a çağrıda bulundu ve büyük olasılıkla yakında Varna’da Türkiye ve AB arasında zirve gerçekleşecek. Uzun bir aradan sonra Cumhurbaşkanı böyle bir zirveye Varna’da katılacak.
2018’in ilk yarısında dönem başkanlığını sürdüren Bulgaristan, Türkiye-AB ilişkilerini pekiştirmek istiyor. Bu konuda Angela Merkel Bulgaristan’ı destekliyor. Bulgaristan’ın Türkiye’den gelecek mültecilere karşı sınırı iyi koruduğunu belirten Merkel Türkiye-AB ilişkilerine olumlu bakıyor.
Merkel, Başbakan Binali Yıldırım’ı Münih’te 15-16 Şubat’ta yapılacak güvenlik konferansı öncesi Berlin’de ağırlayarak Türkiye-Almanya ilişkileri konusunda adım atarken, Yıldırım da bu toplantıda Türkiye’nin Ortadoğu politikasını anlatma şansı buldu. Bundan önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek Papa gerek İtalya Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile yaptığı görüşmelerde AB konusunda somut adımlar atılmasını sağlamış bulunuyor.
3 Büyük Ülke
Ortaya çıkan yaklaşımda Türkiye, İngiltere ve Batı Ukrayna için AB’nin yeni yaklaşım içinde olduğu ve imtiyazlı ortak denilen ortaklık statüsünü önerdiği ortaya çıkıyor. Bunu ilk Fransa’dan Macron’dan duyduk. Daha sonra Merkel bunu pekiştirdi. Juncker bunu destekliyor.
Bu imtiyazlı ortaklık nasıl olacak?
Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin beş ayağı var. Bunlar;
1) Üye ülkelerin Avrupa Parlamentosu’nda temsili ve büyüklüklerine göre Avrupa Birliği Konseyi’nde oy hakkı.
2) AB’nin kriterlerine göre GSMH’dan ve toplanan KDV oranlarından AB bütçesine para ödemek. Buna karşılık tarımsal garanti fonu, sosyal ve bölgesel fonlarından para almak.
3) Gümrük Birliği’ni tam anlamıyla uygulamak.
4) Serbest dolaşım hakkı.
5) Avrupa Güvenlik ve Savunma kimliğinde söz hakkı.
Türkiye, İngiltere ve Batı Ukrayna için öngörülenlere baktığımızda bunların bazılarının eksik olacağını görüyoruz. İlk olarak serbet dolaşım hakkını AB kolay kolay bu ülkelere vermek istemiyor.
Bunun dışında Türkiye’ye karşı yaklaşım, büyük olasılıkla Gümrük Birliği’nin iyileştirme sürecine geçilmesi ve Türkiye’nin uzun zamandır beklediği Gümrük Birliği’nin yenilenmesinin gerçekleşmesi. Ayrıca Türkiye’nin az da olsa bütçeden yararlanması öngörülüyor.
AB katiyetle politik katılıma olumlu bakmıyor. Buna karşılık Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği’nde Türkiye’nin söz hakkı olmasına sıcak bakacak. Böylece Avrupa Birliği 3 yeni stratejik ortak ile birlikte 30’lara yaklaşacak, fakat buna karşılık Balkanlar’da Sırbistan başta olmak üzere Makedonya gibi ülkelerin AB’ye tam üye olduğunu göreceğiz. Türk halkı TAVAK’ın 2017 sonunda yaptığı araştırmaya göre, yüzde 30 oranında hâlâ Türkiye’nin tam üye olacağına inanıyor. Fakat göstergeler bunun olanağı olmadığını ortaya çıkarıyor.
Ankara Kriterleri
Buna karşılık Türkiye’nin, AB ile müzakerelerinde Ankara kriterleri diye kendi kriterlerini koymasında yarar var.
Türk halkı her geçen gün daha soğuk bakıyor. AB ülkeleri üye ülkelerde AB’ye olan sevginin artırılması için fonlar ayırıyor ve kitleleri etkiliyor. Bunun Türkiye için de uygulanması lazım. Ayrıca Karma Parlamenter Komisyon Yunan ve Güney Kıbrıslı politikacılar nedeniyle çalışmıyor. Bunun tekrar çalıştırılması lazım.
Avrupa Birliği’nin 1996-2002 yılları arasında öngördüğü Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye’ye yapacağı yardımların geç de olsa ödenmesi, bunun dışında Suriyeli mülteciler konusunda paraların verilmesi şart.
2018’in ikinci yarısında Avusturya dönem başkanı olacak. Bu 6 ayı unutabiliriz. Bulgaristan sürecinde her ne kadar Merkel ve Juncker yeni fasılların açılmasına sıcak bakmasalar da en azından bir fasılın açılması Türkiye-AB ilişkilerine ayrı bir renk katar. Bunun yapılması şarttır.
Faruk Şen 1948’de Ankara’da doğdu. Ortaöğrenimine İstanbul Alman Lisesi’nde devam eden Şen, Almanya’nın WWU Münster Üniversitesi’nde işletme ekonomisi okuduktan sonra aynı üniversitede doktorasını yaptı. 1980’de Bannberg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1981-85 arasında Duisburg Üniversitesi’nde çalışan Şen, 1985’te Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni kurdu. 1991’de Essen Üniversitesi’nde profesör oldu. 2008’in sonuna kadar Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni yöneten ve 180 araştırmaya imza atan Şen 2009’da Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın kurucusu olarak çalışmalarına devam ediyor.