Her yıl bugün bazıları birbirine benzese de öğretmenlerimiz için bir şeyler söylemeyi, yazmayı, beni yetiştiren öğretmenlere karşı borç bilir ve yazmaya çalışırım.
Öğretmenler Günü’yle ilgili bir anımı anlatmak istiyorum.
Ben beyin cerrahıyım. Mesleğimle ilgili birçok toplantıya katılırım ve konuşmacı olarak da bulunurum. Yine böyle bir toplantıda kürsüye konuşmacı olarak çıktığımda, konuşma müddetini aşmamak için saatimi masaya koydum. Tam konuşmaya başlayacağım sırada gözüm saatteki tarihe takıldı ve 24 Kasım’ı gördüm. Refleks olarak İsmail Hikmet Ertaylar’ın öğretmen marşını bağırarak söylemeye başladım.
Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.
Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.
Tabii ki izleyiciler biraz şaşkın, biraz tedirgin baktılar. Daha sonra normal konuşmalara dönmeden önce bu konuda kısa bir konuşma yaptım. Atatürk’ün Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkarılmadan bir yıl önceki eğitim durumunu özetledim.
Yıl 1923.
Nüfus 13 milyon, 11 milyon kişi köyde yaşıyor.
Toplam köy 40 bin (38 bin köyde okul yok).
İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengi.
Verem, tifüs, trahom yaygın.
Okuma yazma erkeklerde %7, kadınlarda %0,4.
Okul çağına giren çocukların 4’te 3’ü okula gitmiyor.
Toplam 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise var.
Türkiye’nin tüm liselerinde kız öğrenci sayısı 230.
Öğretmenlerin 3’te birinde öğretmenlik eğitimi yok.
Tek üniversite Darülfünün.
Ülke bilimden çok uzak.
Geçen yıllar boyunca binlerce okul, yüzlerce üniversite açıldı. Fatak bu sayı çokluğuna rağmen yapılan üniversite sınavlarında bakın kaç bin öğrenci (0) sıfır almış.
Öğretim kalitemiz çöktü.
Bütün bunları görmeyip başımızı kuma sokarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün önemini anlamak zor. Yine de bizleri yetiştiren aydınlıkçı, devrimci, Atatürkçü öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, onların şahsında bütün öğretmenlerin bu gününü kutluyorum.