Yaşlanmayı durdurmak hatta zamanı geriye çevirip daha da gençleşmek herkesin hayali olabilir. Bunu gerçekleştirmek için türlü müdahaleler ve ameliyatlara maruz kalmak da gerekmeyebilir. Çünkü bu tür işlemler çoğunlukla doğallıktan uzaklaştırdığı için tam aksi daha acayip ve çirkin görünmeye de sebep olabiliyor. Oysa tüm hücrelerin yenilenmesi ve gençleşmesiyle organların tümünün aktivitesinin eski gücüne ve özelliklerine kavuşması mümkün olabilir. Buraya kadar sanki bilim kurgu bir olaydan bahsediyormuşuz gibi geliyor olmalı. Hatta 1922’de F. Scott Fitzgerald’ın yazdığı kısa öyküden uyarlanmış 2008 yılında Eric Roth’un senaryosunu yazıp David Fincher’ın yönettiği “Benjamin Button’ın Garip Hikayesi” adlı filmi hatırlatıyor olabilir.
Zaman geçtikçe neden yaşlanırız, bu programlanma nasıl olmuştur? İnsan embriyo halinden giderek doğacak çocuğa daha sonra da bir erişkine dönüşür, büyür, yaşlanır ve ölür; bu doğanın bir kanunu. Bu gelişme, yaşlanma nasıl oluyor? Bilimsel incelemelerle saptanan bir olay bu elbette. Bu olayı 1961 yılında Prof. Leonard Hayflick tarafından ortaya konulan “Hayflick limiti” teorisi ile açıklayabiliriz. Prof. Hayflick’e göre hücreler tekrar tekrar belirli sayıda bölündükten sonra artık bölünme yeteneğini yitiriyor ve daha sonra da ölüyor. Bu gelişme organizmanın da paralel şekilde yaşlanmasıyla ilişkilidir.
Bir hücrenin kaç kez bölüneceği önceden programlanmıştır. Bunu belirleyen kromozomların ucundaki telomerlerdir. Telomerler özel DNA dizileridir, genetik kod taşımazlar. Kromozomları dış etkilere karşı korurlar. Hücreler bölündükçe telomerler kısalır ve sonunda öyle kısalır ki hücre bölünemez. Buna replikatif yaşlanma denir. Bir hücrenin kaç kez bölüneceği genetik kodlamasında belirlenmiştir. C. Greider ve C. Harley adlı araştırmacılar Hayflick teorisini incelemek üzere insan cilt dokusundaki fibroblast hücrelerini ele aldılar ve yaptıkları incelemede ciltteki yaşlanmanın telomer kısalmasıyla bağlantısını gösterdiler. Aynı durum damar iç çeperinde ve kıkırdak hücrelerinde de gözlenmektedir. Yeni doğmuş bir bebekle 70-80 yaşlarındaki insanın telomer uzunlukları karşılaştırıldığında yeni doğanınki çok uzun, yaşlı olanınki ise ona göre çok kısadır.
1996 yılında İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’ne bağlı Roslin Enstitüsü’nde 6 yaşındaki bir koyunun göğüs hücresinden klonlanan Dolly adındaki koyunun yaşadığı sürece yavruları olmuş ancak 6 yaşına kadar yaşamıştır. Bir koyunun normal yaşam süresinin 12 yıl olduğunu ele alırsak Dolly’nin hücreleri aslında daha doğduğu anda 6 yaşındaydı. Yani telomerleri normal yeni doğana göre kısaydı.
Telomerleri sentezleyen ve koruyan, kısalmalarını engelleyen enzim, telomerazın bulunuşu 2009 yılında Elizabeth Blackburn, Carol Greider ve Jack Szostak’a Nobel Tıp ödülünü kazandırmıştır. Bu çalışma aynı zamanda kanserli hücrelerin neden durmadan bölünmeye ve çoğalmaya devam ettiğini de açıklamaya yardım etmiştir. İnsan vücudunda saptanan kanserli hücrelerde telomeraz aktivitesinin normalin çok üzerinde olduğu gösterilmiştir. Aynı zamanda bu kanserli hücrelerde telomeraz aktivitesinin durdurulması da kanser tedavisinde ve kanserin ortadan kaldırılmasında çığır açıcı bir yeniliktir.
Bilim dünyasındaki birçok yenilikçi araştırmalar sayesinde günümüzde eskiden ölümcül sayılan pek çok hastalık kolayca iyileştirilir hale gelmiştir. Klinik çalışmaların halen devam ettiği telomer konusu mutlaka dikkate alınmalı sadece genç kalmak güzel gözükmek için değil yaşlılığın getirdiği birçok hastalık ve sağlık sorunlarını önlemek açısından da değerlendirilmelidir. Gelecek yazımda telomer konusundaki farklı detaylara değineceğim.