Varisi oluşturan sebeplerin devam etmesi venöz tromboz dediğimiz toplardamar pıhtısı oluşturabilir
Bacakta kirli kanı kalbe götüren toplardamarlar yerçekimine karşı çalışır. Toplardamarlar tek yönlü çalışan kapakçıklar sayesinde kanı yukarı doğru taşır. Fakat bu kapakçıklar hasar görür veya güçsüzleşirse vazifesini yerine getiremez. Kapaklardaki yetersizlik sebebiyle damarlardaki kan geriye kaçar ve göllenir. Bu durum damarda basınç artışına ve şişliğe yol açar. Zamanla damar daha da genişler, kıvrılmalar oluşur. Kan bacaklarda göllenir.
Varis oluşumunu kolaylaştıran sebepler
Aşırı kilo, ayakta çalışmak, uzun süre ayakta ve hareketsiz kalmak, hamilelik, çok doğum yapmak ya da ailesel özellikler nedeniyle oluşan yapısal bozulmalar varis sebepleri arasındadır. Doğum kontrol hapı kullanımı ve hormon tedavileri, dar giysiler, kabızlık varis oluşumuna zemin hazırlar. Bu sebeplerle ayakta çalışma gerektiren mesleklerde olanlarda ve kadınlarda daha sık gözlenir.
Belirtiler ve teşhis
Venöz yetersizlik olarak da adlandırılan bu durum, hastalığın derecesine ve kişinin yaşam tarzına, damarların yapısına göre değişerek o bacakta şişmeye neden olur. Ağrı, özellikle ayak parmaklarında uyuşukluk,
İçinde bulunduğumuz yaz aylarında sıcak havada damarların genişlemesi ve daha geçirgen hale gelmesiyle özellikle bacaklarda sık görülen şişliklerin birçok sebebi olabilir.
Ayaklardaki şişlik bazı önemli hastalıkların belirtisi olabildiği gibi çevre şartları ya da kişiye özgü bazı sebeplerden dolayı tamamen masum olarak ortaya çıkabilir. Genellikle bu şartlara bağlı olarak geçici şekilde gözlenir. Biz de çoğu zaman giydiğimiz ayakkabının ayağımızı sıkması sonucu tesadüfen fark ederiz. Kimi zaman da bu şişlikler daha yukarı çıkarak bacağı da etkiler, kalıcı hale gelir. Görüntü olarak bizi rahatsız eder, uzun etek ve pantolonlarla saklamaya çalışırız.
Bacaklardaki şişlik tek taraflı ya da çift taraflı olabilir. Tek taraflı şişlikler genelde o bacağa ait kan damarları veya lenf kanalları ile ilgili olan bir sebepten ortaya çıkabilir. Çoğu zaman geçici ve masum bir sebepten ötürü karşımıza çıktığı gibi acil tedavi gerektiren ve hayatı tehdit edebilen bir şekilde de ortaya çıkabilir.
Bacak toplardamarlarının görevini yapmasında gözlenen aksaklık ile ortaya çıkan varis problemi bacaklarda şişmeye yol açabilir. Bu damarların içinde kanın göllenmesiyle oluşan pıhtılar yaşamı tehdit edecek
Hepatit B ve Hepatit C’nin özel bir tedavisi yoktur. B hepatiti için korunma amacıyla aşı yaptırılması önerilir.
Kronik hepatit 6 aydan uzun süren karaciğer iltihabıdır. En büyük sebebi Hepatit B, Hepatit C ve Hepatit D‘dir. Uzun süre sinsi ve bariz bir belirti vermeden seyredebilir. Karaciğer yetmezliğiyle, sirozla ve karaciğer kanseri ile sonuçlanabilir. Çoğu zaman hepatit ancak bu aşamada klinik bulgular verebilir. Esas teşhis de gecikmiş olarak bu aşamadayken konulur.
Geçen haftaki yazımda Hepatit A virüsü ile olan hepatitlerin kronikleşmediğinden, Hepatit E virüsü ile olan hepatitlerin ise immün sistemi bozuk olan hastalarda kronikleşebildiğinden bahsetmiştim. Diğer hepatit türlerinden Hepatit C enfeksiyonu geçiren hastaların yaklaşık yüzde 75’inde kronikleşir, yani hastaların ancak yüzde 25’i iyileşir. Hepatit B enfeksiyonu geçiren hastaların ise yüzde 20’sinde hastalık kronikleşir. Hepatit D virüsü sadece Hepatit B enfeksiyonu var ise hastalık yapabilir ve kronikleşme ihtimalini artırır.
Hastalık belirtileri çoğu zaman gözden kaçabilecek, halsizlik, çabuk yorulma, karın sağ üst tarafında hafif dolgunluk hissi ve ağrı ile beraber hafif ateştir. İleri dönemlerde siroz ortaya
Hepatit A virüsünün bulaşmasını önlemek için hijyene dikkat ederek ortak kullanılan eşyalardan kaçınmalıyız.
Hepatit hastalığı geçen haftaki yazımda bahsettiğim gibi virüsün türlerine göre değişerek adlandırılır. Bu hafta diğerlerine göre daha hafif seyreden, genelde kronikleşmeden ve hasar bırakmadan iyileşen A ve E hepatitlerinden bahsedeceğim.
Hepatit A virüsü ile olan hastalık, çocuk yaşlarda daha sık görülür ve daha hafif seyreder. Hatta sarılık belirtisini fark etmeden hastalık müphem belirtilerle de geçirilebilir. Erişkinlerde görüldüğünde yaş ne kadar ileri ise o kadar dikkatli ve yakın takip gerektirir. Hastalığı geçirmiş olmak kalıcı bağışıklık kazandırır. Geçirmemiş erişkin kimselere bağışıklığı sağlamak için aşı yaptırmaları önerilir.
Hepatit A aşısının koruyuculuğu yüksektir. Toplam olarak 2 doz yapılır. İlk dozdan 6 ay sonra 2. dozu uygulanır. Hepatit A görülme riski yüksek olan ülkelere seyahat öncesi aşının ilk dozunun en az 2-4 hafta önce yapılması gerekir. Hastalıkla beraber bulantı, kusma, karın ağrısı, yüksek ateş, aşırı halsizlik, genel olarak kaslarda ağrı, iştahsızlık, idrarın renginde koyulaşma, ciltte ve göz aklarında sararma, dışkının renginin açılıp kül
Hepatit hastalığına yakalanmadan da kişi hastalığı taşıyıcı ve bulaştırıcı olabilir, tedbiri elden bırakmamak gerekir .
Karaciğerin baş derdi olan ve halk arasında sarılık olarak bilinen hepatit hastalığına dikkat çekmek için 28 Temmuz Dünya Hepatit Günü olarak ilan edilmiştir. Hepatit ilaç, alkol gibi toksik ya daotoimmun, viral gibi çok değişik sebeplerle ortaya çıkabilir. Karaciğerin tamamen iflasına kadar götürebilen bu hastalıktan korunmak için dikkat edilmesi gereken birkaç husus vardır. Bu konuda uyanıklık yaratmak ve bu hususlara dikkati çekmek toplum sağlığı için büyük önem taşır. Zira hepatit hastalığı yüksek oranda hepatit virüslerinin bulaşması ile ortaya çıkar. Mikrobun bulaşmasını önlemek hastalığa yakalanmayı da önleyeceği için insanların bu konuda bilinçlenmesi gerekir. Kişi hastalığı geçiriyorsa bulaşmasın diye önlem almayı hatırlamak kolaydır ya da zaten doktor hastasını aynı hastalığı başka kimseye bulaştırmasın diye uyarır. Ancak unutulmaması gereken bir şey vardır: Hepatit hastalığına yakalanmadan da kişi hastalığı taşıyıcı ve bulaştırıcı olabilir. Yani dışarıdan bakıldığında hiç hasta gibi durmayan biri de sarılık mikrobunu taşıyor olabilir ve bulaştırma
Prebiyotik içeriği yüksek besinler hindiba, kuşkonmaz, yer elması, pancar, enginar, pırasa, sarımsak, soğan, muz ve baklagillerdir.
Mikrobiyotanın sağlığımız için ne kadar önemli olduğundan geçen yazılarımda bahsettim. Bize dost olan bu mikropları korumak ve geliştirmek için neler yapmalıyız ya da yapmamalıyız, gelin bir göz atalım.
Probiyotik Yunanca’da “yaşam için” anlamına gelmektedir. Probiyotik bakteriler, hazır bağırsak bakterileri olup yeterli miktarda alındığı zaman sağlık açısından faydalı olan canlı mikroorganizmalardır. Yiyeceklerle alınabildiği gibi ilaç olarak hazırlanmış formları da vardır. Ancak unutmayın ki canlı oldukları için saklanma koşulları da göz önüne alınıp ona göre dikkatli olunmalıdır. Koşullar uygun olmazsa ya da belirli bir süre geçmişse probiyotik bakteriler de hayatlarını yitirirler. Bir faydaları da kalmaz. Önemli probiyotikler, “Lactobacillus” ve “Bifidobacterium” türleridir. Doğal olarak meydana gelen probiyotik bakteri, yoğurt, kefir, peynir, lahana turşusu, boza, şalgam, şıra, tarhana, lahana kimchi, kambucha, soya fasulyesi esaslı miso ve natto gibi fermente gıda ürünlerinde bulunur. Bu son saydığım tuhaf isimler de ne, bunları nerede bulacağız
Bağırsağın ikinci beyin sayılabilecek kadar önemli bir organ olmasını sağlayan bağırsak mikrobiyotasıdır.
Geçen haftaki yazımda mikrobiyotanın ve mikrobiyomun ne olduğundan, kişiden kişiye nasıl değiştiğinden bahsetmiştim. Mikrobiyota, yaşanılan coğrafi bölge, beslenme, genetik, yaş, kullanılan ilaçlar gibi özelliklere göre aynı kişide bile zaman içerisinde farklılıklar gösterebilir. Aynı zamanda ilaçlar arasında özellikle antibiyotik kullanımı, stres, radyasyon, yiyeceklerdeki koruyucu ve katkı maddeleri de mikrobiyotaya etki eder.
Bağırsak mikrobiyotasındaki bakteri çeşitliliği oldukça fazladır. Çoğunluğu “bifidobakteri” ve “lactobacillus”tan oluşur, diğer sık görülen türler “streptococcus”, “enterococcus” gruplarıdır. Beslenmenin bağırsak mikrobiyolojisi üzerinde büyük etkisi vardır ve dünyanın farklı bölgelerindeki insanlar farklı bakteri profillerine sahiptir. Örneğin “prevotella” türü yüksek oranda karbonhidrat diyeti ile bağlantılı iken “bacteroides” yüksek oranda hayvansal yağ ve protein ağırlıklı beslenen kişilerde daha fazla bulunur.
Serotonin bağırsaktan salgılanır
Vücudumuza dost olan bu mikroplar bulundukları bölgede hastalık oluşturacak bakteri ve mantarlara karşı
Bizi zararlı mikroplardan koruyan mikroorganizmaların oluşturduğu sistemin en önemli destekçisi anne sütüdür.
Mikrobiyota, vücudu-muzda bizimle beraber yaşayan milyarlarca mantar, bakteri ve tek hücrelilerden oluşan mikroorganizmalar sistemidir. Toplam ağırlığı birkaç kiloyu bulabilen bu küçük canlılar vücudumuzun çeşitli bölgelerinde kolonileşmiş, sayıca çok fazla bir mikrop imparatorluğu gibidir. Bu mikrobiyotanın sahip olduğu genetik materyele de mikrobiyom adı verilir. Bu isimlerden ilk kez moleküler biyolog Joshua Lederberg ve mikrobiyolog eşi Esther Lederberg’in bakteri genetiği üzerinde yaptığı çalışmalarda bahsedilmiş ve 1958 yılında Joshua Lederberg’e 33 yaşında iken Nobel Tıp ödülünü kazandırmıştır.
Doğum şekli önemli
Mikrop kelimesi her ne kadar zararlı ve hastalık yapan anlamını çağrıştırsa da burada bahsettiğimiz mikroplar aslında bize dost olan ve düşündüğümüzün tam tersi olarak, bizi zararlı mikroplardan ve hastalıklardan koruyan türdendir. Kolonileştikleri yerler deri, idrar yolları, sindirim, solunum ve genital sistem olmak üzere vücudun değişik yerleridir. Yerleştikleri bölgenin doğal florasını oluşturup zarar vermeden yaşarlar. Örnek olarak hastalıktan şüphelenip