Kaygı strese verilen normal bir cevaptır. Ancak sürekli kaygı duymak anksiyete bozukluğu, panik atak ve sosyal anksiyete gibi rahatsızlıkların sonucu olabilir. Kaygı duymanın yaşı, cinsiyeti ya da ırkı bulunmaz.
Bir sınav ya da iş görüşmesi gibi stresli durumlar herkesin biraz kaygılı hissetmesine neden olur. Ancak bazı durumlarda biraz kaygılanmak sağlıklıdır. Çünkü kaygı insanı olacaklara hazırlar. Sağlıklı bir kaygı iş görüşmesinde kişinin daha iyi olmasını ya da sınava daha iyi hazırlanmasını sağlar. Ancak aşırı kaygı, tetikleyecilere ve stres kaynaklarına çabuk ve yoğun bir tepkiye neden olur. Durum üzerine düşünmek bile kronik korkuların ve büyük stresin önünü açar.
Aşırı Kaygı Stres Reaksiyonuna Neden Olur mu?
Stres günlük hayatta deneyimlediğimiz isteklerden ve baskılardan gelir. Alışveriş merkezindeki uzun sıralar, yoğun trafik, telefonun durmadan çalması ya da kronik bir rahatsızlık günlük strese neden olur. Kaygı ve anksiyete aşırı hale geldiğinde stres reaksiyonu ortaya çıkar. Stres reaksiyonunda iki element bulunur. İlki zorluğun algılanmasıdır.
İkincisi ise, “Kaç ya da savaş” olarak da bilinen otomatik psikolojik bir cevaptır. Adrenalin artması ve vücudun alarm vermesi
Kişinin stres düzeyini bir anda yükselten, kişinin korkmasına, panik yaşamasına ve kaygılanmasına neden olan olaylar 'travma' olarak tanımlanır. Deprem de insanlar için travmaya neden olan bir doğa olayıdır.
Özellikle depremi yaşayan, depremin sonuçlarını birebir gözlemleyen ya da depremde yakınları zarar gören bir insan için bu travmanın atlatılması çok daha zordur. Son aylarda ülkemizde yaşanan depremlerin artması, beklenen Büyük İstanbul Depremi ile ilgili herkesin fikir beyan etmesi ve İstanbul’da yer alan fay hatlarında yaşanan depremler bu bölgede daha önce depremi yaşayan kişilerin travmalarını gün yüzüne çıkardı. Peki deprem korkusu ile nasıl baş ederiz? Yıllar boyunca bu korku ile yaşamak zorunda mıyız?
Gerçeklerle Yüzleşin
Deprem yaşadığımız dünyanın bir gerçeği ve maalesef sonuçları herkes için üzücü olabilen bir doğal afet. Deprem korkusu ile baş etmek için ne olursa olsun bu gerçekle yüzleşmek çok önemli. Gerçekle yüzleşirken konuşmaktan, paylaşmaktan ve itiraf etmekten çekinmemek gerekir.
Bu tür travmalar yaşayan ve korkusu olan insanlar çevrelerindeki insanların da endişelenmemesi için içe kapanma eğiliminde olabilirler. Oysa paylaşmak her zaman sorunu atlatmanın en
"El alem ne der" düşüncesi ile büyütülen kişilerde bir süre sonra kendilerini köşeye sıkışmış hissedebilirler. Adeta hayatlarının her adımında diğer insanların onların hakkında yapacakları yorumları önceden kestirmeye çalışma ve buna yönelik davranmaya çalışmakla geçirirler. Bu düşünce ile baş edilemezse sosyal fobinin gelişmesi kaçınılmazdır.
Kendinizi göz hapsinde mi hissediyorsunuz?
Kişi ilk başta ailesinden öğrendiği bu düşünce biçimi ile yaşamaya çalışır ve eleştiri oklarının üzerine yönelmemesi için yaptığı işleri hatasız yapmaya çalışabilir. Her adımda davranışlarını sorgular, acaba insanlar bu tavrımı beğenecek mi yoksa eleştirecekler mi şeklindeki düşünceler adeta bir göz hapsinde hissetmesine neden olur.
Sürekli temkinli davranmaya neden olur
Çocukluk yıllarından itibaren diğer insanların onlar hakkındaki düşüncelerini tahmin etmeye çalışmakla geçiren kişi bir müddet sonra gizli bir göz hapsinde olduğunu düşünerek en ufak harekette bile temkinli davranmaya çalışır.
Sosyal ortamlarda eleştirilme düşüncesi jest ve mimiklerini kontrol etmeye çalışma cabası, bu endişeler nedeniyle oluşan titreme, terleme, yüz kızarması ile baş etme cabaları o an uğraştığı işe dikkatinin
Empati günlük yaşamda uyumlu ilişkiler oluşturmanın, stresi azaltmanın ve duygusal farkındalığı arttırmanın en önemli yönlerinden bir tanesidir. Ancak empati kurmak her zaman çok kolay olmayabilir.
Empati ile sempati birbirine karşılaştırılabilir. Sempatiklikte genel olarak kişide bir başkasına acıma ancak yine de fiziksel, mental ve duygusal olarak onların duyguları ya da deneyimleri ile aradaki mesafeyi korumayı içerir. Empati ise başka bir kişinin duygusal durumunun veya bu durumun derinliğinin gerçekten anlaşıldığı, ilgili olunduğu ve hayal edilebildiği anlardır.
Almanca "kendisiyle hissetmek" anlamına gelen "Einfühlung" teriminin çevirisi olan empatide önemli olan kişinin kendisini ve karşısında bulunan kişinin durumuna yerleştirebilmesidir.
Empatinin Türleri
Empatinin de kendi içerisinde farklı türleri bulunur. Başka bir kişinin duygularını doğru bir şekilde anlama ve buna cevap verme becerisi duygusal empatidir. Duygusal empati anlayışı bir başkasının iyiliği için endişe duymaya neden olabilmekte ya da kişisel strese sebep olabilmektedir.
Başkalarının yaşadıklarına cevap olarak bir tür
Her şeye evet dediğimiz ve insanlarla aramıza sınır koyamadığımız zamanlarda stresli, bunalmış ve yorgunluk hissi ortaya çıkar. Birçoğumuz sevilmek ve başkalarını memnun etmek ister. Başkalarının bize sundukları fırsatı ve istekleri geri çevirmek genellikle zor olabilir.
Sınır koymayı bilmeyen insanlar için etrafındakilere "hayır" demek oldukça zor olabilir. Özellikle başkalarını memnun etmekten hoşlanan kişiler için bu durum içinden çıkılmaz bir hal alabilir. İnsanlar, etrafındakiler tarafından sevilmek ve etrafındakileri tatmin etmek ister.
Sağlıklı İletişim Önemli
Bunun sonucu olarak da kendinden fedakarlık etmek ve herkese "evet" demek kendini gösterir. Ancak konulacak sağlıklı sınırlar ve kişisel alanların belirlenmesi sağlıklı bir iletişimde son derece önemli.
Etrafınızdakilerin Tepkisini Tolere Etme
Zorunda hissettiğinizden değil kendi içinizden gelerek birine evet ya da hayır dediğinizde diğer insanlar sinirlenebilir ya da hayal kırıklığına uğrayabilir. Sınırları belirlemek duyguları serbest bırakır.
Gerçek şu ki; insanlarla sınır koyduğunuzda her zaman hoş bir tepki vermeyebilirler. Ancak belirlemiş olduğunuz sınırları sağlam bir şekilde korumak için çalışmanız gerekir. Çünkü
Dünyadaki herkes başkaları tarafından iyi davranılmayı, sevilmeyi ve saygı duyulmayı hak eder. Birçok kişi her ne kadar muhteşem de olsa, zenginde olsa kendileri ve kendileri hakkında nasıl hissettikleri arasında dağlar kadar fark vardır.
Her yönüyle baskının olduğu bir dünya da duyulma, saygı görme ve anlaşılma savaşı verirken herkesin eşsiz bir varlık olduğunu unutması son derece kolaydır. Herkes yaşamı boyunca bu yolculukta yara alabilir ve insanlar tarafından hayal kırıklığına uğratılabilir.
Zaman içerisinde meydana gelen bu yaralar insanın kendine olan inancını kolay bir şekilde yıpratabilir. Bu noktada yapılması gereken insan deneyiminin kaçınılmaz travmalarının duruşunuzu kırmasına izin verilmemeli.
Özgüven Oluşturma
Özgüven oluşturma değerli hissetmenin bir diğer yöntemi olarak kabul edilir. Herkes özgüveni yüksek bir biçimde doğmaz ve bazı durumlarda bunu geliştirmek zorlayıcı olabilir. Çünkü kişisel deneyimler özgüvenin kaybolmasının nedenidir.
Özgüvenli birisi risk almaya istekli, hatalarını kabul eden ve onlardan ders çıkaran ve iltifatları kabul edebilen birisidir. Bunu sağlamak için daha önce neler başardığınıza bakmak, başarılı olduğunuz şeyleri düşünmek, hedefler
İlişki yaşamak yerine ilişkiye başlamak daha heyecanlı geliyorsa yaşadığınız durumda bir sorun olduğunu düşünmeye başlayabilirsiniz.
İlişkilerde heyecanın, anlayışın ve uyumun zamanla azaldığı ne yazık ki pek çok insanın kaçınamadığı bir son. Oysa bakış açısını biraz genişleterek bu sonun gerçek anlamda ilişkiyi sonlandırmak olmadığını görmek, yeni bir evreye geçiş olabileceğini düşünmek gerekir. İlişki botoxunun çıkışı da tam olarak bu noktada başlar.
Bedeniniz Kadar Ruhunuzu da Gençleştirin
Botoks çok uzun zamandır yaygın bir şekilde tercih edilen ameliyatsız estetik teknikleri arasında yer alır. Botoks uygulamasını yüz, saç, ter bezleri, çene kasları ve hatta mide gibi farklı alanlarda tercih ederken ruhunuz için de kendi botoksunuzu yapabilirsiniz.
İnsan ruhunun gelişmesi, güçlenmesi ve içerisinde bulunduğu ilişkiyle birlikte büyüyebilmesi için bir aynaya ihtiyacı vardır. Uzun soluklu ilişkilerde insanların birbirlerine benzemesi ya da birbirlerini sürekli olarak değiştirme çabalarıyla birlikte değişimden memnun olmamaları temel bir sorun olarak görülür.
Bu noktada kişinin bakış açısını bireysel olarak değiştirebilmesi, sürekli olarak sorun olarak algıladığı durumlara karşı bakış
Narsisistik, çeşitli kişilik bozukluklarından bir tanesidir. İnsanların kendi önemini abartması, aşırı dikkat ve hayranlığa derin bir ihtiyaç duyması, empati eksikliği ve sıkıntılı sosyal ilişkilerle kendini görsen zihinsel bir durumdur.
Ancak kendine aşırı güven duyan maskenin altında en hafif eleştiriye bile şiddetle tepki veren, kırılgan bir özgüven bulunur. Narsisistik kişilik bozukluğu; ilişkiler, iş hayatı ve okul hayatı gibi hayatın birçok alanında problemlere neden olur.
Bu rahatsızlığa sahip olan kişiler, almaları gerektiğini düşündüğü övgüleri ve iyilikleri alamazlarsa mutsuz ve hayal kırıklığına uğramış bir ruh hali içerisine girerler. Narsisistik kişilik bozukluğu tedavisi genel olarak konuşma terapisine (psikoterapi) odaklanır.
Belirtileri kişiden kişiye değişiyor
Narsisistik kişilik bozukluğunun belirtileri ve bu belirtilerin şiddeti kişiye göre değişkenlik gösterir. Genel olarak bu rahatsızlığa sahip olanlarda abartılı öz önem duygusu, beklentilerine özel iyilik ve sorgusuz uyum bekleme, üstün olarak kabul edilme ve sadece kendisi gibi özel insanlar ile iletişim kurabileceğine inanma gibi davranışlar bulunur.
En sık rastlanan belirti hangisi?
En sık rastlanan