Ne çektiğimizi görüyoruz ve “Bugünkü gibi hiç olmadık” diyoruz.
Daha önce de belirttik, Türkiye aynı anda savaş, darbe ve terör, yani 3 felaketi birden yaşıyor.
Ve Türkiye bu 3 belayla mücadele edebiliyor.
Türkiye bu 3’ünün karşısında dipdiri ayakta. Ama bu kolay da olmuyor.
***
Peki, karışıklık yalnız bizde mi?
Hayır.
Dünyada.
Teröre bakalım.
Fransa’da var.
İngiltere’de var.
Amerika’da var.
Almanya’da var.
Var, var, var...
Yani dünya karışık.
Buna çare bulmak lazım.
Peki çare isteniyor mu?
İşte o şüpheli...
***
Yine Türkiye’ye dönelim.
Reina’ya saldırıldı.
IŞİD’li terörist yeni yılı 79 milyona zehir etti.
Bir silahla 104 kişiyi vurdu.
Bunların 39’u öldü.
Kimdi bu saldırgan?
Resimleri yayınlandı.
Hüviyeti saptandı.
Özbek kökenli.
Ama bu katliamcı ortada yok.
Ona yardım eden mi var?
Herhalde.
Yoksa gece kulübünde personelin girip çıktığı kapıyı bilir mi?
İçeriyi elinle koymuş gibi bilip, cinayetlerini 7 dakikada işleyip, bitirebilir mi? Korumaların silahsız olduklarını tahmin edebilir mi? Yalnız bunlar bile cinayetin bir ekip işi olduğunu gösteriyor.
***
Peki, bu kez katliamcı niye Özbek kökenli?
Asya’da, özellikle Orta Asya’da, Türk kökenli şu kadar toplum var, devlet var.
Bunların çoğunun gözü ve gönlü Türkiye’de.
Müslümanlıkta bile Türkiye’yi örnek alıyorlar.
Türkiye’de onlara kardeş gözüyle bakıyor. Çok seviyor, sayıyor ve kendi ailelerinden kabul ediyor.
Yani arada bir gönül beraberliği var.
İşte şimdi bunu da bozmak isteyenler harekete geçti, sayılabilir.
Teröristin Özbek kökenli olması Özbek kökenlinin katil seçilmesi buna işaret etmiyor mu?
***
Ama şuna da dikkat edelim, yani yanlışı doğrudan ayıralım.
Biz her başımıza gelen için tutturmuşuz “dış güçler”. Oysa bunun da yeri var. Her aleyhimizdeki işte dış güç parmağı aramak kolaycılık olur, doğru olmaz.
Mesela bu 39 kişinin katliamcısı hâlâ yakalanmadı.
Bunda beceriksizlik, daha doğrusu istihbarat zafiyeti var.
“Çember daralıyor”, her gün bunu dinliyoruz. Ne güne kadar çember daralacak.
Bu katili bulmak veya bulmamak. Bunun dış güçlerle ne ilgisi var?
***
Öyleyse bir misli daha dikkatli olalım.
Ve bilelim ki bizim aramızı yalnız komşularımızla değil kardeşlerimizle de bozmak istiyorlar.
NEDEN? Elektrik sıkıntısı
Elektriğimizin % 40’ını doğal gazdan elde ediyoruz.
Sanayi doğal gazı kullanıyor.
Evlerde doğal gaz kullanılıyor.
Etrafımızda doğal gaz üreten devletler var. Ama kendi ihtiyaçlarına göre onlar Türkiye’ye verdikleri doğal gazı azaltıyorlar. Bizde depolamada yok.
O zaman Türkiye’de de öncelikle elektrikler kesiliyor. Son günlerde olduğu gibi.
Öyleyse bizde öncelikle depolamaya önem verilmeli.
Oysa biz önem vermek yerine, senelerce boş verdik ve veriyoruz.
Sonrada oturup ağlıyoruz.
Belki sıvı doğal gaz depolarımız olsa bugün çektiğimiz sıkıntıları çekmeyiz. Uzun vadeli düşünmeliyiz ve yurdun enerji ihtiyaçlarını tamamen dışa bağımlı olmayan, kolay ve içten karşılayıcı çareler üretmeliyiz.
Ama acele...
TEMİZ İstanbul
Geçtiğimiz günlerde, Mecidiyeköy’de, Büyükdere Caddesi’nde o çok geniş caddenin, Şişli Emniyet Müdürlüğü’ne kadar olan apartmanlarını eleştirmiştik.
Hepsi pis, hepsi badanasız, boyasız, bakımsız. O caddeye yakışmıyorlar. Belediye görmüyor mu demiştik, yazmıştık.
Aradan birkaç ay geçti ve hepsi temizlendi, boyandı ve belki de en önemlisi klimalara kutular yapıldı ve hepsi o kötü görüntüyü terk edip iyi, güzel, rengârenk bir şekle büründü.
Demek ki istenince yapılıyormuş. Unutmayalım ki bu şehir hepimizin. Onun temizliği, onun güzelliği için elbirliğiyle çalışmalıyız. İş edinmeliyiz. “Adam sen de” dememeliyiz.
Yetkilileri en azından uyarmalıyız.
Teşekkürler...