Size iyi bir haberim var: Bazı besinler cilt sağlığınızı destekliyor, enerjinizi artırıyor, biyolojik yaş alma sürecinizi geriye çekecek bileşenleri içerisinde bulundurabiliyor. Hangileri mi?
Sizce bazı besinler ömrünüzü kısaltıp, bazı besinler ise daha ‘genç’ görünmenizi sağlayabilir mi? Biliyoruz ki zamanı ve yaş alma sürecini durdurmak imkânsız! Ama ben ufak bir hatırlatmayla başlayayım: Kaç yaşında olduğunuzdan çok, kaç yaşında hissettiğiniz ve yaşadığınız çok daha değerli bence. Sağlıklı cilt ve sağlıklı yaşam süresini yaşam tarzı, beslenme biçimi, aktivite durumu, çevresel faktörler gibi bir sürü etmen etkiler. Bunlardan en önemlisi hayata pozitif bakmak, mutlu olmak ve gülümsemek…
Besinsel anlamda gençleştiren veya hastalıktan koruyan tek bir mucizevi besin elbette yok. Ama iyi haber bazı besinler cilt sağlığınızı destekliyor, enerjinizi artırıyor, biyolojik yaş alma sürecinizi geriye çekecek bileşenleri içerisinde bulundurabiliyor. Ben de bugün sizlerle kendinizi daha genç hissetmeniz konusunda yardımcı olacak besinleri paylaşmak istedim.
NAR
Kış aylarının en sevilen meyvelerinden biri şüphesiz ki nar. Kasım ayına yaklaşırken tezgâhlarda güzel rengiyle yerini almaya başladı. Nar içerisinde potasyum, C, A vitamini gibi pek çok vitamini bulundururken antioksidan açısından oldukça zengin. Ben bugün bir faydasından daha bahsedeceğim: İçeriğindeki punicalagin ve punicic asit narın yüksek antioksidan aktiviteye sahip olmasını sağlıyor. Bilimsel adı punicic asit olan Omega 5 yağ asidi, nar tohumu ve çekirdeğinde bulunuyor. Punicic asit, cilt sağlığını destekleyen etkileriyle karşımıza çıkıyor. Araştırmalara göre antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri, ciltteki serbest radikallerle savaşarak yaşlanma belirtilerini azaltabiliyor. Cilt hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olduğuna dair de çalışmalar var. Salatalarınıza, ara öğünlerinize nar ekleyebilirsiniz.
BROKOLİ
Brokoliye sofralarınızda ne sıklıkla yer veriyorsunuz? Nadiren diyorsanız bu yazıdan sonra fikriniz değişebilir. Cell Metabolism dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, brokoli yaşlanma sürecini en çok yavaşlatan sebzelerden biri. Brokolide bulunan nikotinamid mononükleotid maddesinin, yaşa bağlı fizyolojik gerilemeyi engelleyebileceği belirtiliyor. Nikotinamid mononükleotid, kısaca NAD olarak bilinen bir bileşen. Araştırmalar avokado, lahana, salatalık, brokoli gibi bazı besinlerin NAD üretimini destekleyebileceğini belirtiyor. Bir diğer faydası ise içerisindeki sülfürlü bileşiklerden geliyor. Journal of Allergy and Clinical Immunology dergisinde yayımlanan araştırma, brokolinin içeriğindeki sülforafanın belirli bağışıklık hücrelerindeki antioksidan etki göstererek gen ve enzimleri harekete geçirdiğini ve bunun da hücrelere zarar verebilen ve hastalıklara yol açabilen serbest radikaller ile savaşabileceğini belirtiyor. Brokolinin bu içeriğiyle kanserden kalp damar hastalıklarına pek çok kronik hastalıkta koruyucu ilişkisine dair çalışmalar da var. Uzun zamandır filizlendirmenin sağlığa olan faydasını anlatıyorum. Ülkemizde çok yaygın olmasa da brokoli filizlerinin de buradaki önemli etkisinin altı çiziliyor. Araştırmalarda, brokoli filizlerinin daha fazla sülforafan içeriği olduğunun altı çizilmiş. Öyle ki Foods dergisinde yayımlanan araştırmada brokoli filizlerinin 10-100 kat daha fazla sülforafan içerdiği vurgulanıyor.
BALKABAĞI
Balkabağı sezonu açıldı, şifası ile sofralarınızda yer vermek için pek çok sebep var. Balkabağında bulunan betakarotenin, güneşin kırışıklık oluşumuna yol açan UV ışınlarına karşı koruyucu etkisi var. Balkabağı tüketerek, cilt sağlığınızı ve antioksidan kapasiteyi desteklemek mümkün. Aynı zamanda kabağın pulpa (meyvenin etli kısmı) bölümü de rahatlatıcı etkiye sahip, tamamen doğal bir yüz maskesi olarak kullanılabiliyor. Balkabağının içeriğindeki alkoloidler, fenolik bileşenler ve flavanoidler ile kansere karşı koruyucu etkisi üzerine de çalışmalar yapılmaya devam ediyor. Bu faydalı bileşenler fazla kabuğa yakın kısımda mevcut, yani pişirirken kabuğu ince soymaya özen gösterin.
Gazlı ve şekerli içecekler
Şekerli içecekler, beslenme yönünden risk oluşturanların başında geliyor. Araştırmalara göre, gazlı, şekerli içecek tüketimindeki yüzde 23’lük artış, felç riskini doğrudan artıran faktörler arasında ilk sırada. Burada şekere de bir dipnot düşmek gerekiyor: Hücrelerinizin işleyebileceğinden daha fazla şeker tükettiğinizde, yani basit şekere yüksek dozda maruz kalındığında gelişmiş glikasyon son ürünleri (AGE’ler) üretilir. AGE’ler hücre yaşlanma süreci için risk molekülleridir. Cildinizin kolajen yapısına zarar vererek yaş alma sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Gazlı, şekerli içecekler yerine doğal içerikli, ev yapımı alternatifleri tercih etmeye özen gösterin. Meyvenin kendisini tüketerek antioksidan ve lif içeriğinden daha fazla faydalanacağınızı hatırlayın!
İşlenmiş et, ultra işlenmiş gıdalar
İşlenmiş gıdalar ve sağlığınız üzerine oluşturduğu riskler üzerine yapılan bilimsel çalışmalar giderek artıyor, konuyla ilgili her geçen gün yeni terimler ve sınıflandırmalar da ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de “ultra-işlenmiş gıda”. Bu gıdalar genellikle yüksek düzeyde şeker, yağ ve tuz içeriyor; oysa vitamin ve lif içeriği yok denilecek kadar az. İşlenmiş etler (salam, sosis, sucuk gibi), hazır pizza ve hamur işleri gibi birçok gıdayı bu gruba örnek verebilirim. Bu gıdaların birçoğu, derideki iltihabı, vücuttaki inflamasyonu tetikleyebilen ve yaşlanma sürecini hızlandıran sülfit ve diğer koruyucular içeriyor.
2 T: Tuz ve transyağ
Günlük beslenme programınızda sağlıklı yağların olması gerektiğini, yağ yemeden yağ yakamayacağınızı hep söylüyorum. Doğal yağlar ve yağlı tohumlar ile günlük aldığımız kalorinin yaklaşık yüzde 30‘unun yağdan gelmesi gerekiyor. Fakat yüksek miktarda doymuş yağ, trans gibi sağlıksız yağlar da hayatımızın pek çok noktasında karşımıza çıkıyor. Bu besinleri yoğunlukla içeren bir beslenme düzeni tuz açısından da zengin olurken; aynı zamanda lif, vitamin ve mineral bakımından eksik beslenmenize yol açabilir. Trans yağlar sıklıkla kızarmış, paketlenmiş ve işlenmiş gıdalarda bulunur. Birçok araştırma, fast food ve yağlı yiyeceklerden zengin olan Batı diyetini akne, inflamasyon ve mitokondriyal disfonksiyon ile ilişkilendiriyor. Bazı araştırmalar ise yüksek yağlı beslenmenin gen ekspresyonunu etkileyebileceğini ve yaş alma sürecini olumsuz yönde etkileyeceğine işaret ediyor.