Suriye ile ilgili ortak görüş, Esad gitmiş olsa da belirsizliğin henüz bitmediği. Yer yer çatışmaların devam ediyor olması bir yana HTŞ’nin itici güç olarak ön plana çıkması da belirsizlikte etkili
Suriye’de 27 Kasım’dan bu yana her şey çok hızlı yaşanıyor. Bugüne kadar Suriye sahasında olan aktörler kadar olmayanlar da olanı biteni anlamak, geride kalmadan pozisyonlarını buna göre ayarlamak için birbirlerinin rehberliğine başvuruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri ve Savunma bakanlıklarının yürüttükleri telefon trafiğini bile izlemek bu konuda bir fikir verebilir.
Suriye’deki gelişmeler karşısında mesaisi artan kurumlardan kaynaklarla yaptığım görüşmelerden edindiğim bilgi ve izlenimleri bir arada aktarmaya çalışacağım.
Öncelikle ortak görüş, 13 yıl destekçilerinin yardımıyla iktidarını sürdüren Esad gitmiş olsa da belirsizliğin henüz bitmediği. Yer yer çatışmaların devam ediyor olması bir yana HTŞ’nin itici güç olarak ön plana çıkması da belirsizlikte etkili. Bir güvenlik yetkilisi, “Yönetim konusunda tereddüt var. Yaptığı açıklamalar kafaları doğal olarak karıştırıyor. Herkes bundan sonra ne olacağını merak ediyor, bunun için herkes birbiriyle konuşuyor” değerlendirmesi yaptı.
Genelkurmay Başkanı Metin Gürak’ın ABD, Birleşik Krallık, NATO’daki mevkidaşları ile Suriye konulu görüşmelerini bu minvalde değerlendirmek mümkün. Gürak’tan sonra Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in de mevkidaşları ile görüştüğünü not edelim. Rusya’nın, sahada rejim askerleriyle hareket ederken onların çekilmesiyle açıkta kalan askerlerinin tahliyesi için Türkiye’den koordinasyon talebinde bulunduğu, Türkiye’ye açık açık “YPG/PYD’ye dokunulmasın” diyemeyen ABD’nin “DAEŞ ile mücadele zarar görmesin” demeye devam ettiği belirtiliyor.
Ayrışmadan buluşmak
HTŞ lideri Colani ılımlı açıklamalar yaptı. Esad yönetiminin başbakanının dahil edildiği görüşmeler yürüttü. Geçici yönetim de hızla ilan edildi. Buna karşın yeni yönetimin ne kadar kapsayıcı olacağı, hangi grupların yönetime dahil edilip, hangilerinin dışarıda bırakılacağı ve olası dışarıda bırakmaların yeni çatışmaların fitilini ateşleyip ateşlemeyeceği şu anda en kritik başlıklardan biri. İyi yönetilmeyen bir sürecin en kestirme çıktısı yeni bir iç çatışma, müdahaleler riski.
Ülkede çok farklı etnik ve dini grup var. Esad gitse de onunla zorunlu ya da gönüllü hareket edenlerin, iş birliği yapanların, yönetiminde görev alanların hepsi ülkeden gitmedi. Bazı etnik ve dini gruplara karşı intikam duygusuyla hareket edilmesinin de bir başka risk faktörü olduğu belirtiliyor. İntikamcı duygular, adil yargılamaların yerini alabilecek şiddetli cezalandırma yöntemleri yeni çatışmaları, yeni müdahaleleri doğurabilir.
Böyle bir durumda Suriye’ye kalıcı geri dönüşlerin önü tıkanır. Suriyeliler ülkelerine geri dönüşü gündemine almaz. O zaman da Türkiye’den başlayarak ne bölge ülkeleri ne de batı ülkeleri Suriye kaynaklı sorunlarını çözemez.
Geri dönüşlerde etkili bir başka nokta, halkın desteğini kazanmak. Bir kaynak, “Yeni düzen kurulana kadar yapılması gereken rutin işler var. Çöplerin toplanması, suların akması, hastanelerin faaliyette olması gibi. Yeni bir yönetim kurarken bir yandan bunların yapılması gerekiyor” dedi. Bunları sadece Şam’da değil, tüm ülkede yapmak için kaynak gerekli. Kaynak nereden sağlanacak? Cihatçı terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ’nin ana belirleyici olduğu bir yönetime desteği kim, nasıl sağlayacak? HTŞ ihtiyaçları karşılamak için para mı basacak? Bu seçenek zaten ekonomik zorluk içindeki ülkenin sorunlarını çözmek bir yana, katlar deniliyor.
Gözler HTŞ’de
HTŞ’nin dönüşümünü isim ve yapı değişikliğine indirgemek çözüm olmayacak. Ortada Afganistan-Taliban örneği var. Afganistan’ın muazzam kaynakları olmaması ve uzaklığı yok sayılmasına neden oldu. Türkiye Afganistan’dan vazgeçmemek için direnen nadir ülkelerden. “Suriye, Afganistan değil ve olmamalı” deniliyor. Bazı Arap ülkelerinin HTŞ’nin olası iktidarı yerine Esad’ı tercih ettiği, ellerinden gelse son ana kadar onu kurtarmayı tercih edecekleri belirtiliyor. Ancak Esad’a verilmeye hazır olunan desteğin HTŞ’ye ne Arap ülkelerinden ne de batıdan geleceğinin garantisi yok. En azından o meşru olarak desteklenebilecek bir formata girene kadar. Şam’ın düştüğü günün sabahında Türkiye’de çimento hisseleri fırladı da güvenlik, karşılıklı tanıma olmadan müteahhitler nasıl çimento götürecek diye soran acaba kaç kişiydi?
Ülkede kalıcı istikrar yolunda bir başka adım önce yeni bir anayasa yapmak sonra demokratik bir seçim gerçekleştirmek. Esad yeni bir anayasa yapmamak, bazı muhalifler ve STK’lar da yan yana gelmemek için direnmişti. O masada temsil edilmeyen gruplar vardı. Şimdi yeni bir masa kurulacak mı ve orada kimler olacak? Suriye’de etkisini sürdürmek ya da yeni etki oluşturmak isteyen güçlerin masaya gölgelerini düşürmek isteyeceğine şüphe yok. Örneğin ABD, masaya SDG/YPG/PYD’yi başka bir ad altında oturtmaya çalışırsa ne olacak? Türkiye’nin buna izin vermesinin söz konusu olmayacağı belirtiliyor.
Anayasa yapmak kolay değil. Hangi sistem, nasıl bir yönetim tercih edilecek? Bosna Hersek, Irak, Lübnan benzeri, etnik ya da dini kimliklere göre yönetim oluşturmanın sorun çözmediği, sistemi kilitlediği görüldü. Aynısının Suriye için empoze edilmeyeceğinin de henüz garantisi yok. “Anayasa yapmak uzun sürebilir” deniliyor. Ya yıllara sarkarsa?
Seçim yapmak kolay mı? Suriye dışındakiler dönmeden, sağlıklı bir nüfus sayımı yapılmadan nasıl bir seçim yapılacak, ne zaman yapılacak? Kafaları meşgul eden bir başka soru bu.
Pek çok ülke, yeni döneme adapte olmak için çalışıyor dedim. Bu dönemde etkili ve oyunun içinde olabilmenin yollarından biri koşullara uyum sağlamak. 20 Ocak’ta görevi devralacak ABD Başkanı Trump’ın Türkiye büyükelçiliği için aday gösterdiği Tom Barrack’ın atanmasının Türkiye kadar Suriye, Ukrayna’da olacaklarla da ilgisi var. Muhtemelen bir an önce Türkiye’de birinin olması gerekli görüldü. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriye’ye büyükelçi atanmasının gündemde olduğunu söylemesi de önemliydi. Elbette bu bazı gelişmelere bağlı olarak belirlenecek. Kişisel beklentim daha önce Libya’da olduğu gibi Dışişleri yerine istihbarat kökenli bir ismin ilk aşamada tercih edilebileceği yönünde. Suriye’de ilk etapta saha diplomasisine hakim olmak öncelik olur diye düşünüyorum.
Öcalan ile görüşme
Suriye’deki gelişmeler İmralı’da hükümlü PKK lideri Abdullah Öcalan ile DEM Parti heyetinin görüşme takvimini de etkilemiş görünüyor. Daha önce Eş Genel Başkanlar yerine DEM’den başka isimlerin hem Öcalan hem de artık “gelişmelere” dahil edilen kurumlar tarafından tercih edilebileceğini yazmıştım. Suriye’deki gelişmeler, konunun tüm taraflarının yeni değerlendirmeler yapmasını gerektirmiş gibi. Bir yetkili, görüşmecilerin belirlenip görüşmenin gerçekleşmesinin 10-15 günü bulabileceğini, özenli çalışma yürütüldüğünü söyledi. Belki Meclis’te bütçe görüşmeleri bittikten sonra, hatta belki yeni yılda olabilir bu durumda. Öcalan ile 2013’Te BDP’lilerin görüşmeleri de 3 Ocak’ta, bütçeden sonra başlamıştı.