Barış Pınarı Harekâtı vesilesiyle günümüzde devletlerin mücadelelerini bir kaç sahada aynı anda vermesi gerektiğini bir kez daha hatırladık. Fiziksel olarak sahada, diplomatik olarak masada, propaganda ve dezenformasyona karşı basın-yayın ve sosyal medyada. Klasik propaganda araçları olarak gazete ve televizyonlar ilk olarak akla gelse de, asıl mücadele alanı sosyal medya. Asıl kıyamet orada kopuyor. Dakikalar değil, saniyeler içinde ve kontrolsüz bir şekilde bilgi de, dezenformasyon da yayılabiliyor. Amerikan ABC televizyonu ‘Türkiye sivilleri bombalıyor’ diye silah tanıtımı görüntülerini yayınlayınca çıkıp özür dilemek zorunda kalmıştı. Fakat sosyal medyada benzerlerini yapanlar ise kimseden özür dilemiyor.
Eskiden sadece devletler propaganda savaşı yapardı. Artık bu alanda devlet dışı aktörler de var. Bunlar kimi zaman terör örgütü, kimi zaman bir çıkar grubu. Kadir Has Üniversitesi’nden Akın Ünver, “Propaganda savaşı, artık sıradan sosyal medya kullanıcıları, gazeteciler ve teknoloji şirketlerinin de müdahil olduğu daha geniş çaplı bir mücadeleye dönüşmüş vaziyette. Bütün taraflar kendi argümanlarını destekleyecek nitelikte yazılı, görsel içeriği sıklıkla paylaşarak belli bir gündem oluşturmaya ve yaşanan kriz durumunu kendi inandıkları şekilde yansıtmaya çalışıyor” diyor. Ünver’e göre, böylece kararsız kullanıcıların kriz durumu hakkında görüşü oluşturulmak isteniyor. Bunun için de uluslararası kamuoyu kullanılarak, hedef ülke veya örgütler üzerinde baskı kurulmaya çalışılıyor.
Nasıl yapıyorlar?
Sıradan sosyal medya kullanıcılarının çoğunlukla ‘ara eleman’ olarak kullanıldığı sosyal medyada, aslında her şeyi yapan devlet içi ya da devlet dışı aktörler. Bunlar profesyoneller.
Görüşüne başvurduğum bu alanda çalışmalar yapan, Necmettin Erbakan Üniversitesi’nden Emine Çelik internetin aslında üç katmanlı olduğunu belirterek, “Her gün açıkta kullandığımız internet aslında yüzey internet. İnternetin sadece yüzde 4’lük kısmı. Geri kalan yüzde 96’lık kısmının, yüzde 90’ı deep web (derin internet), yüzde 6’sı da dark web (karanlık internet). Deep web’e yasaklanmış ya da özel yazılım araçlarıyla giriliyor. Bu alan profesyonellik gerektirir. Devlet dışı aktörler bu alanda sistematik çalışma yapıyorlar. Dark web’de satın alınan bot hesaplar ve veri tabanlarından çekilen görüntüler üzerinden sunucular yönlendiriliyor. Örneğin 1995 yılında depremde çekilen bir görüntü, harekat sırasında ‘Türkler çocukları öldürüyor’ diye yayınlanıyor” dedi.
Çelik’in verdiği bir başka örnek farklı bakış açılarından çekilmiş görüntülerin ‘servis’ edilmesi. Üç ya da dört kamera olan bir yerden sadece bir kameranın görüntüsü yayınlanıyor. En yakın dönem örneği DAEŞ’lilerin ‘hapishaneden kaçma görüntüleri.’ YPG/PYD’ye ait hesapların, “Türkler bomba attı, kapılar açıldı, DAEŞ’liler kaçtı” diye servis ettikleri görüntülerin, başka kamera açısına ulaşılmasıyla aslında, bizzat YPG’liler tarafından açılan kapılar olduğu ortaya çıktı. Çelik’in tespiti, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarına oranla Barış Pınarı Harekatı’nda bu alandaki saldırıların daha da yoğunlaştığı yönünde.
Doğru ve yanlış
Bağımsız doğrulama platformu teyit.org, operasyon başladığından bu yana sosyal medyada paylaşılan içeriklerden 20’sinin yanlış olduğunu ortaya çıkardı. Mesela ‘Suriye’de Türk tankı vuruldu’ paylaşımının aslında Körfez Savaşı’ndaki bir Irak tankı, ‘Türk keskin nişancılar tarafından vurulan YPG’li’ görüntüsünün ise 2015’te bir DAEŞ’in keskin nişancısı tarafından vurulan Şii savaşçı olduğu ortaya çıkarıldı.
Platformdan Şef Editör Gülin Çavuş; eski görsellerin kullanılmasının doğrulamayı kolaylaştırdığını söylüyor. Basit bir tarama gerçeği ortaya çıkarıyor. Ancak söz konusu olan Ortadoğu coğrafyası olunca işler değişiyor. Çavuş; Ortadoğu’dan birbirine çok benzer görüntüler geldiğini belirterek, “Coğrafya, silahlar, üniformalar hep benzer. Bir kaç grup sürekli bir biriyle çatıştığı için, bir kaç yıl öncesine ait görüntüler yeniymiş gibi gelebiliyor. Sağlıklı bilgi akışı yok” diyor.
Sahadaki ‘taraflar’
Terör örgütünü destekleyen hesaplar ile Türkiye’den hesaplar deyim yerindeyse sosyal medyada, göğüs göğüse mücadele ediyor. Ancak sahadaki tek aktör onlar değil. Akın Ünver yaptığı tespitinde, “ABD bu olaya direkt bir taraf olduğu için sosyal medya mücadelesinde de gözle görülür bir şekilde mevcut idi. Rusya geçmiş olaylara kıyasla çok faal değildi; zira hal-i hazırda NATO içerisinde bir anlaşmazlık bu. Rusya yatıştırıcı bir rol oynadı ve sosyal medyada görmeye alışık olduğumuz manipülasyona çok girmedi. Taraflar uluslararası kamuoyunu etkilemek istediği için içeriklerin büyük bir çoğunluğu da İngilizce. Hatta bölgedeki Kürt örgütler de ekseriyetle İngilizce içerik paylaştı” dedi. Emine Çelik de başka bir noktaya dikkat çekti. Baktığınızda bir içeriğin Amerika tarafından yayıldığını düşünebilirsiniz, ama aslında arkadaki başka bir ‘devlet’tir. Hatta o coğrafyada hiç askeri bulunmayan bir devlet de olabilir.
Son söz olarak; Türkiye’nin çok taraflı bu sahada mücadelesini resmi, gayri resmi ve gönüllülerle verdiğini söylemekle yetinelim.