Depremler ülkesi Şilili olan Birleşmiş Milletler (BM) Mukim ve İnsani Yardım Koordinatörü Alvaro Rodriguez, dün bir kez daha Kahramanmaraş merkezli depremlerin büyük yıkıma yol açtığı bölgelerde incelemede bulundu.
Milliyet’e konuşan Rodriguez, kariyeri boyunca çok sayıda deprem ve savaşa tanıklık ettiğini ancak Türkiye’deki depremlerin ölçeğinin şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte olduğunu, dramatik boyutlarda tahribat yarattığını söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi ve İnsani Yardım Koordinatörü Alvaro Rodriguez, Kahramanmaraş merkezli ikiz depremlerin dramatik büyüklükte bir tahribat yarattığını ifade ederek, “Diyebilirim ki dünyada daha önce eşi benzeri görülmemiş ölçekte, büyüklükte bir tahribattan bahsediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Birleşmiş Milletler, 6 Şubat tarihli ikiz depremlerin ardından 1 milyar dolarlık bir acil yardım çağrısı başlattı. Üç aylık dönemi kapsayan fon ile 5,2 milyon insana gıda güvenliği, koruma, eğitim, su ve barınma gibi bir dizi alanda yardım ulaşması hedefleniyor. BM Daimi Temsilcisi ve üç ay süreyle İnsani Yardım Koordinatörü olarak atanan Alvaro Rodriguez, Milliyet’in acil yardım çağrısı ve BM’nin sahadaki rolüne ilişkin sorularını yanıtladı.
Deprem bölgesine gittiniz, izleniminiz nedir?
Üç dört hususa değinmek isterim. Öncelikle meydana gelen tahribatın ölçeği son derece büyük. Dramatik büyüklükte bir tahribat meydana geldi. Diyebilirim ki dünyada daha önce eşi benzeri görülmemiş ölçekte, büyüklükte bir tahribattan bahsediyoruz. Ben daha önce deprem bölgelerinde, Pakistan’da, Tanzanya’da bulundum, çalıştım. Ayrıca ben Şililiyim. Şili’de de her gün bunları yaşıyoruz. Depreme alışkınım, gördüğüm bir şey, ama bunun ölçeği şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte.
İkinci olarak, yapılan müdahalenin ölçeği de son derece etkileyici. Evet, vatandaşlar bazen bu müdahalenin yavaşlığından şikâyet edip eleştirebiliyor, görüyoruz. Ama 11 ilden ve yaklaşık 15,5 milyon kişiden bahsediyoruz. O yüzden bu büyüklükteki bir yardım ihtiyacına yetişmenin, müdahale etmenin zorluğu da son derece dramatik ve büyük.
Üçüncü olarak, bu felaket sonrası bir araya gelen uluslararası desteğin ve yardımın ölçeği… Bu da etkileyiciydi. Arama ve kurtarma çalışmaları da son derece etkileyici bir şekilde yürütüldü. Sanırım 80-90 ülkeden 102 ekip müdahale, yardım çalışmalarına dâhil oldu.
Son olarak, belki de en önemli olan husus, insanların çektiği acı. Oraya gittiğimizde babaları, anneleri büyük üzüntü içinde, acılar içinde gördük. Arama kurtarma ekiplerini izliyorlardı ve çocuklarını aramaya çalışıyorlardı. Ekiplerinin yanlış evde olduğunu ifade ediyorlardı. Ben oraya 5. gün gittim ve 5. günde tabii sağ birinin olması çok az ihtimaldi. İnsanlarda öfke de vardı, hayal kırıklığı da vardı, çok üzgünlerdi. En önemli boyut da, insanların acı çektiği boyut.
‘İnsani yardıma olan talep arzdan daha fazla’
BM’den üç ay süre için, 1 milyar dolarlık acil yardım çağrısı yapıldı. Ancak çağrıya verilen karşılığın yavaş olduğuna dair bazı açıklamalar gördüm. Neden yavaş ilerliyor?
Bağış yapan ülke, donör ülke, perspektifinden baktığımızda Türkiye’nin ihtiyaçları ile dünyanın ihtiyaçlarını yan yana koymak gerekiyor. Çünkü dünyada diğer ülkeler de çeşitli sıkıntılar içinde malûm. Göç hareketleri, başka afetler ya da savaş gibi. Türkiye’nin desteğe ihtiyacı olduğu dönemde Ukrayna için, Suriye için de benzer çağrılar olmuştu ve hepsi aynı haftada gelişti. Yine Afrika’da Etiyopya’daki çalkantılı olaylar da aynı anda meydana geliyor. O yüzden, insani yardıma olan talep, arzdan daha fazla. Bunun küresel enflasyon, ekonomide durgunluk gibi pek çok nedeni de var.
BM Genel Sekreter Antonio Guterres, 1 milyar dolarlık yardımın artabileceğini açıkladı. Acil yardım nasıl kullanılacak, insanlara nasıl ulaştırılacak?
Acil yardım çağrısı genel olarak afetten hemen sonra, birkaç gün içinde oluşturulur ve hızlıca yapılan bir tahmine dayalı olur. İlk anda yapılan ihtiyaç değerlendirmesi sayesinde BM’ye, STK’lara, uluslararası STK’lara para erişimi açılmaya başlar. Afetle ilgili detaylar, tahribatın büyüklüğü, ihtiyaçlar konusunda bilgiler arttıkça da yardım çağrısı tekrar gözden geçirilir. Aslında durmadan güncellenir. O yüzden de bahsedilen miktar artırılabilir, azaltılabilir de ihtiyacın gelişimine göre. Koordinasyona yardımcı olarak kullanılacak bu para, onu finanse edecek. Yani gıda, barınma, sağlık, eğitim alanlarında uzmanları seferber etmek anlamına geliyor. Aynı zamanda çocukların ihtiyaçları, öksüz/yetim kalan çocuklarla ilgili uzmanlar da hep çalışacak. Bir de erken toparlanma çalışmaları önemli. Bu 3 aylık bir çağrı ama aslında bir yıla uzanıyor. Çünkü bir yandan en acil ihtiyaçlara cevap verirken, bir yandan da yeniden inşa, yapılandırma, toparlanma ihtiyaçlarına da odaklanıyoruz.
Sadece BM’nin çatısı altındaki kuruluşlar tarafından mı kullanılacak para yoksa, Türkiye’den STK’lar da proje üreterek bu fondan yararlanabilecekler mi?
Önce BM’nin ne yaptığından başlayayım. BM ve STK’lar aslında birlikte çalışıyor. Ama öncelikle hükümetle çalışıyor. Hükümetin mesela daha fazla hemşire, ilaç, tıbbi destek gibi alanlarda desteğe ihtiyacı var, orada kullanılıyor. Ama STK’lar da toplumu çok iyi tanıyorlar. Buradaki görev dağılımını şöyle anlatabilirim. 1000 kilometrelik bir yolda biz 999 kilometre gidiyorsak, STK’lar da o son 1 kilometrede bizi yönlendiren taraf oluyor. Çünkü esas onlar kim engelli, kimin beş çocuğu var, kim eşini kaybetti gibi bilgilere sahip. Onun için onlarla da tabii ki çalışıyoruz.
‘Acil yardım çağrısını beklemeden yardım gitti’
Şu anda takvimin neresindesiniz, önünüzde nasıl bir iş planı var?
Bu sorunuzu iki üç bölümde cevaplayayım. BM’nin afetler olduğu an zaten kullanılmak üzere hazır fonu ya da malzemesi vardır. Örneğin, acil durum çadırları… Deprem olduğu anda Türkiye’deki depolarımızda 20 bin çadırımız vardı. İnsani yardım yapan kuruluşlar bu tür şeyleri zaten hazırda bulunduruyor. Anında bunları sevk ettik. Yani acil yardım çağrısını beklemeden, hemen oluştu bunlar. Sonra da acil yardım çağrısı geldi.
Ayrıca OCHA’nın (BM İnsani Yardım Koordinasyonu Ofisi) da CERF’inden (Merkezi Acil Durum Müdahale Fonu) yararlanılabiliyor. Örneğin UNHCR (BM Mülteci Örgütü) hemen çadır sağladı. WFH (BM Dünya Gıda Programı) hem pişmiş hem hazır gıda yardımında bulundu.
UNICEF de öksüz kalan çocukların korunması için uzmanlarını hemen devreye soktu. UNICEF yine WASH dediğimiz, su, erzak ve hijyen ekipmanı yardımı yaptı. Kadınlar ve bebekler için ellerinde olan kitleri bölgeye gönderdi. FAO, ILO’nun çalışmaları oldu. Yani aslında depremin olduğu gün yardımlar da başladı. Ama ekipmanların sayısı belki binlerce iken, şimdi acil yardım çağrısı sayesinde on binlerce, belki yüzbinlerce ekipmana dönüşecek. 5,2 milyon insana ulaşılması hedefleniyor çünkü.
Bir de bahsetmem gereken acil durum tıbbi ekipleri var. Onlar da devreye sokuldu. Kaybettiğimiz insanlarımızın yanı sıra yaralı olanlar, tıbbi yardıma, müdahaleye gereksinim duyanlar var. Bunun yanı sıra bir koordinatörümüz AFAD’da onlarla çalışıyor. Yani depremin olduğu elim pazartesi günü BM çalışmalarına başlamıştı.
Türk Kızılayı ve Uluslararası Kızılhaç Örgütü de son derece büyük bir rol oynuyor. Onlar belki BM kadar görünür değiller ama son derece önemliler. Kızılay da çok büyük ve önemli bir kuruluş, onların da rolü çok büyük bu yardımlarda. Bunu belirtmek isterim.
‘Çok kompleks bir konu, belki eleştiriler bu yüzden olabilir’
Uzun yıllardır afetler ile ilgili çalışıyorsunuz, Türk halkına ve devlet kurumlarına mesajınız var mı?
Önümüzde sadece 11 ilde meydana gelen depremden etkilenen vatandaşlarıyla uğraşmak durumunda kalan bir Türk hükümeti yok. Bu olay ondan çok daha büyük aslında. Çünkü bu olay 1,7 milyon mülteciyi de ilgilendiriyor. Türk hükümeti hem 11 ildeki vatandaşlarına yardım götürmek durumunda, hem 1,7 milyon mülteci söz konusu. Aynı zamanda Suriye’nin kuzey batısına da yardım malzemesi akışının koordinasyonuyla da ilgili bir durum var. Yani çok kompleks bir konu. O yüzden belki eleştiriler olabiliyor, ama bu eleştiriler durumun kompleksliğini ne kadar dikkate alıyor? O çok iyi anlaşılamadığı için böyle eleştiriler geliyor olabilir.
İyi bir inşaat sektörü
Türk halkına mesaj dediniz… Bu tabii çok zor. Çünkü çocuklarını, eşini kaybetmiş bir babaya ne diyebilirsiniz? Ben savaş bölgelerinde de bulundum. Bu tür acıları gördüm. İnsanlar ailelerini, bütün sahip olduklarını, hafızalarını, işlerini kaybettiler. Geride bir şeyleri kalmadı. O yüzden çok söylenebilecek bir şey yok. Ben inançlı bir insanım. Tanrıya da inanıyorum. Ben bu tür acılarla ancak böyle, inancımla baş edebiliyorum, kendi adıma. Tabii dayanışma içinde olmalıyız, sebat etmeliyiz de demek gerekir. Ama her şeyini kaybeden bu insanları avutmak için de ne söylenir bilemiyorum, çok zor. Belki pratik bir mesaj olarak şu söylenebilir. Malûm Türkiye bir deprem bölgesi. Pek çok fay hattının üzerinde oturuyor. Herkes de bunu biliyor. O yüzden, çok iyi düzenlenen, çok detaylandırılmış bir inşaat sektörü olması gerekiyor. Hükümetin yaptığı inşaat çalışmalarını söylemiyorum. Ama birtakım inşaat şirketlerinin de inşaat kurallarına uymaması elim olaylarla sonuçlandı. Burada çıkarılacak bir ders var. Bu hata tekrarlanmamalı.