Koronavirüsten başka şey konuşamaz, duyamaz hale gelmemiş olsaydık, 26 Mart’ta planlanan AB liderler zirvesi, Türkiye-AB ilişkileri açısından tüm dikkatimizin çevrildiği, haftanın en önemli başlığı olabilirdi. 27 ülkenin liderini bir araya getirecek zirve, salgın nedeniyle video konferansa, gündemi de Kovid-19 ile mücadeleye döndü. Eğer AB liderleri gündem başlıklarına, ülkelerindeki sağlık sistemi yönetimi, ekonomik zorluklar ve sosyal tepkilerin yanı sıra, bir de olabilecek en kötü koşullarda ve her ne olursa olsun Avrupa’ya geçmeyi göze almış mültecilerin durumunu ekleyebilirlerse, belki... Bunu öğrenene kadar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 yıl aranın ardından, hem de davet üzerine 9 Mart’ta gittiği Brüksel’de, yeni AB yönetimiyle gerçekleştirdiği görüşmeleri gözden geçirmekte fayda var.
2016’dan bugüne...
Erdoğan’ın Brüksel ziyareti esasen, 18 Mart 2016 mutabakatına yeni bir format atılması gerektiğini anlatmayı hedefliyordu. Her ne kadar 2016’dan bu yana mutabakatın en görünen ve AB’nin de ağırlık vermeye çalıştığı maddesi ‘göç’ olsa da, Türkiye açısından öyle olmadı. Katılım müzakerelerinin canlandırılması, Gümrük Birliği güncellemelerine en hızlı şekilde başlanması, vize serbestisi için Türkiye’nin kalan 6 kriteri yerine getirmesi ve bunun karşılığında da geri kabul anlaşmasının Türkiye tarafından uygulanması, terörle mücadelede yakın iş birliği, AB ile üst düzey diyalog toplantılarının ve Türkiye-AB zirvelerinin düzenli olarak yapılması, mutabakatın olduğu kadar Türkiye’nin de esas öncelikleriydi.
Ancak; 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin aldığı OHAL gibi önlemler ve Doğu Akdeniz’deki tasarrufları, AB’nin 18 Mart mutabakatının büyük kısmını askıya alınmasının gerekçesini oluşturdu. Bugün AB’yi Türkiye ile masaya oturmaya mecbur bırakan göç maddesi ise ağır aksak işlemeye devam etti. Örneğin bire bir mutabakatı denilen, yani Yunan adalarına gidenleri Türkiye’nin geri alması durumunda AB’nin bir Suriyeliyi alması uygulaması işledi. Yunanistan Türkiye’ye yaklaşık 2 bin 100 kişiyi geri verdi, bunun karşılığında da AB 26 bin kişiyi aldı.
Ama 6 milyar euro destek farklı yaklaşım nedeniyle Türkiye açısından işlemedi. Türkiye paranın harcanmasına, Suriyelilere ulaşmasına odaklandı. Bu nedenle, Türkiye’nin hesabına göre Suriyelilere ulaşan tutar 2.7 milyar euro. AB ise “şu kadarı sözleşmeye bağlandı, şu kadarı seferber edildi” jargonunu kullanarak, kasasından çıkan paraya odaklanıyor. Dolayısıyla da “yüküm-lülüğümü yerine getiriyorum” diyor.
Göç maddesinin bir diğer bileşeni olan gönüllü insani kabul programı, yani Türkiye’nin göç akımını engelleyebilmesi halinde AB ülkelerinin Türkiye’den gönüllü olarak Suriyeli kabul etmesi de işlemedi. Çünkü Slovakya, Macaristan, Polonya gibi ülkeler tıpkı, Yunanistan ve İtalya’dan göçmenlerin AB içinde yeniden yerleştirilmesi gibi bunu da veto ettiler. 18 Mart mutabakatının 9. maddesi; “Suriye’nin içerisine AB ile Türkiye birlikte yardım eder” maddesi de işlemedi. Çünkü AB, Suriye’nin içine yardım yapamayacağını, vaat ettiği yardımların Türkiye içinde kullanılabileceğini savunuyor.
Türkiye ne dedi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan işte 9 Mart’ta tüm bunları hatırlattı. Görüşmelere katılan kaynaklar; Türkiye’nin yaklaşımını şu sözlerle özetliyor: Dedik ki, bugünün koşulları 18 Mart’ın koşulları değil. 2016’da göçmen rakamı 2 milyondu, şu anda sadece Türkiye’de 3.6 milyon Suriyeli var. Suriye içinde 2 milyonu doğrudan olmak üzere, 3 milyonu da dolaylı, toplam 5 milyon kişiye yardım sağlıyoruz. Artık yorulduk. Bugünün koşullarını dikkate almalıyız. Sadece Suriyeliler değil, İran üzerinden gelen Afganlar, Pakistanlılar, Bangladeşlilerin de sayıları önemli. Bunları dikkate almalısınız.
Türkiye, AB ile yeni bir anlaşma istiyor. Bu anlaşmanın da sadece Suriyelileri değil, Suriyeli olmayan diğer yabancıları da kapsamasını talep ediyor. Yeni anlaşmada yer alması istenen diğer önemli madde, Suriye’nin içinde de Türkiye ve AB’nin iş birliği yapması. Türkiye’nin üçüncü talebi ise siyasi dayanışma. Açılımı: Yaptığımız harekâtları engellemeyin ve eleştirmeyin, destek olun...
9 Mart’tan sonra teknik çalışmalar sürdürüldü. Ortaya çıkan sonuç önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve AB tarafında da AB Yüksek Temsilcisi Josep
Borrell’e sunulacak. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uygun görmesi halinde, AB ile nelerin yapılıp yapılamayacağı değerlendirilecek. Hedef; üzerinde mutabakat sağlanmış metnin 26 Mart’a yetiştirilmesiydi. Ancak kaynaklar, içinde bulunulan koşullarda bunun kolay olmayacağını belirtiyor. Her şey bir yana, en önemli zorluğu, göç konusunda AB üyelerinin kendi aralarında, hatta bazen kendi içlerinde değişiklik gösteren yaklaşımları oluşturuyor.
Bu haftanın fikir verecek ajanda notları
2. Yargı Paketi teklifi Meclis’e sunuldu. Komisyon ve yetişirse genel kurul görüşmeleri iç siyasette izlenmesi gereken başlıklar arasında. Ayrıca cezaevlerindeki yaklaşık 100 bin mahkûmun serbest kalmasını sağlayacak infaz düzenlemesi siyasi partilerle müzakere edilecek.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024