Düşüncen Değişirse Kaderin Değişir
Düşüncelerinin kaptanı sensin
Bu kitapta kazanacağın eşsiz deneyim birçok kadim öğretinin temellerine dayanıyor. Hazır olduğunda, önünde duran mucizevi kapıyı yavaş yavaş aç ve karşında son derece keyifli, huzurlu, sakin masmavi düşünce denizini gör. Şimdi, birbirinden güzel düşüncelerin, bu düşünce denizinin içinde uzun zamandır seni beklediğini şüphesiz fark edeceksin. Yaklaşıp onları anlamaya çalıştığında yaşamını düşüncelerin yardımıyla, istediğin gibi yönlendirebileceğini tüm bedeninde hisset.
Şimdi bu denizin açıklarında, masmavi sularda bir karartı seçiyorsun: Sana sıkıntı veren olumsuz düşüncelerin bunlar. Bazen bunların nerede başlayıp nerede bittiğini de çözemezsin ve bir an için korkuya, ümitsizliğe kapılmana rağmen aslında, tüm bu karanlık olumsuz düşünceleri, masmavi tarafa geçirecek olan gene sensin. O sularda gönül rahatlığıyla gezin, senin isteklerini yerine getirmeleri için düşüncelerine izin ver. İhtiyaç duyduğun tüm kaynak senin içinde.
Uçsuz bucaksız masmavi sularda benimle eşsiz bir sefere çıkmaya hazır mısın?
Kadınlar ve erkekler bir elmanın iki yarısıdır malum. Ancak bir araya geldiklerinde gerçek bir bütün oluştururlar. Mutluluk, heyecan, neşe, başarı hatta kızgınlık, öfke, üzüntü, hırs… Hepsi, karşı cinsin varlığı ile anlam kazanır. Duygular karşılığını, kavramlar ?muhattabını bulur. İki cinsten herhangi birinin olmadığı bir dünyayı fizyolojik ya da algısal düzeyde tahayyül etmek çok ama çok zordur.
Yine de şöyle bir düşünelim. Kadınların var olmadığı bir dünya…
Sokaklarında kadınların dolaşmadığı, evlerinde yalnızca erkeklerin yaşadığı, ofislerinde erkeklerin çalıştığı... Parkında, bahçesinde, arabasında, alışveriş merkezinde, yediden yetmişe boy boy erkeklerle dolu bir dünya. Erkeklerin ancak erkeklere egemen olabildiği, ikinci bir cinsin varlığına bağlı olarak iktidar ve özgürlük savaşlarının yaşanmadığı ütopik toplumlar...
Kadın olmasa nasıl bir dünya olurdu burası?
Hayli siyah beyaz olurdu her şeyden önce. Yeryüzünde varlık gösteren bunca renk, ilhamını biraz da kadınların varlığından alır. Saçıyla, makyajıyla, gülüşüyle, istekleri, hayalleri, umutlarıyla kadınlardan doğar en çarpıcı renkler. Kadınların olmadığı caddelere ağır bir tekdüzelik, insanın
Düşünce güçlüdür. Bu güç yaşamınızı şekillendirir, algılarınızı var eder. Hayat, düşündüğünüz kadar mevcuttur ve aslında hayatınızı, düşünce eldivenlerini takmış bir boksör edasıyla şekillendirebilirsiniz. Değişim, o eldivenlerin ucundadır.
Yaşamın mimarıdır düşünceler ve tarafsız düşünce diye bir şey pek yoktur. Düşündüğünüz her şey sizi belirli yönde hareket etmeye ya da belirli yönde durmaya sevk eder. Bir başka deyişle düşünce, öyle ya da böyle size değişimi getirir. Düşünmek, değişimin ilk adımıdır.
Tecrübeden gelen bilgileri, gördüklerimizle ve yeni yaşanmışlıklarımızla birleştirerek kendi gerçekliklerimizi yaratırız. Düşünerek kategorize eder, sadeleştirir ve ayıklarız. Son tahlilde düşünce eleğinden süzülerek elimizde kalan, kendi hayatımıza özgü belirli gerçekliklerdir. Her gün bu gerçeklikleri taze bir yaşam lavaşına dürer dürer yeriz. Böylece yarınımızı garanti altına alır, sonramıza yön veririz.
Bir düşünce değişir, bir yaşam değişir.
Duyguların şaşırtıcı zekası
Uçsuz bucaksız bir dünyadır tıp. Öğrendikçe bilinmeyenlerin açığa çıktığı, bilinmeyenleri öğrenme yolunda her gün yeni bilgilerin keşfedildiği... Keşfedilen gerçeklerin insan evrimi üzerindeki etkisiyle şaşırtan, heyecanlandıran ve sınırları olmayan bir alem. Esrarlı alanları vardır tıbbın. Bilinen taraflarının bilinmeyen yanlarından az olduğu ve insanla ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda hep biraz daha merak uyandıran; araştırmaya ve daha çok araştırmaya iten konular. Farzı misal; dopamin. Bir başka deyişle "duyguların zekası" ya da duygunun, zekasını kullanarak bizi zapturapt altına almak için başvurduğu araç. Etkili bir suç aleti.
Yarım asrı aşkın bir zamandır hakkında yüz binden fazla bilimsel araştırma yayınlansa da sırrı bir türlü tam manasıyla çözülemeyen bir bilmece. Tıbbın en gizemli odalarından biri. Hormondan çok daha fazlası. Duygularımızın yöneticisi. Yaşadığımız aşkların, heyecanların, mutlulukların, hazların, sıkıntıların, üzüntülerin, dengesizliklerin mimarı. Uğruna sevgili olunan, deli olunan, suçlu olunan ve hatta uğruna hiçbir şey olunmayan bir garip nörotransmitter. İnsanın fizyolojik tarifinin en önemli bileşenlerinden
“Huzurlu bir aile istiyorum bunu yaparken de çaba bekleyen değil, çabalayan olmam gerektiğini yeni anlıyorum. Ben kendimi ve ne istediğimi belki de yeni yeni anlıyorumdur Fikret” diyen İpek bilinçli kötülüklerinde bir gün son bulabileceğini bize açıkça gösterdi sanırım.
Hepimiz geçen cuma günü televizyonda İstanbul gelin dizisinin ilk bölümünden itibaren hırslı, gücü seven ve adeta entrikalar kraliçesi karakterini canlandıran İpek’in yani Dilara Aksüyerek’in anlayışlı ve ne istediğini bilen bir kıza doğru evrilme sahnesini hayretler içerisinde izledik sanırım. Evet ne yalan söyleyeyim bu güzel değişim Fikret’i yani Salih Bademci’yi olduğu kadar beni de şoke etti desem yerinde olur.
Peki ne oldu da İpek artık değişti dersiniz? Konakta kalmak uğruna, yarattığı bilinçli kötülük stratejleriyle hayatta kalmaya çalışan İpek, nasıl oldu da değişebildi? Her istediğini bugüne kadar elde eden, zengin bir ailenin çocuğu olan İpek, şımarıklığı ve tatminsizliği ile yarattığı bilinçli kötülük stratejisinden nasıl vazgeçti dersiniz?
Sanıyorum ki bu değişimin içindeki ki sihirli kelime “çabalamak” oldu. Çabalama kelimesiyle İpek olgunlaşma yolunda ilk adımı attı. Çünkü, ya çabalayarak kazanacaktı;
Mutluluk çok yakınında!
Şikayet ettiğin son gün olsun bu..İşinden, arkadaşlarından, sevgilinden, eşinden, hep isteyip de hiç yapamadıklarından, yanlış zamanda ve yanlış bir hayatın içinde yaşıyor olmaktan...
Unutma ki yaşadığın her an senin anın, kurduğun tüm hayaller sana ait ve mutluluk aslında hiç de uzakta değil.
Bunu için Çıkman gereken üç basamak var, dördüncüsünde ise senin ödülün. Bir; motivasyonunu sağla, iki; cesaret et, üç; başarıyı yakala ve sonra gelsin mutluluk!
Neden harekete geçmen gerektiğini önce kendine anlat
Sana bahşedilen yaşamı, biçilen ömrü çok daha "sana ait" kılmak, sana göre en verimli şekilde geçirmek için olduğun yerde beklemek ve şikayet etmekten fazlasını yapman gerektiğini aslında biliyorsun. Sonunda sahip olabileceklerini düşün bir kere. Senelerdir kariyerin için hayalini kurduğun o nihai zirve ya da hep özlemini çektiğin sıcacık bir yuva veya gitmek istediğin bir ülke, öğrenmek istediğin bir dans, denemek istediğin bir spor...
Hiçbiri olmayacak bir hayal değil. Söz konusu hayalini gerçek kılman için ne tür bir motivasyona ihtiyacın var, style="margin: 0px; font-stretch: normal; line-height: normal; font-family: ">
Yoksa sevdi
Hayatta her şeyin üzerine üzerine geldiği; "Her şey mi kötü gider!" dediğin zamanları deneyimliyor olabilirsin. Yaşamına ait hangi alana elini atsan elinde kalıyor sanki... Berbat kariyer günlerinden geçiyorsun, önceki gün aile eşrafınla teker teker kavga etmişsin, üstelik sabah işe giderken yanından geçen otobüs kaldırımda yürüyen onca kişi arasında bir tek seni ıslatmış, senelerdir hep aynı tatil planını yapıp henüz bir kere bile gerçekleştiremediğini fark etmişsin, eşinle didişip duruyorsun, olmayan sevgiline her fırsatta veryansın ediyorsun... Kendi hayatını berbat, trajik ve sıkıcı bir piyese dönüştürmek sandığından çok daha kolay. Bakış açını mutsuz emoji yönüne çevir, işte oldu bitti; başarısız, umutsuz, bedbaht bir sen var artık senden içeri.
Halbuki o seni parmağında döndürüp duran kadere çelme takıp işleri tersine çevirmenin aslında o kadar zor olmadığını görsen... Bunun için her şeyden önce bakış açını değiştirmen ve odak noktanı kendine çevirmen gerektiğini fark etsen... Dünya bir anda daha güzel bir yer haline gelecek. Değişim sizin elinizde!
Gücünü ve potansiyelini fark et
Başarının da mutluluğun da anahtarı sensin.
Yaşadığımız çağda; değişim, yenileşme, yenilik gibi kavramlar hayatımızın her alanında etkisini gösterir. Öyle ki söz konusu kavramlardan nasibini alamayan; kişi, kurum, kuruluş ve sektörlerin uzun vadede varlık göstermesi çok kolay değildir. Bir başka deyişle hızla değişen teknolojilere ve gelişen çevre koşullarına bağlı olarak ortaya çıkan inovasyon kültürü, kurum ve marka başarısı için olmazsa olmaz faktörlerden biri olarak öne çıkar.
Hemen her sektörde piyasanın bu derece kalabalık olması, müşteriye benzer ürün ve hizmetleri sağlayan sayısız kurumun aynı anda varlık gösterme çabası, en nihayetinde farklılaşma ihtiyacının kaçınılmazlığı sonucunu doğurur. Markalar, ürün ve hizmetlerinin benzerlerinden ayrışmasını sağlamak için gerek ürün, gerek hizmet, gerekse kurumsal bakış açısı bakımından yenilenme ve inovasyon süreçlerini sürekli kılmalıdırlar.
Kurumların varlıklarını uzun vadede sürdürebilmeleri büyük oranda kurum içi inovasyon kültürünü oluşturmalarına bağlıdır. İnovasyon kültürünün temelinde değişim vardır. Sorun da tam olarak bu noktada ortaya çıkar. Zira değişim ve yenileşme, beraberinde doğal bir direnç de getirir. Gerek bireysel gerekse kurumsal anlamda,