Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Bu hafta gözümüz Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rusya ve Ukrayna ziyaretlerindeydi. Merak edilen konulardan biri şuydu: 10 Mart’ta Antalya’daki görüşmede bir uzlaşmaya varılamamış olmasına rağmen, ne oldu da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu üçlü zirveden sadece üç gün sonra Rusya’ya, ardından da Ukrayna’ya gidip mevkidaşlarıyla görüşme ihtiyacı duydu?

Bu sorunun cevabı, Belarus görüşmelerinde sağlanan ilerlemedeydi. Türkiye, bu görüşmelerin geldiği noktayla ilgili bilgi sahibi olunca, "bunların tamamlayıcısı olmak ve Antalya’nın takibini yapmak" istedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bilgi verildi ve Erdoğan’dan da “Gidin görüşün, kolaylaştırın” talimatı alındıktan sonra, iki tarafın müzakerecileriyle temasa geçildi; Moskova, Lviv ziyaretleri planlandı. Özetle, Ankara’nın çabası, Belarus görüşmelerine bir alternatif yaratmak değil, o görüşmelere "tamamlayıcı" bir katkı sağlamak ve ivmeyi kaybetmemek.

Haberin Devamı

Tarafsızlık garantisi

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, müzakerelere dair açıklamalarında Rusya’nın 6 talebini iki kategoriye ayırmıştı: Karşılanması kolay olanlar ve çözümü zor alanlar... Bir yanda Ukrayna’nın tarafsızlık statüsü, Rus dilinin korunması gibi üzerinde uzlaşılması kolay olabilecek başlıklar, diğer yanda Donbas ve Kırım’ın statüsü gibi zor unsurlar...

Tarafsızlık konusunda konuşulanlardan biri "Avusturya formulü." Ama bunun zorluğu, Kırım ve Donbas gibi toprak anlaşmazlıkları ortadayken bu formülün nasıl hayata geçeceği. Zira Rusya, bu konuda çözüme yanaşmasa da, Ukrayna tarafsızlığını garanti etme karşılığında toprak bütünlüğü ve egemenliğinin kabulünü istiyor.

NATO gibi askeri bir ittifaka katılmama karşılığında güvenlik garantilerinin neler olacağı ve bu garantiyi hangi ülkelerin vereceği de karşımıza P5+2 formülünü çıkarıyor (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya - yanı sıra Türkiye ve Almanya’nın garantörlüğü). Yetkililer, "bu garantörlüğün bilfiil askeri güçle olması gerekmediğini, hukuken kayıt altına alınmasının yeterli olabileceğini" söylüyor.

Haberin Devamı

Kırım’a has formül

Üçlü görüşme

Türkiye’nin liderler düzeyinde bir görüşmede ısrar etmesinin sebebi daha çok "zor talepler kategorisi" için. Zira bu konu, toprak meselesini de içerdiği için Ankara bir aşamada liderlerin devreye girmesi gerektiğini düşünüyor. Donbas, Kırım’a göre Ukrayna’nın toprak bütünlüğü içinde çözümlenebilecek bir başlık.

Donbas Savaşı’nı bitirmek için 2015’te varılan Minsk Anlaşması'nda zaten bunun çerçevesi çizilmişti. Donetsk ve Luhansk bölgelerinde yapılacak seçim sonuçlarının "ademi merkeziyetçi" bir yapı ile anayasaya konulması maddelerden biriydi. Burada formül bulunma ihtimali Kırım’a göre daha kolay. Ama uluslararası camiaya göre Ukrayna toprağı olan ve Putin’in bırakmamakta ısrar ettiği Kırım için “kendine has bir formül” arayışı var. Yetkililer, “Putin net gözükse de yine de dünyanın kabul edeceği, ama yüzde 100 de onun isteğinin olmadığı, bir şekilde de bölgede varlığını sürdürebileceği bir formüle yanaşabilmesi sürpriz olmaz.” diyor.

Haberin Devamı

Özetle, hukuken Ukrayna’nın söz hakkı olabileceği ama fiilen Rusya’nın kontrolünde olabilecek bir formülden bahsediyoruz. Buradaki zorluk, dünyada buna benzer bir örnek olmayışı. Belarus görüşmelerinde bu konuda her türlü formülün farklı parametrelerle konuşulduğu gelen bilgiler arasında. Türkiye de zaten bu yüzden Belarus görüşmelerini dikkatle izliyor. Elbette "kolay konuların" nihai mutabakatı için de liderler görüşmesi etkili olabilir. Örneğin “Rus dilinin korunması” kolay kategorisindeki başlıklardan biriydi. Ukrayna’da resmi dil Ukraynaca. Ülkenin sadece yüzde 17’si etnik Rus olmasına rağmen pek çok bölgede hala Rusça konuşuluyor. Ülkede Rusça’nın konuşulmasına engel bir durum yok ama ikinci resmi dilin Rusça olduğunun yasal veya anayasal düzenlemelerle garanti altına alınabilmesi gibi başlıklar da gündemde tutuluyor.

Kırım’a has formül

Avusturya Modeli:

1955’te “daimi tarafsızlık” statüsünü kabul etti,

2. Dünya Savaşı sonrası bu statüyü anayasasına yazdı,

Hiçbir askeri ittifaka katılmıyor,

Yabancı askeri üslerin kurulmayacağını taahhüt etti,

AB’ye 1995’te kabul edildi.

Kırım’a has formül

Putin’in ‘akıl sağlığı’

Ukrayna krizi başladığından bu yana Batı basınında yapılan röportajlarda istisnasız dikkat çeken bir soru var: Rus lider Vladimir Putin’in akıl sağlığı yerinde mi?

ABD ve İngiliz basının, özellikle gündemde tuttuğu bu tartışmayı kıta Avrupa’sında pek çok yayın organında görmek mümkün. Yorumlarına başvurulan tıp uzmanları arasında Putin’in durumunu “uzun süreli pandeminin bilişsel etkisi veya nörolojik olarak kibir sendromuna” bağlayanlar var. Tartışmalar buraya kadar gelince, BBC Editörü John Simpson’ın, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la yaptığı röportajda “Putin’e dair bir gariplik hissedip hissetmediğini” sorması şaşırtıcı olmadı. Kalın, o soruya “Normal, net bir ses tonuyla konuştu” yanıtını verdi.

Kim ne dedi?

Çekya Cumhurbaşkanı Milos Zeman: “Putin bir deli”

Eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper: “Kişisel olarak onun deli olduğunu düşünüyorum. Denge durumu için endişeleniyorum.”

Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice: “Onunla birçok kez görüştüm ve bu farklı bir Putin. Her zaman hesapçı ve soğuktu, ama bu farklı. Kararsız görünüyor.”

Eski ABD Moskova Büyükelçisi Michael McFaul: “30 yılı aşkın bir süredir Putin’i izledim ve dinledim. Gerçeklikten tamamen kopmuş gibi, sesi çıldırmış gibi geliyor.”

Fransa Avrupa Parlamentosu Üyesi Bernard Guetta: “Bence bu adam, kibarca söylemek gerekirse, gerçeklik duygusunu kaybediyor” (Bu delirdiğini düşündüğünüz anlamına geliyor mu? sorusuna “Evet” cevabını veriyor)

İngiltere Eski Dışişleri Bakanı David Owen: “Putin’in saldırgan davranışının sebebi anabolik steroidler almasının bir sonucu olabilir.”