Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geride bıraktığımız hafta Azerbaycan’daydı. Cumhurbaşkanı, bu kez başkent Bakü’ye değil, Ermenistan işgalinden kurtarılan topraklara, İran-Ermenistan sınır hattına gitti. Bu ziyaret hem dünyaya verilen “savaşta da imarda da beraberiz” mesajıydı hem de Azerbaycan-İran arasında gerginlik sürerken Tahran’a dönük bir mesajdı.
İki liderin basın toplantısında Zengezur koridoru mesajları öne çıktı. 10 Kasım 2020’de Azerbaycan-Rusya-Ermenistan mutabakatına göre Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Bölgesi arasında kara ulaşım yolu açılacak, böylece iki Azeri toprağı arasında bağlantı sağlanacaktı. Ancak imzanın üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen bu adım atılmış değil. Erdoğan da sınırdan “Bu projeler kapsayıcıdır. Bu projeler iç siyasete feda edilmemeli’ mesajı verdi. Zengezur koridoruna dair son bilgileri ayaküstü Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov’a sordum” demişti.
İran itirazı sürüyor
Bu koridorun açılmasına, 10 Kasım anlaşmasının tarafı olmamasına rağmen, belki de Ermenistan’dan daha fazla karşı çıkan ülke İran. Çünkü hali hazırda Nahçıvan’ın Azerbaycan ile ticareti doğrudan kara bağlantısı olmadığı için İran toprakları üzerinden yapılıyor, bu yüzden de koridorun açılması ekonomik olarak en çok İran’ı etkileyecek.
Ekim başında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Amir, “Bölgede haritaların herhangi bir şekilde değişmesine müsamaha göstermeyeceğiz, Rusya da bizim gibi düşünüyor” açıklaması yapmıştı. Bayramov’a koridorla ilgili İranlı Bakan’ın sözlerini sordum. Bayramov, “Bunun bir harita değişikliği olmadığını, iki toprak arasında bağlantı sağlamanın bölge barışı ve istikrarı için de önemli olduğunu” söyledi. Bayramov, Rusya-Azerbaycan-Ermenistan heyetlerinin toplantıların devam ettiğini hatırlattı. Başbakan Yardımcıları düzeyindeki son toplantı 21 Ekim’de Moskova’daydı. Bayramov önümüzdeki süreçte bu konuda olumlu adımların atılabileceğinin sinyalini vermekle birlikte, takvim konusunda ayrıntıya girmedi.
Taliban neden davet edilmedi?
Haftanın en dikkat çeken buluşması, 27 Ekim’de İran’da yapılan ikinci “Afganistan’a komşu ülkeler” Dışişleri Bakanları toplantısıydı. (İlki 7 Eylül’de video konferans yöntemiyle yapılmıştı.)
İran, Çin, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan dışişleri bakanları Tahran’daydı. Rusya ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres toplantıya video mesaj gönderdi. Tahran yönetimi resmen “tanımadığı” için Taliban’ı toplantıya davet etmedi. Toplantıda ülkeler, Taliban’ı tanımanın zamanlamasını “hızlıca kapsayıcı hükümetin kurulmasına” endeksledi. Tahran toplantısının hemen öncesinde Doha’da Taliban heyetiyle görüşen Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin “Taliban’ın uluslararası toplumun daha fazla anlayış ve desteğine kaçınılmaz biçimde ihtiyaç duyduğunu” söylemesi, “tanımaya bir adım daha” yorumlarına yol açtı. Ancak elbette her ülkenin kendine göre güvenlik çekincesi var.
Çin, kendi ifadesiyle “Taliban’ın Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı gruplarla” ilişkisini kesmesini istiyor. İran, “Taliban’ın Penşir Vadisi’ndeki saldırılarına son vermesini” talep ediyor. Rusya’nın temel beklentisi ise “bulunduğu coğrafyanın Afganistan kaynaklı terör unsularına zemin olmaması...”
Ülkelerin pozisyonları buyken, Afganistan’da hızlı bir şekilde kapsayıcı hükümetin kurulabilmesi için, bu ülkelerin Kabil Büyükelçilikleri’nde belirlenen özel temsilcileri kısa sürede toplanacak. Bir sonraki dışişleri bakanları toplantısı da 2022’de Çin’de olacak.
30 Kasım’da ne olacak?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “Üye ülkelerin AİHM kararlarını uygulayıp uygulamadıklarını” tartıştığı ve üç ayda bir yapılan mutat toplantısı, 30 Kasım- 2 Aralık tarihlerinde olacak. O toplantıda Osman Kavala’nın yargı süreciyle ilgili Türkiye hakkında bir karar vermesi bekleniyor. Ortada iki seçenek var: İhlal sürecini başlatmak ya da kararı bir sonraki toplantıya ertelemek ve Türkiye’ye süre vermek...
16 Eylül’deki Komite toplantısında çıkan sonuca bakılırsa, ibrenin ilk ihtimali gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu noktada Ankara’nın beklentisinin ne olduğu, Azerbaycan dönüşünde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a soruldu. Cumhurbaşkanı’nın “Biz bildiğimizi okuruz!” diyerek başlayıp “Üzerimize düşeni yaparız” diye bitirdiği ifadelerini birebir dinlemiş bir gazeteci olarak, öncelikle şunu net şekilde ortaya koymak gerekiyor: Erdoğan’ın tutumu yoruma gerek bırakmayacak kadar netti. Mücadeleyi gerekirse tek başına verebileceğini de söyleyerek, bu konuda geri adım atmayacağını ve tutumunda kararlı olduğunu ortaya koydu.
İki ihtimal
Cumhurbaşkanı’nın tavrı sertliğini korurken, Konsey kararının taslağı, her zaman olduğu gibi kuvvetle muhtemel bu toplantıdan önce, Kasım ayı ortalarında netleşecek. Türkiye, Konsey’in merkezi olan Strasbourg’da hem Büyükelçisi hem de Adalet Bakanlığı temsilcileri aracılığıyla yetkililerle görüşecektir. Türkiye’ye ek süre verilmesi ancak bu müzakerelerde davanın seyrine ilişkin rasyonel, gerçekçi bir plan veya yol haritası ortaya konulursa mümkün olacaktır. O zaman da yeni karar için Mart ayını bekleyeceğiz.
Gelelim ikinci ve daha kuvvetli ihtimale, yani Konsey’in Türkiye ile ilgili ihlal sürecini başlatmasına. (26 Kasım’daki Kavala duruşmasındaki karar bu anlamda önemli olacak.) Bu ihtimali kuvvetlendiren hem Konsey’in 16 Eylül’de bir erteleme kararı vermiş olması hem de Kavala dosyasıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesine atıf yapması. Türkiye’nin Eski Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi Büyükelçi Erdoğan İşcan 18. maddenin önemini, kaleme aldığı yazılarda “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temel hak ve özgürlükleri tanımlar. 18. madde ise, sözleşmede tanımlanan hak ve özgürlükleri sınırlama ölçüsünün dışına çıkılması ile ilgilidir” diye özetliyor. Bunun sonucu da şu: Konsey Kavala ile ilgili Türkiye hakkında ihlal süreci başlatırsa, Türkiye’nin bunu durdurabilmesi için Kavala’yı sadece adli kontrol şartıyla serbest bırakması değil, hakkındaki davaları düşürmesi ve dahası adli sicil kayıtlarını bile silinmesi gerekiyor.
Yaptırımlar ne olabilir?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu toplantıda “ihlal sürecini” başlatma kararı alırsa, ondan sonraki süreç ise şöyle işleyecek:
Karar Türkiye’ye bildirilecek ve dosya 3 ayda bir ele alınan bir dosya olmaktan çıkarak, her hafta Çarşamba günü yapılan olağan bakanlar toplantısının gündemi haline gelecek. Türkiye’deki yargılama süreci her hafta tartışılacak ve atılan ya da atılmayan adımlara göre yaptırım seçenekleri masaya yatırılacak. Olası yaptırımlar ise şöyle sıralanıyor:
Avrupa Konseyi toplantılarının bahse konu ülkede düzenlenmemesi, o ülkenin Konsey toplantılarına davet edilmemesi, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi yetki belgelerinin alınması, oy hakkının ve son nokta olarak da üyeliğin askıya alınması. Yani Konsey’in yaptırım kararları -olacaksa- süreç içinde belli olacak ancak 47 üyesi olan Konsey’in çoğunluğunun AB üyesi ülkeler olduğu düşünülürse siyasi saikle sert bir karar alması şaşırtıcı olmayacak.