Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hafta yaptığı “Mahmur, Kandil’in kuluçka yuvasıdır, BM temizlemediği takdirde bir BM üyesi olarak biz temizleriz” sözleri, dikkatleri yeniden bu kampa çevirdi. 1990’lı yılların başında Türkiye’nin Irak sınırındaki bölgelerden Irak’a göç yaşanmış ve 1998 yılında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK/UNHCR) bu kişiler için Mahmur kampını kurmuştu.

Ancak BM, Irak’ta pek çok farklı dönüm noktasında kamp üzerindeki kontrolünü kaybetti. Bu dönüm noktalarından biri, 2003’te BM’nin Bağdat’taki binasının bombalanmasının ardından, örgütün Irak ofisini kapatma kararıydı. Bir diğeri ise 2014 yılında DAEŞ’in saldırılarıyla Mahmur’da etkili olmaya başlamasıydı.

Haberin Devamı

En az 3 yıldır sayım yok

Kampta bugün sivil, kadın ve çocuklar dahil yaklaşık 10 bin kişinin olduğu tahmin edilirken, PKK’nın buradaki nüfusu kalkan olarak kullandığı sıklıkla tekrarlanıyor. Mahmur kampı kâğıt üzerinde Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin denetiminde; ancak üç yıldan fazla süredir BM kampta fiilen varlık gösteremiyor.

BMMYK’nın yükümlülüklerinden en başta geleni kampta yaşayanların sayılarının ve kişilerin bilgilerinin düzenli olarak takip edilmesidir. Mülteci hukukunda “verification” olarak tanımlanan bu yükümlülük, BM’nin her yıl sayım için kampa girip, tek tek kamp sakinleriyle görüşüp bir döküm çıkarması anlamına geliyor. Türkiye de uzun süredir Birlemiş Milletler’den en azından bu sayımın yapılmasını bekliyor, zira bu sayımı yaparsa kamptaki “PKK varlığının ve irtibatlarının” düzenli olarak tespit ve teyid edileceğini düşünüyor. Ancak Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesinin sebeplerinden birinin, Irak’ta DAEŞ’le Mücadele Koalisyonu’nun operasyon yürüttüğü bölgelerde faaliyette bulunmaması olduğu belirtiliyor. .

Türk yetkililere göre bir başka sebep de, BM’nin, Irak ve Türkiye arasında yıllardır devam eden Mahmur konusundaki müzakerelerde taraf olarak görünmek istememesi. Türkiye’nin elinde bu kampın PKK tarafından nasıl kullanıldığına dair veriler var. Örneğin Erbil’de Türk konsolosluk çalışanını şehit eden PKK’lı teröristlerin Mahmur’a girip çıktığını belgeleyen veriler, BM ofisleri ve Merkezi Irak yönetimiyle paylaşıldı, ama kamp konusunda herhangi bir adım atılmıyor. Mahmur’daki durumun Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin öncelikleri arasında olmadığı da sıklıkla vurgulanıyor. Tüm bu durumlar nedeniyle, Mahmur Kampı’nın PKK’dan temizlenmesiyle ilgili adım atılamıyor.

Haberin Devamı

Türkiye’nin Mahmur Kampı’na dönük iddiaları:

PKK’ya örgüt elemanı devşiriliyor, kamptan örgüte katılım oluyor,

Kampa yoğun şekilde PKK’lı giriş-çıkışı oluyor

Kamp örgütün lojistik üslerinden biri,

Kampta lojistik destek için depolama yapılıyor,

PKK örgüt mensuplarına burada askeri eğitim veriyor.

Kâğıt üzerinde BM kontrolü

Denizdeki oran: Yüzde 100

Bandırma Körfezi, Erdek Körfezi, İstanbul ve Marmara’ya kıyısı olan tüm şehirlerin kıyılarından müsilaj görüntüleri geldi. Denizin altından gelen görüntü ve fotoğraflarla da bu sümüksü örtünün denizin önemli bir kısmında olduğunu anladık. Peki müsilaj Marmara Denizi’nin yüzde kaçını kaplamış durumda?

Haberin Devamı

Bu soruyu kendisi de Marmara Denizi’nde dalış yapmış Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı’ya sordum. Prof. Sarı, “Marmara Denizi yaklaşık 11 bin 350 kilometrekaredir ve müsilaj 11 bin 350 kilometrekarelik alanın her yerinde var. Tüm bu alanı esir almış durumda.” dedi. Prof. Sarı esas müsilaj oluşumunun suyun 0 ila 30 metre derinliğindeki ışıklı bölge denilen alanda oluştuğunu ve tüm bu alanın deniz salyası ile örtüldüğünü söylüyor. Prof. Sarı dalış esnasında 18 metreden sonra yoğunluğun arttığını ve ardından da ışığın tamamen gittiğini, dalışlarını el fenerleriyle yaptığını anlatıyor.

Kâğıt üzerinde BM kontrolü

BM’den müsilajla mücadele önerisi

Ankara’nın bu hafta dikkat çeken bir konuğu vardı. BM Habitat, Türkiye’nin 2017 yılından bu yana yürüttüğü “Sıfır Atık” projesini “Atık Alanında Akıllı Şehirler” ödülüne layık gördü ve Birlemiş Milletler Habitat (İnsan Yerleşimleri Programı) Direktörü Maimunah Mohd Sharif de o ödülü vermek için Türkiye’deydi. BM Habitat Direktörü’nün üç gün süren Türkiye ziyaretinde gündemdeki en sıcak başlıklardan biri Marmara Denizi’ndeki müsilaj (deniz salyası) kriziydi. Türkiye bunun sebeplerini ve alınması gereken tedbirleri konuşurken, ben de BM Direktörü ile bu sorunu konuştum.

Sharif görüntüleri ve fotoğraf karelerini gördüğünü söylüyor, “Bunun karayla da bağlantısı var. Dolayısıyla sizin bütünleşmiş (entegre) bir yaklaşım sergilemeniz, yani hem denizi hem karayı temizlenmeniz gerekiyor” diyor. Maimunah Mohd Sharif, o entegre yaklaşımın parametrelerini şöyle sıralıyor:

“Geri dönüşüm teşvik etmemiz gereken en önemli alanlardan biri. Sıfır Atık projesi ile önemli adım atıldı. Ama yalnızca atık azaltımından bahsetmiyorum, tüketimi, mevcut yönetişimi gözden geçirmemiz, yasalara bakmamız gerektiğini söylüyorum...”

Gözlerinizi açın, uyanın!

Dr. Sharif Türkiye’deyken, bu vesileyle kendisine insanlığın pandemiye yol açan hatalarını ve bundan sonra çevre-insan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini de sordum. Sharif, “Pandemi gözlerimizi açtı, bize ‘Artık uyanın’ dedi. Doğanın bozulması, iklim krizlerine yani hayatımızı geçmişte nasıl organize ettiğimize bakmamız gerekiyor. Doğaya zalimce davrandık” yorumunu yaptı. BM Direktörü, pandemiden çıkış yolunu ve bundan sonra bu gibi tehditlerle karşılaşmamak için alınması gereken önlemi tek bir cümlede özetliyor: Daha yeşil, daha sağlıklı kentlere ihtiyacımız var...

Sharif de her uzmanın söylediği gibi bu süreçten gerekli sonuçları çıkarmazsak, bizi büyük tehditlerin beklediğini hatırlatıyor. BM Habitat Direktörü, 2030 itibariyle dünya nüfusunun yarısından fazlasının kentlerde yaşayacağını söylüyor ve “kentler gelecekte zor bir sınav verecek” sözleriyle hazırlıklı olmamız gerektiğinin altını çiziyor. Kentlerin en zorlu sınavının iklim değişikliği olacağını söyleyen Sharif, “Yeni çözümler görmek istiyoruz. Kırsal ile bağlantılı, geniş ve esnek bir gelecek oluşturmalıyız” diyor.

Dünyada müsilaj sorunu

Adriyatik Denizi’ndeki ilk olgu 1729 yılında rapor edildi,

Adriyatik müsilajın en çok görüldüğü denizlerden biri,

6 ülkenin çevrelediği Adriyatik’in doğal yapısı ve atıklar sebebiyle buradaki müsilaj sorunu hala çözülemedi,

Ege Denizi’nde ilk müsilaj 1980’lerin başında görüldü,

Tiren Denizi’nin kuzeyinde 1990’lara doğru, güneyinde ise 2000’lerde deniz salyaları birikmeye başladı,

 Marmara Denizi’nde müsilaj olgusu 2010 yılında grafiklere girdi.