Lisede bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Bazen derslerde bazen de ders dışı zamanlarda bize bir sürü şey anlatırdı. Mesela Çanakkale savaşında Atatürk filan yoktu onun için ama sis bulutları ve yeşil sarıklılar tugayı vardı. Ona göre Hıristiyanlar yılbaşında niye çam ağacı süslerdi biliyor musunuz? Çünkü Hz. İsa ikinci gelişinde Şam kentine gelecekti. Ama Hıristiyanlar bunu “çam” olarak anlamıştı. O yüzden Noel bayramlarında çam ağacı süslüyorlardı, Hz. İsa onları evine gelsin diye…
Anlattıklarının en güzeli de şuydu: Bir gün, Lenin öldükten sonra Moskova Radyosu’nun kapısında yaşlı bir adam belirmiş. Bu adam Karl Marx’mış. Radyoda uzun uzun ne kadar yanıldığını ve yazdığı her şeyin ne kadar yanlış olduğunu anlatmış. Ve komünizm kıskacında inim inim inleyen Ruslardan özür dilemiş.
Bu edebiyat öğretmeni halen hayatta -Allah uzun ömür versin- ve birtakım dergilerde hikâyeler yazılar yazıp, bazı çevreler tarafından büyük itibar görüyor. Oluyor böyle şeyler takılmıyorum ama benzer bir “mistikleştirilmiş” tarih anlayışının hemen herkesi sardığını görünce endişe etmeden duramıyorum.
Benim kişisel düşünceme göre tarih gurur duyulacak ya da utanılacak bir şey değildir.
Tarihten öğrenilir, örnek alınır.
Ama nasıl öğrenilir?
Ne örnek alınır?
İşte asıl mesele bu.
Yukarıda Marx dedim, oradan devam edelim. Diyalektik materyalist tarih anlayışının tarihi ve bugünü anlamak için, en azından şu an elimizde bulunan, yegâne enstrüman olduğunu dile getirir birçok sosyolog, felsefeci ve siyaset bilimci. Elbette bu düşünce de ortaya konulduğu dönemden bu yana büyük değişiklikler yaşamış ve genel anlayış sabit kalmakla beraber önce Frankfurtokulu, sonra Annales okulu ve son olarak da Post-Marksistler ve yapıbozumcular tarafından yeniden ve yeniden yorumlanmış. Bu felsefenin karşısından olanlar tarafından ise kimi zaman “modası geçmiş olmakla” kimi zaman “tarihin artık sonunun geldiği” yani insanlığın bir anlamda kemale ulaştığı iddia edilerek akim kalmakla eleştirilmiş ama her seferinde haklılığı bizzat yaşanılarak yeniden ve yeniden ispatlanmış.
Şuradan aklıma geldi; bir karikatürde adamın biri Marx’a “Hani her şeyi tahmin etmişsin ya, kripto parayı da tahmin edebildin mi?” diye alaycı bir dille soruyor. Marx da bunun üzerine adamın yüzüne hiç bakmadan “hayali sermaye” ile ilgili makalelerini gösteriyor. Onu da tahmin etmiş yani.
Elbette bilimsel yöntemde bu tür tahminlerin yeri yok ve Marx da bir kâhin değil. Fakat bugün bile ve muhtemelen gelecekte de “tahminleri” en çok çıkan düşünür olacak kendisi. Keramet ise bizzat geliştirdiği ve tüm düşünce sistematiğini oluşturan bu yöntemde yani diyalektik materyalizmde gizli. Hatta bir adım daha ileri gidelim, bu bilimsel yöntem öylesine önemli ki gerçekten de bu sistemle düşünmeden hiçbir olayı doğru yorumlamak mümkün görünmüyor.
Özetle, olayların nesnel bir şekilde yorumlanmasıdır diyalektik. Sebep sonuç ilişkisinde maddi koşulların, toplumsal çıkar ilişkilerinin ve nihai olarak sınıfsallığın etkili olduğunu söyler. Hanedanlar nasıl kurulmuş, devletler niye ortaya çıkmış, imparatorluklar nasıl yükselmiş, tüm bunları neden o grup insan değil de bu grup insan başarmış ve bunu nasıl nelere dayanarak yapmış; tüm bunları açıklamaya çalışır.
Fakat biz mistik bir tarih anlayışı içinde yaşıyoruz günümüzde. Adeta bir zaman kayması içindeyiz bile demek mümkün. Bir türlü günümüzden geçmişe bakamıyor, geçmişi tüm “kurgulanmış” haliyle bugüne taşımaya çalışıyoruz. Bu nedenle de ha bire kahramanlar ya da hainler yaratmaya çalışıyoruz. Tüm o hainlerin ve kahramanların kendi gerçeklikleri içinde var olduğunu unutuyoruz.
Peki, yok mudur gerçekten de hainler ve kahramanlar?
Elbette vardır ama burada bir başka sorun çıkar karşımıza; kahramanlar ya da tarihte bireyin rolü meselesi. Elbette ki maddi koşullar olgunlaşmadan hiçbir toplumsal değişim yaşanmaz. Ama toplumdaki değişim nüvesini diğerlerinden daha iyi anlayan, bunu harekete geçirecek güç, kudret ve karizmaya sahip bireyler olmadan da koşullar ya çok geç olgunlaşır ya da değişimler değişim isteyenlerin arzusu hilafına gerçekleşir.
Abdülhamit “Kızıl Sultan” mıydı, Vahdettin hain miydi, Mevlana Moğol iş birlikçisi miydi, Moğollar barbar istilacılar mıydı, Emir Timur vahşi, Şah İsmail hain miydi? Pir Sultan asi, Köroğlu kahraman, Şeyh Bedrettin komünist miydi?
Tarihi bugüne taşımaya çalışır, hele de bunu siyasetin malzemesi haline getirmeye kalkarsanız sahip çıktığınızı iddia ettiğiniz tarihe en büyük darbeyi vurmuş olursunuz. Yapmayın. Kimse yapmasın.