Son iki haftadır Kanal D ana haber bültenlerinde verdiğimiz hırsızlık, dolandırıcılık ve yankesicilik haberlerine şöyle bir baktım da... Bayağı artmış gerçekten!
Durun, hikâyeye baştan başlayayım. Geçenlerde bir izleyicimiz bir mesaj gönderdi sosyal medya üzerinden. Hani bir söz vardır (şahsen atfın doğruluğundan şüphe duysam da) kimileri tarafından Mevlana Celalettin Rumi’ye, zaman zaman da Ömer Hayyam’a atfedilir:
Bir lafa bakarım laf mı diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye.
Ben de bu düstur çerçevesinde sosyal medya üzerinden gelen eleştirilere ve eleştiri sahiplerinin diğer mesajlarına ve genel profiline muhakkak bakarım. Çok kalabalık bir liman şehrinin devasa meydanına benzetiyorum çünkü sosyal medyayı. Alimi, meczubu, uğurlusu, uğursuzu, kimi ararsanız bulabileceğiniz bir yer. Kimi gönlünü eğlemek, kimi acısını dindirmek, kimi “Ben varım” demek, kimi de düpedüz kötülük etmek, can yakmak için yazıyor. O yüzden her “eleştiriye” yanıt vermeye kalkarsam kendime de iyi niyetle söyleyene de adil davranmamış olurum. Neyse...
Gelen mesajın hem dilinin nezaketi hem de gönderen izleyicimizin hesabında yer alan diğer mesajları kendisinin ciddi, samimi ve adabımuaşeret sahibi bir kişi olduğunu gösterdiğinden yanıt vermeyi bir borç bildim kendisine.
“Sevgili Deniz Bey” diye başlıyordu mesaj ve “Haberlerinizin ilk 10 dakikasını (siyaset haberlerini) izliyor sonrasını (asayiş, cinayet, kavga, vs. haberlerini) izlemiyorum” diye devam ediyordu. Çünkü bu tür haberlerin (mealen ve kısaltarak aktarıyorum) içini kararttığını ve memleketin asıl (siyasi ve ekonomik) sorunlarını perdelediğini söylüyordu bu izleyicimiz.
“Durum gerçekten öyle mi?” diye son iki haftanın haberlerini incelemeye başladım. Gerçekten de o vatandaşımızın söylediği gibiydi. Bültende çok sayıda bu tür haber vardı. Konuyu haber merkezimizdeki editör arkadaşlarımla da ayaküstü münazara ettik. Muhabir ve kameraman arkadaşlarımı da ufak yollu yokladım. Söyledikleri benim de gördüğüm bir gerçeği teyit etti. “Gündeme o gün ajanslar ya da diğer haber kaynakları vasıtasıyla elimize ulaşan bu tür haberlerin ancak dörtte birini alıyoruz.” Yani?
Yani hırsızlık, yankesicilik, dolandırıcılık, soygun, vs. olaylarında adeta bir patlama var bizim gördüğümüz kadarıyla. Yankesicilik profesyonel bir biçime bürünmüş adeta. Perdelemeler, takipler, erketeler ne arasan var. Tırnakçılık ve tantanacılık gibi kadim yöntemler de yeniden sıkça duyulur olmaya başlamış. Kuyumcu soygunları mesela dikkat çekici biçimde artmış. Dükkân soygunları da öyle. Gerçi eskiden sigara ve içki gibi yükte hafif pahada ağır mallar çalınırken, şimdi hırsızlar dükkândaki kedi dâhil ne bulursa çalmaya başlamış.
Kimi dükkânlar iki üç kez soyuluyor. Hırsızlar bazen bir sokağa dadanıyor ve bir ucundan girip. Soymadık dükkân, daire bırakmadan diğer ucundan çıkıyor.
Teknolojik yöntemler de de artış var. Telefona gelen tuzak mesajları ve linkleri saymıyorum bile. “Hesabınızı terör örgütü ele geçirdi, hemen tüm paranızı bize verin” telefonlarını da... Çünkü artık araba kiralama, emlak satış-kiralama ya da tatil şirketlerinin internet siteleri bire bir kopyalanarak yapılıyor dolandırıcılıklar. Yardım kampanyaları, kadına yönelik şiddetin engellenmesi, çocukların eğitime erişimi gibi konularda yapılan kampanyaların sahteleriyle dolandırıyorlar ya da. Kargo irsaliyesinin altına, spor salonu üyelik sözleşmesinin altına sahte senet koyarak imzalatanlar bile var.
İnsanların en çaresiz anlarını istismar edenler de çoğalmış. Trafik kazalarının bolca gerçekleştiği sabıkalı kavşaklar var ya. Oraları mesken tutuyor bu uğursuzlar. Kaza yapan araçların sürücülerine ve yolcularına yardım bahanesiyle yaklaşıp ceplerini, araçlarını boşaltıp kayıplara karışıyorlar. Kazadan dolayı canı yanmış biçareleri bir daha vuruyorlar yani.
Özetle, izleyicimiz haklı. Bu tür haberler artık bültenlerimizde daha çok yer tutuyor. Biz bu haberleri vermek zorundayız. Memleketin “efkârıumumiyesi”ni ancak bu tür haberleri de bilerek anlayabileceğimizi düşünüyoruz çünkü. En kaba tabirle, ayna tutuyoruz topluma ve o aynaya bugünlerde bu haberler yansıyor.
Bundan sıkılmak da size kalmış, bunu bir uyarı kabul edip dükkânınızı, evinizi daha güvenli hale getirmek de... Hatta bunun çok ciddi bir güvenlik sorunu olduğunu düşünerek kamu otoritesinin daha çok polisiye tedbir almasını istemek de size kalmış, “Artan suç oranları derin yoksulluğun bir sonucu. Sosyal devlet bir an önce bu sonuca yol açan toplumsal eşitsizliği ortadan kaldıracak sosyal, ekonomik tedbirler almalı” talebini dile getirmek de.
Sonuçta biz haber bültenlerimizde kimseye ne yapacağını söylemiyoruz. Haddimiz değil. Biz sadece haber veriyoruz. Gerisi size kalmış.
NOT: Yazıyı yazdıktan sonra içime sinmedi, aklına ve mesleki tecrübesine güvendiğim inandığım üç meslektaşımı daha aradım ve yazıda anlattıklarıma katılıp katılmadıklarını sordum. Biri “Dörtte bir yerine üçte bir desen sanki daha iyi olur. ‘Çok abartıyor’ demesinler” yorumunda bulundu. “Tamam” dedim ama yazıda düzeltmedim. Diğeri ise “Çok ciddi artış var. Artık birisi sana durup dururken selam verdiğinde bile ceplerini bir yoklamak zorunda kalıyorsun” dedi. Son konuştuğum ise “Dörtte bir diyerek az demişsin. WhatsApp ihbar hattına gelenleri de sayarsak ancak onda biri giriyor bültene” dedi. “Vay be!” diyerek kapattım telefonu.
NOT’UN NOTU: Tamam, “Vay be!” değil daha ağır bir tepki verdim ama burada yazamam onu.