Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

“Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.” Bu söz büyük Fransız edebiyatçı Victor Hugo’ya ait.

Devrimler çağının başlamasıyla birlikte yukarıdaki söz birçok siyasi hareket için hem varlık sebebi hem de varlığını sürekli kılmanın en temel dayanaklarından biri haline geldi. Bu söz özellikle de 20. yüzyıl içinde kurulan ve kendisini devrimci olarak tanımlayan siyasi hareketlerin neredeyse tamamı için aynı işlevi gördü dersek pek de yanılmış olmayız.

Bu durum, işin derin teorik kısmını bir tarafa bırakırsak, en basit biçimiyle şöyle anlatılabilir:

Haberin Devamı

İnsanların içinde yaşadığı ama sadece çok küçük bir gruba refah ve gelişim izni tanıyan bir sistem vardır. Adaletsizlik üreten bir sistemdir bu ve zamanla üretmiş olduğu bu acı ve adaletsizlik öyle bir boyuta gelir ki insanlar sonunda -öyle ya da böyle- bu sistemi değiştirir. Zaten çelişkiler üzerine kurulu bu yapının ürettiği “çelişkilerin” giderek “keskinleşmesi” ile mümkün olur bu süreç. İnsanların gözleri açılır, yapının ürettiği tüm adaletsizlikler artık reddedilemeyecek biçimde gözle görülür ve herkesi etkiler hale gelmiştir. Yani isteseniz de reddedemezsiniz eski yapının artık işlemez olduğunu. Yani koşullar “olgunlaşmıştır”. Dolaysıyla da tarihin tekerleğinin geri dönmeyeceği varsayımıyla bir şekilde sistem değişir, ortaya yepyeni ve müreffeh bir yapı, mutlu bir toplum çıkar. Kendilerini devrimci olarak gören yapıların çoğu umutla “koşulların olgunlaşmasını” bekler. Sabırlı olmayanlar silahlı mücadele adı altında tedhiş ve terörü kullanarak “koşulları olgunlaştırmaya” çalışır. Bazen başarılı olurlar. Çoğu zamansa silinip giderler. Hatta “koşulların en olgunlaştığı” zaman bile başarısız olmaları muhtemeldir. Başarılı olanların ise ortak iki özelliği vardır; hem süreci çok iyi analiz etmiş ve anlamışlardır hem de toplumun her kesiminde -özellikle de dayandığı kesimler arasında- varlığını kurumsal olarak ortaya koymuşlardır. En azından böyle olması gerekir ki beklenen kriz anı geldiğinde hemen ve toplumun en geniş kısmını kapsayacak şekilde ipleri ele alsın ve siyasi kurumları yeniden işler hale getirebilsin. Değişimin temel parametresi değişime hazır olmaktır yani.

Haberin Devamı

Bir de şu çelişkilerin keskinleşmesi meselesine bakmak gerek elbette. Ünlü düşünür Alexis de Tocqueville, Fransız Devrimi’ni anlattığı kitabında devrimden önceki 16. Louis döneminin Eski Rejim’in en müreffeh dönemi olduğunun altını çizer. Düşünürün buradaki maksadı “değişim isteğinin ne zaman ve hangi koşullar altında geleceği” sorusuna bir yanıt bulmaktır. O yanıtı dile getirirken bu dönem ortaya çıkan refahın Fransız Devrimi’nin önünü açtığını hatta kolaylaştırdığını söyler. Çünkü Tocqueville’e göre, insanlar ancak güven ve refah içindeyken ve önlerindeki ufuk açık olduğunda huzursuzlanıp daha iyi yönde bir değişim istemeye başlar. Bizim yakın tarihimizde “dar-bol gelen anayasa” tartışmasıyla ortaya çıkan bir duruma da işaret eder bu tanım. Ortada topluma yayılmış görece bir refah vardır ama temel hukuki ve siyasi kurumlar bunun gerisinde kalmıştır. Sistem topluma “dar gelmektedir” artık.

Haberin Devamı

Devrim meselesini de ele alır Tocqueville. Ona göre, geçmişten tamamen kopmak mümkün de doğru da değildir. Fransız Devrimi’nin oluşturduğunu iddia ettiği kurumların neredeyse tamamı devrim öncesinde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Zaten başka türlü olması da mümkün değildir.

Tüm bunları niye anlattım?

Seçimlere çok az bir vakit kala görünen o ki muhalefet ekonomik sıkıntılar üzerine bina ettiği oyun planı çerçevesinde “çelişiklerin keskinleştiğini”, dolayısıyla da bir iktidar değişikliği için “koşulların olgunlaştığını” düşünüyor. Oysa meseleye yukarıda alıntıladığımız çerçevede bakınca pek de ümitvâr olmamaları gerektiğini görüyoruz.

İktidar ise bir taraftan da kendisiyle yarışmak zorunda. Çünkü son 20 yıl içinde hem dünya hem Türkiye çok fazla değişti. Mevcut yapı özellikle de mevcut iktidar dışında bir iktidar görmemiş olan ve dünyayı da yakından tanıyor olmanın getirdiği iştahla daha fazlasını isteyen bir gençliğe dar geliyor.

Evet, gerçekten de zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü bir şey yoktur ama eğer o fikre inananlar buna hazırsa…