Tüm insanlığın ve ülkemizin maruz kaldığı pandemi eşliğinde geçen son bir yılda çok derin yaralar aldık. İnsanı insan yapan birçok hasletimizden uzak kaldık. Bu illet tamamen ortadan kalksa dahi kolay kolay unutulmayacak bir yıl hafızalarımızda kalıcı olarak yerini aldı.
Bu dönemin yükünü büyük oranda sağlık çalışanlarımız çektiler. Ailelerinden, çocuklarından ve sevdiklerinden uzak kaldılar. Çok zor şartlar altında görevlerini ifa ettiler. Binlerce sağlık çalışanı işlerini yaparken Kovid-19’a yakalandı. 385 sağlık çalışanı Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti.
Ağır bir pandeminin gölgesinde 14 Mart Tıp Bayramını geçiriyoruz. Tüm sağlık alanında çalışanlara şükranlarımızı sunuyoruz. Mesleğinize olan aşkınız kesinlikle salt “işlerini yapıyorlar” yaklaşımıyla açıklanamaz. Bu cansiperane mücadele ancak vatan sevdasıyla yüreği çarpan insanların yüksek ruhuyla vücut bulabilirdi. Sizlerin özverisi ve fedakarlığı sayesinde bizler geleceğe umutla bakabiliyoruz. İyi ki varsınız.
Salgın
Sağlık çalışanlarımız neredeyse bir yıldır canla başla çalışarak Kovid-19’la mücadelenin baş aktörleri oldular. Dünyada ölüm sayıları bu kadar yüksekken, çok büyük maddi olanaklara sahip ülkelerin sağlık sistemleri çökmüşken, ülkemizde hastalarımıza hizmet sunumunda çaresiz kaldığımız bir dönem yaşamadık. Bu kesinlikle tüm sağlık çalışanlarımızın ortak başarısıdır.
Şimdi Aile Sağlığı Merkezlerinde ve hastanelerde aşılamalar başladı. Dünyada görülmemiş bir hız ve organizasyonla sağlık çalışanları kendilerini aşıladı ve aynı hızla sırası gelen vatandaşlarımıza ulaşıp aşılarını yapmaya devam etmekteler. Bu organizasyonda Aile Sağlığı Merkezlerinde görevli Aile Sağlığı Çalışanları vatandaşı korumak için çok büyük bir görev ve sorumluluk üstlenmiş durumda.
Pekiyi bu aşıyı uygulayan sağlık çalışanlarını kim koruyacak?
Bağışıklama programı ile Aşı uygulayan ve vatandaşı koruyan Kamudışı Aile Sağlığı Çalışanları devlet tarafından korunmaya muhtaç...
Heyet Raporu
Askerlik
2020 yılı hepimiz için hayatımızda unutamayacağımız hatıralar bıraktı. Geri dönüşü olmayan alışkanlıklar kazandık ve çoğu alışkanlıklarımızı da bu dönemde kaybettik. Bizi biz yapan birçok samimi geleneğimiz yerini maskelerin ardından korkulu gözlerle yapılan soğuk bakışlara bıraktı. Kalabalık sofralarda yapılan aile buluşmaları, bir eve doluşup heyecanla izlediğimiz derbi maçları, sabah erkenden zorla kalkıp gittiğimiz okul sıraları, Ankara’nın bağları tadında başlayıp sahneye sığmayan halay kuyrukları yapılan düğünler ve hayatımızdayken aslında ne kadar bizi kaynaştırdığını, sosyalleştirdiğini adeta bir terapi etkisi yaptığını fark etmediğimiz nice etkinliğimiz ellerimizin arasından kayıp gitti. Annelerimizi, babalarımızı, yaşlılarımızı ziyaret edemedik. Farklı şehirlerde yaşayan kuzenlerle, arkadaşlarla izinleri organize edip yıllık rutine bağladığımız memleket ziyaretlerini yapamadık. Kaybettiğimiz değerlerimiz saymakla bitmez.
Bunun yanında değişik kazanımlarımızda olmadı değil; annem sıkı bir sosyal medya kullanıcısı oldu, yıllardır fırsat bulamadığımız kitapları okuduk, filmleri dizileri bitirdik, kendi
Covid-19 ülkemizde yayılmaya devam ediyor. Tünelin sonunu görebilmemiz için toplumsal bağışıklık olgusunun neresinde olduğumuzu görmemiz gerekiyor.
Nedir toplumsal bağışıklık?
Bu virüsle ülkemizde karşılaşmış ve ona karşı bağışıklık geliştirmiş kişi sayısının nüfusumuza oranıdır.
Elimizdeki verilere göre virüsle tanışmış olan kişilerin ortalama 14 gün sonra aşılanmış gibi bağışıklandığını düşünüyoruz.
Kullanılabilir aşının hala bulunup üretilip son kullanıcıya ulaştırılmasının uzak göründüğü bu günlerde sağlık profesyonellerinin gözü kulağı bu orandadır.
Bu oranı doğru tanımlayabilmek için açıklanan verilerin güvenilirliği çok önemlidir. Bizim için ister asemptomatik olsun ister semptomatik olsun önemli olan virüsü taşımış olmasıdır.
Sağlık Bakanımız yaptığı son açıklamada semptom taşıyan kişilerin hasta kabul edildiğini, açıklanan sayılarında bu kişiler olduğunu, semptom taşımayan kişilerin ise hasta kabul edilmediğini, vaka kabul edildiğini ve açıklanan sayılara dahil edilmediğini bildirdi. Yani kişi
Journal of General Medicine dergisinde yayımlanan bir derlemeye göre, “Kovid-19’dan tam korumasa bile, maske sayesinde öldürücü virüs dozundan daha az alındığı düşünülüyor.”
Şimdiye kadar virüsle ilgili pek sık bahsedilmeyen bir konu var ki o da “VİRAL YÜK”. Enfeksiyon bulaşan kişinin maruz kaldığı virüs miktarının hastalığın seyrini belirlediği düşünülüyor. Yani vücuda 10 tane koronavirüs girmesi ile 10.000 tane koronavirüs girmesi arasında ciddi tepkime farkı var.
Az sayıda virüs vücudumuzda çoğalıp zarar verici hale gelene kadar bağışıklık sistemimiz durumu fark ediyor ve virüsle tanışıp, virüse karşı hızla asker yetiştirerek, fırsat vermeden virüse müdahale ediyor. Çoğu zaman kişi virüsün bulaştığını bile anlamadan atlatıyor ve aşılanmış gibi bağışıklanıyor. Biz bu kişileri ASEMPTOMATİK (yani belirti vermeden hastalığı geçiren kişiler) olarak tanımlıyoruz.
Çok sayıda virüse maruz kalan yani viral yükü fazla olan kişilerde ise hastalık daha ağır seyrediyor; vücudun
Geçen hafta Demirören Medya Yatırımlar A.Ş. olarak TSE’ne Kovid-19 Güvenli Hizmet Belgesi almak için başvuruda bulunarak bir seri denetimden geçtik.
Yüzlerce detay sorunun karşılığında aldığımız önlemlerle verdiğimiz cevaplar kabul gördü.
Denetimin yanı sıra aslında birçok konuda bilgi alışverişi yapmış olduk, birçok alanda faydalı bilgiler aldık, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Demirören Oktay’ın pandeminin 1. dakikasından itibaren verdiği tam yetki ve koşulsuz destekle mevcut önlemlerimizi bir ileri aşamaya taşıyarak uluslararası standartlara göre güncellemeler yaptık.
Denetimi yapan TSE’de görevli arkadaşımız Sn. Murat Kavruk beyin olayı özetleyen çok güzel 4 sorusu oldu, bu soruları sizlerle de paylaşmak isterim;
Dr. Turgut Erkutlu, Dr. Ahmet Aydın Şener, Dr. Abdurrahman Demir, Dr. Refik Çaylan, Dr. Engin Ünaldı . Bir hafta içinde Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybeden doktorlarımızın isimleri. Bu pandemide sağlık çalışanlarının başına gelmeyen kalmadı. Herkes çok karmaşık duygular yaşadı. Her akşam sağlık çalışanları için vatandaşın pencerelere balkonlara çıkıp coşkuyla dakikalarca alkış tuttuklarına da şahit olduk. Apartman girişlerine “Apartmanımızda ikamet eden sayın sağlık çalışanları, apartmana girip çıkarken giriş kapıları ve merdiven korkuluklarına temas etmemenizi önemle rica ederiz!” yazıları asanları da gördük. Bu yazı aslında ne kadar sahipsiz, ne kadar ötelenmiş ve yalnızlaştırılmış olduklarının en büyük özetiydi. Üzerinde durmadılar, fazla uzatmadılar, anlayışla karşılayıp gene işlerine baktılar. Çünkü vakitleri yoktu, daha büyük dertleri vardı, çocukları vardı, yaşlı anneleri babaları vardı. Hastalıkla mücadele ederken bir yandan da ev hayatlarını yürütmeye çalışıyorlardı. Korku içindey-diler,
Sağlık çalışanlarının motivasyonu da kondisyonu da ister istemez düşmeye başladı. Sonu gelmek bilmeyen hastalık ve öte yandan hayatın olağan akışını devam ettirme mecburiyetinin insanlara yaşattığı çelişki tahammül sınırlarını zorluyor. Aile hayatları artık kendi içinde büyük dramlar barındırıyor. Birçoğu yıllardır izin kullanmadan, sürekli maske arkasından, çocuklarından izole, maddi zorluklar içinde, geçici sözleşmeli, emeklilik tazminat hakkı olmadan, tayin hakkı olmadan çalışıyor. Çalışırken Kovid-19’a yakalanan aile hekimleri ve hemşireleri karantina sürecinde yerlerine bakacak başka bir sağlık çalışanı yoksa maaş kesintisine uğruyor. Hastanelerde çalışan hekimler karantinaya girmek durumunda kalırlarsa aynı şekilde hasta göremedikleri için hak ediş ve döner sermaye kayıplarıyla karşı karşıya kalıyorlar.
Şiddeti hak görüyoruz!
Mesleklerini ettikleri vicdani yemin gereği hiç sorgulamadan devamlı aynı motivasyonla yapmaları bekleniyor. Hep bir hastalık olduğunda aklımıza geliyorlar, arıyoruz ve hiç alınganlık