Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

150 yıl önce “Ay’a Seyahat” romanını yazmıştı Jules Verne. 43 yıl önce Nail Armstrong, gerçekleştirdi Ay’a seyahati.
* * *
Her ne kadar Orta ve Yakın Doğu’da kan gövdeyi götürüyorsa da; Mars gezegenine gönderilen robot, Mars’ın fotoğraflarını gönderiyor Dünya’ya.
* * *
Güncel hayat, elbet “uzaya açılma” çabalarının çok dışında. Ancak bu alandaki çalışmaların sonuçları, yine de tüm yaşamları etkileyecek.
Nasıl ki Gagarin’in uzaya gidişi, mucizeleri avuçların içine yerleştirdi; cep telefonlarıyla, nereyle istersen konuşmak bir yana; bir de çektiğin fotoğrafları gönderebiliyorsun, ister Sidney’e, ister New York’a...
* * *
Mars gezegeni üstüne fıkra edebiyatı da, zenginleştikçe zenginleşmede.
İNSAN’ın ilk kez Merih’e inişinde, Dünya’dan gönderilen füzede çok yakışıklı bir pilotla, çok da güzel bir hasta bakıcı varmış.
Her ikisi de yan yana gezinirken, bir dişi, bir de erkek Merihliyle rastlaşmışlar.
* * *
Merihliler kendilerine:
- Merhaba yabancılar, hoş geldiniz gezegenimize, demişler; bize buyurun da birer kadeh içerek, şenlendirelim bu karşılaşmayı.
* * *
Birbirleriyle çok da samimi olmayan yakışıklı pilotla, güzel hasta bakıcı da kabul etmişler daveti.
Ve evde birer kadeh içildiği sırada erkek Marslı:
- Size, demiş; hayatımızın özelliklerini göstereceğiz, herhalde çok, pek çok şaşıracaksınız.
* * *
Üç saati bulan açıklamalardan sonra, gerçekten Dünyalı pilotla hastabakıcı, öylesine afal afal olmuşlar ki; yelkovanıyla, akrebi kopuk bir kule saatine dönmüşler.
* * *
Sonunda pilot:
- Bize tüm hayatınızın özelliklerini çok güzel anlattınız. Sadece nasıl ürediğiniz hariç. Onu da göstersenize, demiş.
Erkek Merihli:
- Çok basit, demiş; bakın işte böyle.
Hep birlikte mutfağa geçmişler, dişi Merihli bir bardak almış. İçine beyaz bir mayi dökmüş; arkasından başka bir şişeden aldığı siyah bir mayii.
Çalkalayarak bir güzel karıştırmış her ikisini ve:
- İşte böyle, demiş; çok karmaşık değil. Şimdi artık sadece 9 ay beklemek gerekiyor. Peki siz Dünya’da nasıl yapıyorsunuz bu işi? Hadi gösterin bize, siz de...
* * *
Pilotla hasta bakıcının biraz nevri dönmüş ama; Merihliler çok ısrar ettikleri, üstelik de çok içten davrandıkları için, soyunup o işin Dünya’da nasıl yapıldığını göstermeye başlamışlar.
* * *
Merihliler ise onları kahkahalarla izliyorlarmış:
- Olacak şey değil, olacak şey değil, diyorlarmış; biz ise sütlü kahveyi yapıyoruz böyle.
* * *
Orta ve Yakın Doğu’da da kadınlara sormak gerek:
- Sizin için durum nasıl, yoksa sizinki de şekersiz çay gibi mi?
* * *
İki Marslı da, füzeleriyle Dünya’ya gelmişler ve tam gece yarısı kırsal bir bölgede, yol kıyısındaki bir benzin istasyonuna düşmüşler.
Marslının biri ötekine:
- Tıpkı benim öngördüğüm gibi; onlarda da erkeklerin bir sayaçları var alınlarında; ama cinsel organları çok daha uzun bizimkilerden, diyormuş.
Öteki Marslı da:
- Evet öyle, demiş; herhalde o nedenle de uyurken kulaklarının arkasına koyuyorlar cinsel organlarını...
* * *
Ne diyeceksiniz:
- Herkesin kültürü kendine... Nasıl ki bizde de köylülük kültürüyle, kentlilik kültürü aynı değil.
* * *
Dublaj Türkçesinin etkisiyle, “çok” sözcüğü de “oldukça”ya dönüştü.
Bir trafik kazasında eşini ve çocuklarını kaybetmiş bir babanın, elinde mendille cenaze törenindeki görüntüsü; “çok” yerine, “oldukça üzgündü” diye naklediliyor.
* * *
O yüzden, orman yangınları da “oldukça yaygın”, sel baskınları da...
Siyasal polemikler ise oldukça sert...
* * *
Özellikle akşam saatlerinde köprülerin trafiği “oldukça” daha yoğun.
Ya bir de “çok” olsaydı...