Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türklerin genellikle tarih ve hukuk bilincinden yoksun olduğu söylenir.
Ama bilincin ne olup, ne olmadığı üstünde kimse pek durmaz.
Konunun felsefi ve psikolojik yönünü bir yana bırakalım ve toplumsal bir mayalanmadaki “pratik” özelliğine bakalım.
Bu anlamıyla “bilinç”, gerek toplum, gerek birey olarak karşılaşılan “söylem” ve olayların nedenleriyle kaynaklarını daha geniş bir çerçeve içinde- otomatik bir akıl dürtüsüyle hemen kurcalamaya ve sorgulamaya kalkmaktır.
***
Diyelim bir siyasetçi, hamaset duygusallığını gıdıklayıp alkış toplamak için “şanlı atalarımızın Viyana kapılarına kadar nasıl gittiklerinden” dem vuruyor.
Tarih bilinci pekişmiş bir toplumda hemen bir merak refleksi, açıverir sustalı çakısını.
Neden Viyana kadar gitme gereği doğdu?
Böyle bir sefer halka neye mal oldu?
Beklenen sonuç alınabildi mi?
Alınmadıysa sefere çıkma gereğinin havada kalması, ne gibi çözümsüzlükler yarattı?
***
Tarih bilinci kendiliğinden şahlanan öylesine kollektif bir meraktır ki sadece söylenenlerle yetinmez: “neden-sonuç ilişkilerinin zincirini” daha uzunlamasına merak etmeye başlar...
Ve bu merakı, “sağlıklı bir tarih bilgisi” yanıtlar.
O nedenle de tarih bilinci başka şeydir, tarih bilgisi başka şeydir.
“Bilinç” hemen sorgular, “bilgi” hemen yanıtlar. Demagojiye sapmadan ve propagandaya dönük yakıştırmalara kaymadan yanıtlar.
***
Gelelim hukuka...
Hukuk bilinciyle, hukuk bilgisi de ayrı ayrı kategorilerdir.
Bir toplumda hukuk bilinci yeterince kristalize olmuşsa, önüne gelenin önüne geleni suçlamasıyla hemen ortaklığa girmez.
Suçun hangi yasa maddesine göre suç sayıldığını merak eder önce...
Sonra da o maddenin gerçekten çiğnenip çiğnenmemiş olduğunu gösteren kanıtları...
Sonra da savunmayı...
***
Toplumsal bir hukuk bilincinin her siyasal suçlamada, suçlamanın dayanakları üstüne uyanan merakını; hukuk bilgisiyle donatılmış olan kadrolar yanıtlar. Özellikle de savcılar, savunma avukatları ve yargıçlar...
Bir siyasetçi, suçsuz kişileri suçlayarak kamuoyunun gözünde kendisini çürütmeye kalkmışsa, kendi çıkarı için iftiracılıktan medet umduğundan ötürü itibarını yitirir ve hatta siyasal yaşamını sıfırlamış olur...
Tabii hukuk bilincinin gelişmiş olduğu toplumlarda.
***
İddia edildiği gibi Türkler genel olarak tarih ve hukuk bilincinden gerçekten yoksun mudurlar?
Yani karşılaştıkları “söylem”, olay ve suçlamalara, daha geniş bir çerçeve içinden bakarak, bunların nedenleriyle kaynaklarını daha derinliğine merak etmez ve gerek tarih, gerek hukuk bilgisiyle donatılmış kadrolardan daha ciddi ve tutarlı açıklamalar beklemezler mi?
Tarihi çarpıtan demagojilere de; kanıtsız suçlamalara da kafa sallamakla mı yetinirler?
Şayet öyleyse ki sözlü dönemden yazılı döneme geçememiş köylü toplumlarında öyledir- ikide birde yanıltıla dolandırıla okkanın altına daha bir hayli gidecekler demektir.
***
Egemen güçlerin toplumda tarih ve hukuk bilincini uyandırmaya çalışanlara neden öfkelenip durdukları, şimdi bilmem daha iyi anlaşılıyor mu?
Yoksa o kadar kitap yasaklanır, o kadar yazı ve düşünce adamı kodeslere mi tıkılırdı?