Geçtiğimiz günlerde değerli dost ve kardeşim Kadıköy Gaziantepliler Derneği Başkanı Salim Erdem'le görüştük. Her zamanki sakinliği ve bilgeliğiyle son zamanlarda ne gibi çalışmalar yaptığını anlattı.
Salim Erdem'in Gaziantep kültürünün yaşatılması için verdiği emeği çok takdir ediyorum ve alkışlıyorum. Gelecek kuşaklara bırakılacak en büyük armağanlardan birinin kültürün yaşatılması olduğuna inanıyorum.
Salim Bey'den bu konuda bir söyleşi sözü aldım. Bu söyleşiyi geçekleştirdiğimde siz değerli okurlarımla paylaşacağım.
Gaziantep Tanıtım Günleri bu yıl 4-7 Kasım tarihleri arasında İstanbul Maltepe'de gerçekleştirilecek. Ben de Gaziantepli bir yazar olarak etkinliğe katılıp kitaplarımı imzalayacağım.
Gaziantep yemekleri ve kültürünün tüm ayrıntılarıyla sergileneceği etkinlikte katılımcılar için 50 bin porsiyon kebap ve tatlı pişirilmesi bekleniyor.
Tanıtım Günlerine gelenlere renkli bir program hazırladıklarını ifade eden Gaziantep Dernekleri Federasyonu Başkanı Sayın Necati Göksu, “Gaziantep kültürünü ve yemeklerini İstanbullulara tanıtmayı hedefliyoruz. Pek çok sanatçının sahne alacağı etkinliklerde Konserler ve davul zurna eşliğinde bir eğlence sunacağız.
(Hiçbir başarı rastlantı değildir.)
Değerli okurlarım, başarıları alkışlamaya devam ediyoruz. Bu köşede başarı öykülerini paylaştığım değerli insanların ortak özellikleri başarılarının yanında aynı zamanda mütevazi ve samimi olmalarıdır.
Bugün sizinle arkadaşım olmasından gurur duyduğum değerli dost ve arkadaşım Gazeteci Gökhan Kayış'ın başarı öyküsünü paylaşacağım.
Gökhan Bey öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
-Gökhan Kayış memur çocuğudur ve Anadolu’yu karış karış dolaşarak büyümüştür. Bilecik, Siirt, Karabük, Eflani, Zonguldak, Isparta ve Yozgat’ı sırasıyla yaşadım. Ve bu deneyim sayesinde Anadolu’nun tüm renklerini taşırım üstümde. Ama İstanbul Üniversitesi İletişim fakültesi için geldiğim İstanbul’da asıl kimliğimiz oluştu. Bab-ı Ali yokuşunda gazetecilik henüz daktilo ile bilgisayar arasındayken ve doğum sancıları çekerken, televizyon haber merkezlerinde çalışmaya başladım. Ve 27 yıldır bu işi öğrenmeye çalışan bir öğrenciyim. 27 yıldır sırayla Flash TV, Kanal D, NTV, Fox TV, TGRT Haber, Olay TV ve BBN Türk kanallarında çalıştım. Dönemin en önemli siyaset ve sokak gündemleri oluşurken tanıklık etme fırsatım oldu. Çok önemli olayların tam ortasında kalmak hem
(Hiçbir başarı rastlantı değildir.)
Başarıları alkışlamaya devam ediyoruz. Sevgili okurlarım, bugün sizinle değerli dost Sayın Duygu Kaya'nın başarı öyküsünü paylaşacağım. Bu köşede başarı öykülerini paylaştığım değerli dostlarımın ortak özellikleri, başarılarının yanında aynı zamanda mütevazi ve samimi olmalarıdır.
Duygu Hanım öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Aldığınız ödüllerden de söz ederseniz çok memnun olurum.
-Öncelikle belirtmeliyim ki röportaj için açtığınız telefon beni çok mutlu etti. Genç bir medya emekçisi olarak köşenizde yer almaktan ziyadesiyle memnun oldum. İstanbul doğumluyum ben. Hayatımın bu zamana kadarki kısmı burada geçti. Bundan sonrası için diyebileceğim şey; yol çıkarsa, yol güzelse gidilir. Üniversitede Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okudum. "Bu televizyon hevesi nereden?" derseniz, şöyle söyleyebilirim; çocukluk hayali... Babam bana hep siyasi tartışma programı izletirdi. Kendisi de sıkı bir gündem takipçisi. Ben de elime tarağı alır, aynanın karşısına geçer haber sunardım. Ve açıkçası habere hep ilgi duydum. Mesela televizyonda başka ne sunabilirim? bilmiyorum:) Üniversiteden sonra Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Servisi ve
Felsefe üzerine yaptığım çalışmalarım sırasında beni en çok etkileyen öğreti, MÖ 4. yüzyılda kurulan ve kurucusu Kıbrıslı Zenon olan Stoacılık olmuştur. Bu öğreti üzerine uzun yıllar araştırmalar yaptım. Bu sırada Stoacı filozofları da tanımaya çalıştım. Bunlar içinde en önemli isimlerden birinin Marcus Aurelius olduğunu söyleyebilirim. Çünkü Marcus Aurelius, stoacı bir filozof olmanın yanında aynı amanda bu öğretiyi kendi yaşamında da uygulayabilmiştir. Bir insanın bir felsefeyi savunmasıyla bunu hayatında tam anlamıyla uygulaması aynı şey değildir. Yani öğreti deneyimle daha büyük anlam kazanır.
Ben de bu öğretinin en önemli ilkelerinden olan, doğaya uygun yaşamayı, ölçülülüğü ve mütevaziliği yaşam felsefem olarak görüyorum ve bu ilkelere uygun olarak yaşamaya çalışıyorum. Bugün size kısaca bu çok önemli bir filozof ve imparator olan Marcus Aurelius'tan söz edeceğim.
Marcus Aurelius, MS. 26 Nisan 121 tarihinde çok zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çok önemli stoacı filozoflardan biridir. Ayrıca Roma'nın en büyük imparatorlarından biri olarak kabul edilir. Daha çok küçük yaşlarda Stoacı felsefeyi benimsedi. Ölçülülük, sorumluluk, sakinlik, adalet, cesaret
"Ne yapıyorsan yap yaptığının hakkını ver. Haysiyeti hatırla! Çünkü haysiyet bunu gerektirir.” Ece Üner
Sevgili okurlarım, bugün sizinle çok değerli dost Sayın Ece Üner'in başarı öyküsünü paylaşacağım. Bu köşede başarı öykülerini paylaştığım değerli dostlarımın ortak özellikleri, başarıları yanında aynı zamanda mütevazi ve samimi olmalarıdır. Başarıları alkışlamaya devam ediyoruz.
Ece Hanım öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
-Ben Ece Üner... Yaptığım şeyler; Koç Özel Lisesi, Koç Üniversitesi'nden mezun olmak, Sorbonne'da okumak, Cervantes'te İspanyolca eğitimi almak, Brüksel'de Avrupa Birliği üzerine eğitim almak, Edward R. Murrow Leadership Programını Amerika'da tamamlamak, atletizmde takım kaptanlığı,400,800,1500-3000 metrelerde dereceler almak, Ana Haber sunmak, çeşitli siyasi içerikli programları modere etmek, "Susma" isimli bir reality show hazırlayıp sunmak, iki kitap yazmak. Olduğum şeyler; hayvan-doğa aşığı, söz ve şiir aşığı, vicdan, merhamet, adalet aşığı, ham iken yanan, pişmeye çalışan bir kadın...
Başarılı olmak için neler yaptınız? Nasıl çalıştınız?
-Çok çalıştım, özveriyle, çok saatler, çok tekrarlar, çok okumalar... Yaptığım yemekle birlikte piştim
Yaşlanmak demek yaş almak demek değildir, değişime, öğrenmeye, bilgiye, gelişmeye kapanmak demektir. Yani yaşlılık durağanlaşmaktır ve katılaşmaktır. Öyle insanlar tanıyorum ki, seksen, doksan yaşına rağmen üretmeye, öğrenmeye, öğretmeye devam ediyor. Bu insan mı yaşlı yoksa sabahtan akşama kadar yatan, öğrenmeye çalışmayan, her düşüncesinden emin, kavgayla beslenen, sorgulamayan, üretmeyen, farklı düşüncede olanları anlamak yerine saldıranlar mı? Yaş almak bir insanı bilgeleştiriyorsa ona yaşlı demek yerine, yaş almış denmeli. Yaşça genç olup, yaş almış insanlar hakkında ahkam kesenler, "Şunu yapmasınlar, bunu yapmasınlar," diyenler, yaş almış bir insanın ne yapacağına siz mi karar vereceksin? Ne yapacaklarını size mi soracaklar? Şunu bilin ki; yaş almış olanlar genç olmayı çok iyi biliyor, çünkü zamanında gençlerdi. Ama siz yaş almış olmayı bilemezsiniz. Bir tahminde bulunsanız da bilmekle deneyimlemek aynı şey değil. Çok bilmişlere sözüm yok, sadece bana kulak veren gençlere önerim, yaş almış insanlar hakkında ahkam kesmeyin "Ne diyorlar?" diye dinleyin, tecrübelerinden yararlanın.
Bir de bakarsınız ki, yaş almış ve bilgeleşmiş bir insandan öğrenecekleriniz sizin için yol
Çağımızda yeni "Kahramanlar" var. Onlar internet kahramanları, ahkam kesiyor, kendince kimin doğru kimin yanlış yaptığına dair kararlar veriyor. Yetmiyor, sosyal medyada ona buna hakaretler yağdırıyor, ayar veriyor. Ona göre en doğru bilen, en zeki olan en akıllı olan kendisi... Hobisi, sosyal medyada birilerini linç edenlere en yüksek tonda destek vermek. Üretmiyor, çalışmıyor, çaba göstermiyor ya annesinin ya da babasının sırtında bir yük. En iyi bildiği şey saldırmak.
Teknolojik yenilikler elbette büyük kolaylıklar sağlıyor ancak biz onun efendisi olduğumuz sürece... Öyle hayatlar var ki, o teknolojiyi değil, teknoloji onu kullanıyor. Elinden telefon düşmüyor, eşiyle, çocuklarıyla zaman geçirmekten vazgeçmiş, işine de gereken önemi vermiyor. Hem tableti hem telefonu aynı anda kullananlar var.
Gelelim teknolojinin diğer kolaylıklarına... Öyle insanlar tanıyorum ki mümkün olsa arabasını evin salonuna park edecek. "Asansör isterim merdiven çıkmam." diyenler hiç de az değil.
Bir okurum "Zihnim karmakarışık." diyor. Hareket etmezsen, yürümezsen, yemek yapmazsan, dostlarına ayıracak zamanın olmazsa elbette kafan karışık olur sevgili okurum. Bence git en yakın parka...
Sevgili okurlarım başarıları alkışlamaya devam ediyoruz. Burada başarı öykülerini paylaştığım değerli dostların ortak özellikleri başarılarının yanında aynı zamanda mütevazi ve samimi olmalarıdır. Bugün sizinle Sayın Yeliz Arda'nın başarı öyküsünü paylaşacağım.
Yeliz Hanım öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
-Merhabalar. Öncelikle gerçekleştirdiğimiz röportaj için çok teşekkürler.
Ev hanımı anne ve memur bir babanın çocuğu olarak Kırklareli’nde dünyaya geldim. Babamın mesleği dolayısıyla ilkokul ortaokul ve lise eğitimlerim hep farklı yerlerde geçti. Sonrasında da üniversite geldi arkasından. İlk üniversite deneyimim farklı bir bölüm ile oldu. Uzun yıllar bankacılık ve özel sektörde yönetici olarak çalıştım. Yıllar sonra, lise yıllarımdan beri istediğim psikoloji okumaya karar verdim. (O dönem yetenek haritası programları yoktu maalesef) ve 2011 yılında tekrar üniversite sınavına girerek 2012 yılında İstanbul Bilim Üniversitesi Psikoloji Bölümüne başladım. Tüm olumsuzluklara ve aşırı stresten yüz felci geçirmeme rağmen hedefimden okumaktan vazgeçmedim. 2016 yılında da psikolog olarak mezun oldum.
Şu anda 14 yaşında olan oğlum o dönemde anaokuluna başlamıştı. Ben tekrar