Rüyamı anlattım benden boşanabilir mi?
“25 yaşında genç bir kadınım, eşimle birbirimizi severek evlendik. 4 yıldan bu yana da çok mutlu bir evliliğimiz var.
Bundan 2 hafta kadar önce evde eşimle şakalaşıyorduk. Eşim bana bir rüyasını anlattı.
Ben de ona ‘Bir rüya gördüm ama anlatamam, çok kızarsın,’ dedim. Çok ısrar etti. ‘Söz kızmayacağım,’ dedi. Ben de hata yapıp anlattım.
Duydukları üzerine birden ciddileşti ve bana bağırmaya başladı. ‘Bu ne biçim rüya, çık git bu evden’ dedi. Ben baktım işler daha kötüye gidecek valizimi hazırlayıp evden ayrıldım.
O günden beri ne arayıp be soruyor. Sadece dün bir mesaj attı. Gönderdiği mesajda ‘Sana boşanma davası açtım, tebligat yakında elinde olur;’ diyordu.
Annem size sormamı istedi.
Eşimi halen seviyorum, böyle basit bir nedenle boşanmak istemiyorum. Eşim dava açarsa kazanır mı? Beni bilgilendirmenizi rica ediyorum.”
Bir kadın okurum bana gönderdiği mailin başlığında “Mutlu olmak istiyorum ama nasıl mutlu olacağımı bilemiyorum,” diyordu.
Sonra da mailin içeriğinde hiçbir sorununun olmadığı anlaşılıyor. Peki, tüm koşulları olumlu olmasına rağmen bir insan neden mutlu olamaz?
Bunun nedeni olsa olsa karmaşık bir hayattır. Bu nedenle mutlu olmak için hayatı sadeleştirmeye çalışmak herhalde en doğru yol olacaktır.
Peki, hayatı nasıl sakinleştireceğiz? İşte yanıtı:
1)Gülümse, müzik dinle, espri yap,
2)Kararsızlıktan vazgeç ve hayattan ne istediğini açık açık tanımla,
3)Durmasını bil, (Öfkelenirken, araba kullanırken, konuşurken, tartışırken)
4)Sevilmek için değil sevmek için sev, (Bağlan ama asla bağımlı olma)
Okurlarım, bana sıklıkla “Birbirimizi çok seviyorduk, neden evlendikten bir süre sonra aşk ölüyor?” diye soruyorlar.
Aslında aşkı evlilik değil davranışlar öldürüyor.
***
İşte aşkı öldüren 10 davranış:
1)Şiddet
2)Bencillik
3)Cimrilik
4)Sadakatsizlik
Sosyal medyada bazı insanların kullandıkları dil son derece kırıcı ve yaralayıcı… Hakarete varan sözleri gördükçe çok üzülüyorum. Bunun hiç kimseye yararı yoktur.
Demokrasi demek, sadece kendi fikrinin doğru olduğuna her gün daha da çok inanmak, kendi fikrine sıkı sıkıya sarılmak, başka hiçbir kimsenin düşüncesini dinlememek değildir.
Demokrasi, bizden tamamen farklı düşünen birinin fikirlerini açıklaması için ona izin vermek ve o fikre saygı göstermek, hatta bizden tamamen farklı düşünen kişinin düşüncesini açıklayabilmesi için desteklemektir.
Farklı düşüncelere saygı göstermek o fikri kabul etmek anlamına gelmez.
Belki de karşımızdakini empatiyle dinlediğimizde kendi düşüncelerimizi gözden geçirme fırsatı da buluruz. Yıllardır savunduğumuz düşüncelerimiz yanlış da olabilir.
Ben de zaman zaman başka insanlardan, o güne kadar doğru sandığım yanlışlarımı öğreniyorum. Bunu da gurur meselesi yapmıyorum ve o insanlara bana doğruyu anlattıkları için teşekkür ediyorum.
Demokrasi, hiçbir şekilde kabul edemeyeceğin bir düşünceyi saygıyla sonuna kadar dinlemek ve anlamaya çalışmaktır.
Farklılık zenginliktir.
Yaptığım birçok araştırmada evliliklerde asıl boşanma nedeni olan ama üzerinde hiç durulmayan bazen de fark edilmeyen önemli bir neden görüm.
Bana gelen maillerin birçoğunda da “Eşimle aramızda önemli sorun yoktu, bu duruma nasıl geldik?” sorusu soruluyor.
Bazen ayrılmak isteyen eş de gerçek nedenin ne olduğunu bilemeyebilir.
Aslında bu sıklıkla karşılaştığım ama üzerinde durulmayan asıl neden eş tarafından yeterince takdir edilmemektir.
Yeterince takdir edilmeyen eş çoğu zaman bu düşüncesini açıklamak yerine çok da farkında olmadan eşini suçlamayı veya eleştirmeyi seçiyor.
Aslında evliliklerde mutluluğu sürdürmek sanıldığı kadar zor değil.
Bir evlilikte sadece eşin fedakârlıklarını takdir etmek, onu değerli bulmak bile onlarca sorunu çözecektir.
Çünkü olumlu bir davranışın tek bir etkisi yoktur. Her olumlu davranış veya söz birden çok sonucu ardı ardına getirir.
“36 yaşında bir kadınım. Bir süre önce eşime açmış olduğum boşanma davası geçen hafta kesinleşti.
Boşanmayı ben istememe rağmen şu anda çok büyük bir boşluk hissediyorum.
İçimde garip bir hüzün ve yalnızlık var. Ancak geriye baktığımda da asla yürümeyecek bir evlilik yaşadığımı biliyorum.
Ayrıca yapmam gereken birçok şey varmış. Nüfus cüzdanımı, ehliyetimi bile değiştirmek zorundaymışım.
Ne yapacağımı hayata nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bana yol gösterin.”
Değerli okurum, boşandıktan sonraki süreç hiç de kolay değildir. Hatta eşler hazırlıksızsa bazen boşanmak yükseklerden paraşütsüz düşmek gibidir.
Boşanmayı çok isteyenlerin bile boşanma sonrası gözlerindeki hüzün beni hep düşündürmüştür.
Boşanma erkekleri de çok etkilese de kadınları daha çok etkilediği açık ve nettir.
“32 yaşında bir erkeğim. Bundan 8 ay kadar önce bir sosyal paylaşım bir kadınla tanıştım. Bir süre sonra da buluşup onun evine gittik. İkimizin de bilgisi dâhilinde sevişmelerimizi kaydettik.
Benden sürekli para istemeye başlayınca ben ayrılmak istedim. Bana ‘Ben istemeden ayrılamazsın, ayırılırsan bu kayıtları önce arkadaşlarına gönderir sonra da internete koyarım,’ dedi. Meğer o bu kayıtları saklamış.
Önce ciddiye almadım. Ancak daha sonra bana ‘Bu sana son ihtarım’ diye bana mail gönderip yüksek mikarda para da isteyince ciddiyetini anladım.
Ben işyerinde yönetici konumunda olan ve kariyer yağmaya çalışan bir adamım. Ayrıca yeni tanıştığım ve evlenmeyi düşündüğüm bir de kız arkadaşım var.
Bu durumdan dolayı son derece endişeliyim. Lütfen bana yol gösterin.”
***
İşte size önerilerim
Öncelikle kararlı olun, şantajcıya sakın boyun eğmeyin, haklarınızı arayın.
Bu sabah teknolojik gelişmelerin hayatımıza olan katkılarını düşündüm.
Her türlü bilgiye daha kolay ulaşabiliyoruz. Başka bir ülkeye bile birkaç saatte güdebiliyoruz. İletişim için sayılamayacak kadar kolaylığa sahibiz.
İletişim kolaylaştı ama dostlarımızla daha az görüşüyoruz. Hatta son zamanlarda birçoğumuz telefon açmak yerine daha çok mesajlaşmayı tercih ediyoruz. Kısacası iletişim kolaylaştı görüşmeler azaldı.
Bir okurum bana gönderdiği mailde “Eşim ve çocuklarımla aynı evde yabancıyız, eşimin ve çocuklarımın ellerinde telefon ya oyun oynuyorlar veya internette geziniyorlar. Yemek yerken bile ellerinden bilgisayar veya telefon düşmüyor,” diyor.
Birçok insan güzel havalarda bile doğa yürüyüşü veya piknik yapmak yerine internette dolaşmayı tercih ediyor. Daha az oksijen ve daha az hareket…
Bazen evde yemek yapmak için bile zaman ayırmak zor geliyor.
Geçenlerde bir arkadaşım “Eşim devamlı ya internet başında ya da televizyon izliyor, bu nedenle eskisi kadar yöresel yemekleri yapmıyor. İşin kolayına kaçıyor,” diye yakınıyordu.
O halde ne yapmalıyız?