Ülkemizde sendikacılığı zaman zaman tartışıyoruz.
Yeri geliyor, ciddi ciddi eleştirilerimizi sıralıyoruz. Özellikle kamu sektöründe sendikacılığa yani “kolay sendikacılığa” alışmış bir hareket olduğunu, günümüz modern toplumlarındaki sendikal yaklaşımları ıskaladığını söylüyoruz.
Bu eleştirilerimiz genelinde doğru olmakla beraber son birkaç yıldır sendikalarımızın sadece “ücret sendikacılığı” değil, aynı zamanda toplumun diğer konularıyla da yakından ilgilendiklerine de şahit oluyoruz. İşçi sendikaları konfederasyonlarımız; başta Türk-İş, Hak-İş ve DİSK toplumsal duyarlılığı olan, sadece üyelerini değil toplumun farklı kesimlerini ilgilendiren birçok projeyi ya üstleniyorlar ya da eylem planı içerisinde aktif rol oynuyorlar.
Dinamik ve güçlü
Türk-İş’in sokaklarda kâğıt toplayan çocuklar için başlattığı eylem planları, Hak-İş’in göçmenler için mesleki eğitim projeleri, şehit ve gazi aileleri için projeleri, DİSK’in üniversite öğrencilerine burs kampanyaları, dezavantajlı gruplar için yaptıkları çalışmalar son dönem uygulamalarından sadece birkaçı. Türk işçi hareketinin gelişimi sadece üyelerin değil toplumun ihtiyaçları dikkate alındığında hızlanacaktır.
Çevreye, kadın sorunlarına, yaşlı sorunlarına, sosyal güvenlik vb. konulara odaklanmaları halinde daha dinamik ve güçlü yapılar haline dönüşeceklerdir.
Bu bağlamda sadece ülke sınırları içinde değil, yurt dışındaki sendika, konfederasyon ve örgütlenmelerle olan yakın ilişkiler de Türk sendikacılığını geleceğe taşıyacaktır.
Üst düzey savunma
Üç konfederasyonumuz Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in yurt dışındaki uluslararası örgütlenmelerde uzun zamandır üyelikleri var. Dünya ve Avrupa işçi örgütlerinde Türk sendikacılığını temsil ediyorlar. Ancak ülkemizi doğru şekilde anlatmakta, haklarımızı sıralamada sendikalarımıza birer “elçi” olarak çok daha fazla görev ve sorumluluk düşüyor.
Özellikle Batı’nın ülkemize tek yönlü ve yanlı bakışını kırmada sendikalarımız çok daha fazla görev üstlenebilirler.
Katıldıkları her toplantıda, üyesi oldukları her organizasyonda ülkemizin çıkarlarını en üst düzeyde savunarak hazırlıklarımızı anlatabilirler.
Nitekim Barış Pınarı Harekâtı çerçevesinde oluşturulan yanlış algıların yok edilmesinde etkileri çok büyük olacaktır. Ve olmuştur da. Türk-İş ve Hak-İş’in son birkaç aydır yurt dışı programlarını takip ettiğimde bu düşüncemde ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı. Her iki konfederasyonumuz da ülkemizi ve haklılığımızı savunacak konuşmaları, toplantıları yaptılar.
Türkiye’nin çıkarları için çok önemli çalışmalar yapılıyor
Son olarak Tokyo’da gerçekleşen Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Asya Pasifik Bölgesi konferansında, sendikacılarımızın sadece kendi hak ve menfaatleri için değil, aynı zamanda ülkemizin ekonomik, sosyal ve en önemlisi siyasi çıkarları açısından çok başarılı çalışmalar yaptıklarına şahit oldum.
Konferansa katılan sendika liderlerimiz Türkiye’nin haklılığını örnekleriyle ortaya koydular. Yol-İş Genel Başkanı Ramazan Ağar, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere kucak açtığını Batı’nın bu konuya duyarsız kaldığını ifade etti.
Hemen ifade etmekte fayda var; uluslararası örgütlerin kurullarında sendikacılarımızın yer alması, seçilmesi çok önemli. Türk-İş uzun yıllardır üyesi olduğu uluslararası örgütlenmelerde daima yönetim kurullarında “asil üye” olarak temsil ediliyor. Hak-İş yurt dışı faaliyetlerine bilhassa son yıllarda çok emek ve zaman harcıyor. DİSK de yurt dışı ilişkilere önem veriyor.
Her biri birer başarı hikâyesi
Japonya toplantısında, Türk-iş Genel Başkanı Ergün Atalay, Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu Asya-Pasifik Bölgesi Genel Konsey ve Yönetim Kurulu asil üyeliğine seçildi.
Hak-İş’ten Merita Yıldız yine aynı örgütün icra kurulu asil üyeliğine seçildi. Türk-iş ve Hak-İş’ten özellikle kadın ve genç işçiler adına da kurullarda üyelikler elde edildi. Yol-İş Sendikası’nda Handan Kalkan Kadın Komitesi üyesi seçildi.
İşte bunların her biri birer başarı hikâyesi. Umarız bu örnekler daha da çoğalır.