Genç üniversite mezunları hayata atılırken en çok karşılaştıkları sorun, üniversitede aldıkları eğitimin, başvurdukları işler için yeterli gelmemesi oluyor.
Kimi işverenler aday işçinin belirli bazı temel eğitimleri almış olması şartıyla, işçiyi işe uydurma yolunu seçiyor ve işçiyi kendisi o işi yapabilir hale getiriyor. Gerek uygulamalı gerekse teorik çeşitli eğitimleri vererek işçiyi işi yapar hale getiriyor.
İşveren işinin kapsamını değiştireceği zaman, işine yeni bir teknoloji ekleyeceği zaman elindeki işgücünü bu değişikliklere uydurmayı isteyebiliyor.
Bu durumda, mevcut çalışanlara da bahsedilen eğitimlerin verilmesi gündeme geliyor. Çocuk yetiştiren her ebeveynin bildiği gibi eğitim masraflı bir iştir. İşverenin sağladığı eğitimler açısından baktığımızda, eğitim dönemi için işçiye ödenen ücret de devreye girmekte, çalışan o dönem çalışmaksızın ücret almakta.
İşveren, sağladığı eğitimin hem doğrudan masraflarını hem de dolaylı maliyetini göz önünde tutarak işçiden bunun karşılığını bir şekilde almayı beklemektedir. Bu karşılık da bir bedel değil, genellikle belirli bir süre kendi yanında çalışma taahhüdü olmaktadır.
Günümüzde iş sözleşmelerinde asgari çalışma taahhütleri giderek yaygınlık kazandı. İşverenler çalışanı işe alırken, kendisine belirli bir takım eğitimlerin verileceğini, işten belirli bir süre ayrılamayacağını ifade eden sözleşmeler imzalatmaya başladılar.
İşçinin işten ayrılmasını engellemek hukuken mümkün olmadığından, erken ayrılma halinde işverene cezai şart adı altında bir bedel ödeneceği bu sözleşmelerde düzenlendi.
Yargıtay da verdiği kararlarında bu tür cezai şartların geçerli olduğunu açıkça belirtiyor. Verilen eğitim sayesinde işçinin daha nitelikli hale geldiğini, ileride daha kolay iş bulabileceğini, bu sebeple işçinin belirli bir süre çalışmasının kararlaştırılmasının mümkün olduğunu vurguluyor.
Ne var ki, işverenler caydırıcı olması için iş sözleşmelerinde çok yüksek tutarlar belirleyebiliyor. Fakat yargı belirlenecek cezai şartın verilen eğitimin masrafını aşmaması gerektiğini vurguladı.
İşveren cezai şart belirlerken vereceği eğitimin masrafına göre tespit yapmalı ve işçi belirli bir süre çalıştıysa bu süreye göre cezai şarttan indirim yapılacağını unutmamalı.
Kişi başı tutar tespit edilmeli
Yargıtay çalışana sağlanan eğitim karşılığında işverence yapılan masrafların, o işçiye özgü olarak belirlenmesini ve yazılı delille ispatlanmasını arıyor. Bu nedenle eğitim giderlerine ilişkin faturalar, eğitime katılanların katılım formundaki imzaları özel önem taşıyor. İşverenin toplu olarak verdiği eğitimler sebebiyle yapmış olduğu giderlerin işçi başına düşen tutarı belirlenmeli, tüm tutar aynı dönemde eğitim alan işçi sayısına bölünmek suretiyle cezai şartın üst sınırı belirlenmelidir.
Ceza için iş bulmayı sağlaması önemli
Çalışanlara verilen her eğitim için, çalışanı asgari süre ile çalışmaya zorlamak mümkün değil. Burada aranan unsur verilen eğitimin, işçinin işgücü piyasasında rekabet edebilirliğini artırması ve işverenin kanunen verilmesi zorunlu olmayan bir eğitimi vermesidir. İlk koşul, özellikle hizmet içi eğitimler için cezai şart kararlaştırılamamasını anlatıyor.
İşveren işin nasıl yapılacağını basitçe anlatan, işçinin ilerde daha kolay iş bulmasını sağlamayan hizmet içi eğitimler için cezai şart isteyemeyecektir. İkinci koşul ise işverenin iş sağlığı ve güvenliği gibi işçiye sağlamak zorunda olduğu eğitimler için cezai şart istenemeyeceğini açıklıyor.
İşçinin onayı şart
İşçiye çalışırken bir eğitim verilecekse ve işveren bu eğitim karşılığında çalışanın bir süre daha işten ayrılmasını istemiyorsa, eğitimi vereceği zaman çalışanın yazılı onayını almak zorunda. Çünkü çalışanın başta olmayan bir şarta tabi olması, çalışma şartlarının esaslı değişikliği anlamına geldiğinden, ancak işçinin yazılı onayı alınırsa geçerlilik taşımaktadır. Aksi takdirde işveren işçiyi çalışmaya ya da cezai şart ödemeye zorlayamayacaktır.