Dünyanın sadece yüzde 45’i bir sosyal koruma ödeneği kapsamı altında. 4 milyar insan ise korunmasız. Sosyal güvenliğin bir insan hakkı olarak tanımlandığı ülkemizin, diğer ülkelere örnek olmasını diliyoruz
Temel bir insan hakkı olan sosyal koruma ya da sosyal güvenlik, yaşam boyu karşılaşılan kırılganlıklar, yoksunluklar ve yoksullukla mücadele için geliştirilen politika ve programları kapsıyor.
Sosyal koruma çocuklar, aileler, yaşlılar ve engelliler gibi kırılgan toplumsal grupları şemsiyesi altına alıyor. Bununla birlikte, hamilelik, işsizlik, iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve genel sağlık koruması şeklinde kapsamlı bir çerçeve de içeriyor.
Sosyal koruma, sürdürülebilir kalkınmanın ve sosyal adaletin sağlanmasında, sosyal güvenliğin temel bir insan hakkı olduğu anlayışının yerleşmesinde anahtar bir rol oynuyor.
Evrensel bir insan hakkı olarak herkes için sosyal güvenlik, yoksullukla mücadele, sosyal adalet ve sosyal içerme, kapsayıcı büyüme, düzgün işleri ve refahı destekleme, verimliliği geliştirme, beşeri sermaye düzeyini yükseltme ve yapısal ekonomik dönüşümü gerçekleştirme anlamına geliyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Dünya Sosyal Koruma Raporu 2017 2019:
İnşaat, ağaç işleri ve ormancılık küresel işgücü toplamının % 7’sini oluşturuyor. Dünya ekonomisinin ürettiği toplam hasılanın % 13’ü inşaat, ağaç işleri ve ormancılık sektörlerinde çalışan işçilerin emekleriyle meydana geliyor.
Ülkemizde bu sektörlerde çalışanların toplam istihdam içerisindeki payları her geçen gün artmakta. Özellikle inşaat sektöründeki büyüme istihdama olumlu yansıyor. Anca, en çok iş kazasının meydana geldiği sektör de inşaat sektörü.
İnşaat sektöründe işgücünün payının artması “örgütlülük” yani sendikalaşma konusunun da önemli hale gelmesine neden oluyor. Bu sektörde örgütlü en büyük sendika Yol-İş Sendikası. Bu sendika aynı zamanda Türk-İş Konfederasyonu’nun bir üyesi.
Yol-İş Sendikası “taşerona kadro” uygulamasının da önünü açan örgüt. Nitekim 10 bin taşeron işçisi adına açtıkları kadro davalarının hepsini kazandıktan sonra yargı kararlarının uygulanması için hükümete karşı mücadele verip, sonunda 10 bin taşeron karayolu işçisinin devlette kadroya geçmesine neden oldular. Belki de bugün kadroya geçecek 850 bin emekçinin önünü açtılar.
Sendikal örgütlenmeler, uluslararası alanda da faaliyet gösteriyorlar. Nitekim sözünü ettiğimiz Yol -İş Sendikası, inşaat, yapı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, taşeron çalışan kişiler ‘amasız-fakatsız’ direkt kadroya geçirilecek, yani kendilerine hiçbir şart koşulmayacak, diyor. Kadroya geçirilecek kişilerde belirli bir süre o kamu kurumunda çalışmış olma şartı da aranmayacak. Aynı şekilde yaş, eğitim düzeyi gibi kriter de söz konusu değil. Sanayi Bakanlığındaki taşeron şirkette çalışan ilköğretim mezunu 56 yaşındaki işçi de taşeron şirkette sekreter olarak çalışan üniversite mezunu 20 yaşındaki kişi de kadroya geçme hakkına sahip olacak. Bu konudaki tek değerlendirilecek husus 5 Aralık 2017 tarihi itibarıyla herhangi bir kamu kurumunda taşeron işçisi olarak çalışıyor olup olmamak.
Asıl ile yardımcı ayrımı yapılır mı?
Böyle bir ayrıma gidilmeyecek. Taşeron işçilerinin tümü kapsama alınacak. Sürekli çalışmak yeterli olacak. İş sözleşmesi askıda dahi olsa kapsama alınacaklar. Yani kişi askere gitmiş olsa da, yeni hamile veya yeni doğum yapmış kadın çalışan olsa da yine de geçişten yararlanabilecek.
Şehir hastaneleri sisteme dahil mi?
Şehir hastanelerinin kurulmasıyla birlikte bu hastanelere devrolan çalışanların Sağlık Bakanlığı ile bağlantısı kesiliyordu. İlgili geçişler bir süredir devam
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kamuda çalışan taşeron işçilerinin kadroya geçirileceğini duyurdu. Gündeme bomba gibi düşen bu açıklamayla kamuda istihdam edilen 850 bin işçi için güçlü bir umut doğdu. Sayın Erdoğan’ın açıklamasına göre, belediye ve il özel idaresindekiler hariç taşeron işçileri çalıştıkları kurumda, belediye ve il özel idaresindeki taşeron işçileri ise çalıştıkları yerlerdeki belediye iktisadi teşekküllerinde istihdam edilecekler. Bu açıklamayla geçişin ne şekilde olacağı, ne zaman yapılacağı, çalışanların mevcut haklarının nasıl korunacağı gibi sorular gündeme geldi. Yazı dizimizde kafalara takılan bu soruları cevaplamaya çalışacağım.
Kamuda çalışan taşeron işçileri kimler?
Kamu İhale Kanunun 62. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde sayılan şartlara uymak şartıyla idare, personel çalıştırılmasına dair hizmet alımı gerçekleştirebilmektedir. İlgili hüküm uyarınca idareye ait bir işyerinde yürütülen asıl işin bir bölümünde idarenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde ve kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre istihdam edilen personelin yeterli nitelik veya sayıda olmaması hâlinde personel çalıştırılmasına dayalı yardımcı işlere ilişkin
Emeklilik, çalışanların statülerine göre, yani SSK’lı (4-a), Bağ-Kur’lu (4-b) veya devlet memuru (4-c) olmalarına göre farklılık gösterir. Her bir statü içerisinde bulunanların belirli koşulları yerine getirmesi beklenir. Kadın çalışanla erkek çalışan arasında da emeklilik koşullarının tamamlanması bakımından farklılıklar vardır. Bugünkü yazımızda sigortalı, yani 4-a’lı çalışanlar bakımından emeklilik koşullarını inceleyeceğiz.
Emeklilik için 3 şart
Genel olarak bir veya birden fazla işverene bağlı olarak hizmet sözleşmesiyle çalışanlar için 4-a, yani eski adıyla SSK koşulları geçerlidir. Bu sigortalılar için emeklilikte üç koşulun bir arada yerine getirilmesi şarttır.
Hem emeklilik için gerekli yaşı tamamlayacaksınız, hem prim ödemeniz dolmuş olacak hem de başlangıçta erkek ve kadın için farklı olan sigortalılık süreniz tamamlanacak. İşte bu üç koşul tamamlanınca emekli aylığına hak kazanırsınız.
SSK’lılar için emekli olma şartlarını sigorta başlangıç tarihi belirliyor. Sigortaya giriş tarihinize göre emeklilik yaşınız ve ne kadar prim ödeyeceğiniz ortaya çıkıyor.
Sigortalıların emeklilik koşullarında zaman içerisinde yapılan yasal değişiklikler ise farklı emeklilik tarihlerinin
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından her yıl düzenli olarak yapılan araştırmalardan biri de “Hayat Nasıl Gidiyor? İyi Halin Ölçümü” (How is Life?: Measuring Well-Being).
Araştırmada esas olarak “hayatı iyi yapan nedir?” sorusuna cevap aranıyor. 2017 yılı raporunda OECD ülkelerinde yaşayan insanların iyi haline ilişkin genel bir resim ortaya konuyor. Raporda ele alınan ülkelerden biri Türkiye. Bugünkü yazımda, OECD verilerinden hareketle “Türkiye’de hayat nasıl gidiyor?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım.
Her ne kadar Türkiye OECD ülkeleri içinde en düşük istihdam oranına (2016 için yüzde 51) sahip ülke olsa da, 2005’ten bu yana yarattığı istihdam artışı ile OECD ortalamasını beşe katlamış durumda. 2005’ten beri Türkiye’de istihdam oranındaki artış yüzde 6.2 iken, aynı dönem için OECD ortalaması sadece yüzde 1.2.
İş ve yaşam dengesi
Diğer taraftan, Türkiye’de uzun dönemli işsizlik oranı 2016 itibarıyla (yüzde 2.2) 2005’in yarısı seviyesine inmiş durumda.
OECD raporu, geçtiğimiz on yılda Türkiye’de iş - yaşam dengesi açısından önemli gelişmelerin yaşanmış olduğunu ortaya koyuyor. Bu anlamda, 2006’da 50 saat veya daha fazla mesai yapanların, yani çok uzun saatlerle
Günümüzde giderek yaygınlık kazanan bir çalışma şekli olarak evde çalışma, işçi ve işveren açısından birçok belirsizliği de beraberinde getiriyor. Mevzuatımızda yapılan düzenlenmelerden çok önce hayatımıza giren bu çalışma şekli, sınırlı bazı çalışan grupları için istisnai bir çalışma ilişkisiydi. Fakat zamanla iletişim yollarının gelişmesi, taşınabilir yeni teknolojilerin devreye girmesi, değişen çalışan beklentileri evde çalışmanın yaygınlaşmasına sebep oldu.
Eskiden beri evde çalışmanın en önemli gerekçesi olan aile işleri ile çalışmayı beraber yürütme ihtiyacı halen geçerliliğini sürdürüyor. Bununla birlikte, trafik gibi büyükşehirlerin bitmeyen çilesinden kurtulma ve çalışanın zaman konusunda esnek davranma isteği bu tür çalışmaya talebi artırdı. Özellikle bilgisayar programcılığı, çeviri ve medikal araştırmalarda bu tür çalışmalar hızla gelişti.
Bağımsız çalışan mı, işçi mi?
Evde iş sözleşmeleri Borçlar Kanunu'nun 461 ve devamındaki maddelerde düzenlendi. Kanunda evde hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi işçinin kendi evinde veya belirleyeceği başka bir yerde bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret karşılığında yaptığı iş olarak tanımlandı. Evde çalışanların en
İşsizlik ödeneği dışında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sağlanan diğer bir yardım da işverenin ödeme güçlüğüne düşmesi halinde Ücret Garanti Fonu’ndan işçinin ücretinin belirli bir kısmının karşılanmasıdır. İşsizlik Sigortası Fonu’nun belirli bir kısmı işyeri kapanan veya işvereni iflas eden işçilerin alamadıkları ücretlerin ödenmesi için kullanılır. İşsizlik ödeneği işsiz kaldıktan sonraki dönem için ödenirken Ücret Garanti Fonu çalıştığı halde ücretini alamayanlar için kullanılır. Hakkında çok fazla bilgi sahibi olunmayan bu yardım işçilere kısa bir süre de olsa yeni iş buluncaya kadar destek sağlayacak niteliktedir. Ekim ayında İŞKUR istatistiklerine göre 315 kişiye Ücret Garanti Fonu kapsamında 1.036.190 TL ödenmiştir.
Nasıl yararlanılır?
Ücret Garanti Fonu, işsizlik sigortası primi olarak yapılan ödemelerin işveren payının yıllık toplamının yüzde biri ve bu tutarın kazançları ile oluşturulan bir fondur. İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken para dikkate alındığında ne kadar yüksek bir tutar olduğu anlaşılacaktır.
Ücret Garanti Fonu, işverenin konkordato ilan etmesi, aciz vesikası alması, iflası veya iflas ertelemesi kararı alması nedeniyle ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde, işçilerin