Geçen ay 10 yılı doldurdum Milliyet’te... Burada bir ömür geçirmiş meslektaşlarımınki yanında önemsiz bir süre, ama benim mesleki kariyerimin üçte biri...
“Ada”yı Milliyet’e taşırken “Devler ülkesindeki ada(m)” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Milliyet, bir devler ülkesiydi; ben orada yeni bir adam...
“Ada”mdan ses verecektim.
Dört çizgi arasındaki bu köşeye, “anakara”dan bağımsız bu “Ada”ya, bu yazı toprağına harfler ekip fikirler büyütecek, onun bağımsızlığını savunacaktım.
* * *
“Ada”lılar bilir; siz ne kadar “Ada”da bağımsız yaşadığınızı düşünseniz de “Anakara”da olup bitenler kaderinizde etkilidir.
Orada fırtınalar koparken hiçbir şey yokmuş gibi yaşayamazsınız; siz de sarsılır, sallanırsınız.
Bizim Anakaramız Milliyet’te de fırtınalar kopuyordu nicedir...
Yazdıklarımız hoşa gitmiyordu.
Ankara, Anakara’ya sürekli baskı yapıyordu. Hem de uluorta... Asla unutmayacağımız, basın tarihine geçen şu sözlerle:
“Köşe yazarına hakim olacaksın. Yine de yazarlarsa ‘Bizim dükkanda sana yer yok’ diyeceksin.
“Bunlar senin maaşlı köşe yazarların, silahşörlerin...
* * *
Biz, gazetemizi “dükkan”, kendimizi “silahşör” saymadığımız için, kulak asmadık bunlara... “Ada”mızda doğru bildiğimizi yazmaya devam ettik.
Hatta bu laflarla bilendik. Vites büyüttük.
Ama siyasi, mali baskılar ağırlaşıyordu. Fark ediyorduk.
Baskılar sonuç da veriyordu. Anlıyorduk.
Diğer gazetelerdeki bazı meslektaşlarımızın kurban edildiğini görüyorduk.
“Ya diz çök ya da sat” dayatmasını hissediyorduk.
Her muhalif yazımızla “Anakara”yı yönetenleri biraz daha zora soktuğumuzu da biliyorduk.
Ama boyun eğmenin, taviz vermenin, susmanın bedeli daha ağırdı; inadına yazıyorduk.
* * *
Bugün, Milliyet el değiştirirken kendi adıma bir tanıklık yapmak, bir hakkı teslim etmek boynumun borcu:
Son 10 yıl içinde, bu zorlu süreçte, bir tek gün, Aydın Doğan’dan veya bayrağı ondan devralan kızı Hanzade Doğan’dan “Şunu yaz, bunu yazma” mesajı almadım.
Bir gün olsun “Ağır baskı altındayız, bir süre eleştirme” iması sezmedim.
Bu “Ada”nın bağımsızlığına hep saygı gördüm.
Görmesem, zaten şimdi burada olmazdım.
Baskıları muhtemelen büyük ölçüde Doğan ailesi göğüsledi; bir kısmını genel yayın yönetmenleri üstlendi; ama bize, (hadi sadece kendi adıma konuşayım) bana yansıtmadılar.
Lakin bu tavır, onlara pahalıya patladı.
“Döve döve satış”a zorladı.
* * *
“Ne kadar bağımsız olsak da Anakara’ya bağlıyız” dedik ya; sonunda bir sabah baktık ki, biz de hane halkı olarak “Anakara” ile birlikte “el değiştirmişiz”.
Tesellimiz, sevincimiz şu:
Milliyet, onu kurup büyüten, yayıncılığı bilen, gazetecilikten gelen bir aileye döndü.
Karacanlar, bu gazetede hepimizden eski...
Milliyet’in ilk künyesinde de, onca yıllık mücadelesinde de, itibarının yerleşmesinde de onların imzası var.
Onların, ortaklarıyla birlikte, kendi kurdukları bu gazetenin güvenilirliğinin üzerine titreyeceğine, “Anakara”nın bekasını titizlikle koruyacağına, “ada”ların bağımsızlığına saygı geleneğini özenle sürdüreceğine inanıyorum.
Doğan’lara teşekkür ediyor, “Anakara”yı devralanlara başarılar ve kolaylıklar diliyorum.