“Dağların yükseklerinde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca karın yüzü, üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabakayla örtülürdü; üstü sert, altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürüyünce, ayağın bastığı yer içeri çöker, ‘kırt-kürt’ diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere ‘Kürt’ denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin ‘Kürt’ dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin, karda yürürken ayaklarından çıkan sesin adıydı aslında...”
Bu sözleri, 12 Eylül sonrası Genelkurmay’ın hazırladığı “Beyaz Kitap”ta okumuştuk.
Önceki gün “aynı” Genelkurmay’ın düzenlediği brifingde Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ şöyle dedi:
“Devletimiz, Kürt ve Zaza vatandaşlarımıza kendilerini her alanda geliştirebilme imkânını sağlamak zorundadır. İkincil kimlikleri kültürel bir zenginlik olarak görüyoruz.”
* * *
12 Eylül ve sonrasında “Ben Kürdüm” diyenler Kürtçe türkü söyleyenler, çocuğuna Kürtçe ad verenler yargılandı veya yargısız cezalandırıldı.
1984’te PKK çıktı sahneye ve silahlı mücadeleyi başlattı.
Başta devlet, “Bir avuç eşkıya” diye ciddiye almadı.
“Kart kurt” döneminden “cart curt” dönemine geçildi.
Aradan 25 yıl geçti.
“Kart kurt”tan vazgeçildi.
“Cart curt” da sonuç vermedi.
Şimdi “alt-üst” dönemine geldik.
Kürtler “yok” hükmündeyken “alt kimlik” konumuna “yükselebildiler.”
Çeyrek asrın sonunda ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın ağzından “Kürtler ve Zazalar”ı duyduk.
Resmi politika revize edilip gevşetildi.
* * *
Şimdi zor soruları sormanın zamanıdır:
Neye mal oldu bu?
Başbuğ’un verdiği rakamlarla “etkisiz hale getirilmiş 40 bin terörist” ve “4970 şehit”e...
Oluk oluk kana...
Ağıt gözyaşlarına...
300 milyar dolara...
İkinci zor soru:
Acaba “kart-kurt”, “cart-curt” olmasa, bu açılım baştan yapılsa, yine bunlar yaşanır mıydı?
Cevap “Hayır” ise, “En azından bu çapta yaşanmazdı; örgüt, kitle desteği bulamazdı” ise, bu tarihi yanlışın faturasını kim ödeyecektir?
Bir başka soru:
Neden oldu bu revizyon?
Dünya mı değişti, yöneticilerin zihniyeti mi?
Olay sayısı yılda 5 binlerden binlere indi diye mi demokratik açılım başladı; açılım başladığı için mi olay sayısı azaldı?
Yoksa korkulan ihtimal mi doğru:
Tıkalı kulaklar, ancak silah sesiyle mi açılıyor?
Öyleyse bu, sorunlarına çözüm arayanlar için son derece tehlikeli bir mesaj değil mi?
* * *
Son soru:
Lozan’da “Türkler ve Kürtler, Türkiye’nin ana unsurlarıdır” diyen İnönü’den “Kürtler yoktur” inkârına döndük; şimdi oradan ve dökülmüş bunca kanın ardından “Peki peki... varlar ama ikinciller” çizgisine geliyoruz
Buradan nereye gideceğiz?
Org. Başbuğ’un konuşmasında atıf yaptığı Prof. Dr. Metin Heper’le konuştum.
“Sanıyorum, askerler ve siviller 4 ayaklı bir ortak politikada anlaştı” dedi:
1. Teröre son vermek.
2. Teröre son verilmesini beklemeksizin Güneydoğu’da sosyal ve ekonomik gelişmeyi hızlandırmak.
3. Kürtlere kültürel haklarını vermek.
4. Kürtleri daha kucaklayıcı bir politika izlemek.
Önemli adımlar bunlar...
Dileyelim kalıcı olsunlar.