85 yaşında müthiş bir kadınla tanıştıracağım sizi: Shirley Conran. ‘60’larda “Superwoman” adlı “çocuk da yaparım, kariyer de” içerikli kitabın yazarı, döneminin “Grinin Elli Tonu” olarak değerlendirilen “Lace” adlı erotik ‘bestseller’ romanın yazarı, kadın hakları savunucusu…
Shirley Conran 6 kardeşin en büyüğü. Küçük kardeşlerine bakmış, savaş döneminde ölüm korkusunu yaşamış, kendi deyişiyle başkalarının ölümlerini kendi hayatta kaldığı için suçlulukla izlemiş. Varlıklı ama zor bir babanın kızıymış, annesi Paris’ten haute couture kıyafetlerle onu giydirirken o Londra’nın en iyi okullarından St. Pauls’te ayakları üstünde durmayı bilen bir genç kız olarak büyümüş. Daha sonra ailesi onu zarif ve hamarat bir kadın olması için “finishing school”a göndermiş. İşte o zaman anlamış ki, o asla iyi bir ev kadını olmayacak; çünkü çalışmak istiyor. Bunun üzerine Londra’ya gidip bütün haute couture kıyafetlerini satmış ve kazandığı parayla sanat eğitimi almaya başlamış. Terence Conran’la tanışmış. Conran’la evlenip Conran ondan kendi tasarım işine yardım etmesini isteyince, sanat yerine tasarımla ilgilenmeye başlamış. Bir yandan perdelik kumaş tasarlamış, bir yandan Conran’ın halkla ilişkilerini üstlenmiş. “Terence o zaman tasarladığı eşyaları kendi elleriyle yapıyordu, tasarımlarını hayata geçirebilecekken gazetecilerle, mimarlarla görüşmeyi vakit kaybı görüyordu” diye anlatıyor. Shirley gazeteci ve mimarlarla toplantılara ne kadar süslü gidiyorsa, diğer iş toplantılarına da saçını topuz yapıp gözlük takarak yaşını büyüterek gitmiş; ciddiye alınmak için. İkisi de yaşlarından çok daha genç duruyormuş ama zaten daha 30 yaşında bile değillermiş.
Zamanının çok ilerisinde
Shirley Conran popülerleştikçe Terence Conran kıskanmaya başlamış, daha sonra Shirley eşinin kendisini aldattığını öğrenince boşanmaya karar vermiş, iki oğlu Sebastian ve Jasper Conran’ı alıp yeni bir hayat kurmuş. Daily Mail ve Observer gazetelerinde gazeteciliğe başlamış. “O zaman tek bir şansım vardı, bir kere anlatıyorlardı yazının nasıl dizileceğini, bir kerede öğrenemezsen bir daha başka şansın yoktu. Hayat öyle zaten, her şeyde tek bir şansın var. Ben de çok iyi dinledim, hızlı öğrendim, şanslıydım iyi yöneticilerle çalıştım” diyor. Daha sonra çok satan romanlarını yazmış. “20 yıl küçük bir odada kendi yazdıklarıma, kendi şakalarıma güldükten, zaman zaman yazdıklarıma ağladıktan sonra insanların arasına karışmaya karar verdim ve roman yazmayı bıraktım” diyor. Onun için her işin sırrı karşındaki insanları güldürebilmek: “Birlikte çalıştığım yöneticiler beni onları güldürebildiğim için sevdi” diyor. “Yazarken okurları ağlatmayı da iyi bilirim, ama çok tercih etmem” diye ekliyor. “Zamanın ne kadar ilerisindeymişsiniz” diyorum, “Superwoman” ve “Lace” adlı kitaplarından bahsederken. Malum, 1960’larda “Kanepenin altını süpüreceğime, üstünde keyif yapmayı tercih ederim” diye kitap yazmak her kadının harcı değil... “Zamanın ilerisinde olmak her zaman iyi bir şey değil, daha çok kazanabilmek için zamanı iyi yakalamak gerekiyor, ileride olmanın bir yararı yok” diye yanıtlıyor. Karşımda 85 yaşında hâlâ çok güçlü, ayakları yere basan, gerçekçi bir kadın var ve hâlâ çok güzel. Zaten güzelliği dillere destanmış gençliğinde.
Peki 82 yaşında yazdığı matematik kitabından sonra şimdi 85 yaşında sırada
“Neden bu kadar sene susmuşlar?”
Günümüze geliyoruz konuşa konuşa. Kadınların cinsel tacize karşı başlattığı kampanyalardan söz ediyoruz, Hollywood’da olanlardan bahsediyoruz.
Shirley’nin ‘60’larda yazdığı şeyler şimdi 2018’de gündeme geliyor Hollywood’da, dünyada... “Bence çok geç kalınmış” diyor. “Ben kartopunu yapmayı seviyorum, yuvarlanmaya başladıktan sonra ilgimi kaybediyor; şimdi bu tacizlerin konuşulması hiç ilgimi çekmiyor, neden bu kadar sene susmuşlar?” diyor.